Bir Koca Ömür, Bir Koca Tarih Taha Toros

 Dadaloğlu’nu edebiyat dünyasına kazandıran, Yaşar Kemal’e okuma-yazma öğreten, Atatürk’ün Adana ziyaretinde ona şiir okuyan, birçok fft99_mf1958010önemli adlarla arkadaşlık - dostluk - yarenlik eden Taha Toros…

 

Bir ömür düşünün ki, bir asırdan uzun sürsün... Bir ömür düşünün ki, içinde Atatürk’ten De Gaulle’e, Yahya Kemal’den Nazım Hikmet’e, Orhan Kemal’den Yaşar Kemal’e, Muhsin Ertuğrul’dan Haldun Taner’e ve daha kimlere kimlere... Kaç büyük insan sığsın bir ömre?

 

Koskoca bir tarih ki, üstüne kitaplar yazılsa eksik kalır. Sözlü gelenekte yaşayan Dadaloğlu’nu edebiyat dünyasına kazandıran, Yaşar Kemal’e okuma-yazma öğreten, Atatürk’ün Adana ziyaretinde ona şiir okuyan, bildiğiniz neredeyse tüm önemli adlarla arkadaşlık-dostluk-yarenlik eden Taha Toros… Koca bir tarih, tarihçi, arşivci… Çağın tanığı yani…

 

1910’da Adana’nın Tarsus’unda doğan ve 102 yıllık eşsiz bir hayat süren Taha Toros, 26 Ocak 2012 tarihinde İstanbul’da vefat etti, ardında 37 kitap ve sayısız belge bırakarak...

 

Altınşehir Adana Dergisi olarak bu ay Taha Toros’un en küçük oğlu - en küçük oğlu bugün 62 yaşında - Kamil Toros ile konuştuk. Görüştüğümüz yer Kamil Bey’in İstanbul Etiler’deki ofisi. İçeri girdiğiniz andan itibaren duvarlardaki fotoğraflar, Osmanlı yazıları - sonradan bunların padişah fermanı olduğunu öğreniyoruz, - tablolar dikkatimizi çekiyor. Elbette her şeyin bir hikâyesi var, özellikle de işin içinde Adana’nın ve Türkiye’nin en büyük arşivcilerinden biri olan Taha Toros’un payı varsa...

Babam Ankara’da, annem Adana’da...

Adana Altınşehir: Bize babanız Taha Toros’tan bahseder misiniz?

Kamil Toros: 1910 Tarsus doğumlu. İlkokulu Tarsus’ta, liseyi Adana Lisesi’nde okudu. 1930’da İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi, o zamanki ismi Darülfünun... 1933 tarihinde mezun oldu ve maliye teşkilatında çalışmaya başladı.

1937’de Adana Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreterliği’ne atandı. Sonra Adana Ticaret ve Sanayi Odası’nda genel sekreter olarak çalıştı. Bu dönemde Çukurova ve Toroslarda geniş kapsamlı folklor araştırmaları yaptı. 1941’de Ticaret Bakanlığı bünyesinde müfettiş olarak çalışmaya başladı. O dönem Ankara’ya yerleşmişiz, ben Ankara doğumluyum mesela... Annem Adana’da hâkimdi, ilk kadın hâkimlerden Meliha Toros; o tam Adanalı, Ramazanoğullarından gelir. O yıllar aile iki parçaydı. Babam görev nedeniyle Ankara’da, annem Adana’da... 1946’da Ankara’ya taşınmış bütün aile. Teftiş Heyeti İstanbul’a nakledilince 1953’te İstanbul’a taşındık. Yurt dışında diplomatik görevlerle bulundu sık sık. İki yıl Paris’te kaldı ve 1975’te yaş haddinden emekli oldu.

38. Kitabını Bitiremeden Vefat Etti

A.A.: Babanızın edebiyata, sanata, tarihe ilgisi nasıl başlamış?

K.T.: Adana Lisesi’nde birinci sınıfta okurken, edebiyat tarihçisi İsmail Habib Sevük’ün teşvikiyle edebiyatla ilgilenmeye başlar, şiire merak sarar. İlk şiirleri Hayat Mecmuası’nda yayınlanır. Bir yandan da folklor çalışmalarına katılır. 1928’de Harf Devriminin hemen sonrasında daha lise son sınıfta iken, 1929’da “Toros Demetleri” adlı şiir kitabını çıkarır; ilk kitabıdır bu.

Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilişini anlatan “Kaçkaç” adlı bir kitabı var; roman değil, tiyatro şeklinde yazılmış; sahnelenmiş de... İşgal altındaki Adana’dan halkın Toroslara göç etmesini anlatır. Daha birçok kitabı var; 38. kitabını bitiremeden vefat etti 102 yaşında... Üzerinde çalıştığı son kitabın ne olduğunu söyleyebilirim: 10 ve 11 Kasım 1938’de Anadolu’da yayınlanmış tüm yerel gazetelerin kupürlerinden Atatürk’ün ölümünü anlatan haberleri içeren bir derleme çıkaracaktı, ömrü yetmedi.

 

10 ve 11 Kasım 1938’de Anadolu’da yayınlanmış tüm yerel gazetelerin kupürlerinden Atatürk’ün ölümünü anlatan haberleri içeren bir derleme çıkaracaktı,

ömrü yetmedi.

 

A.A.: Bu gazeteleri nasıl toparlamış?

K.T.: Kendisi o zaman başmüfettişti. Her ilde bir Bölge Ticaret Müdürlüğü vardır, Atatürk’ün ölüm haberini duyunca il müdürlerine telgraf çekmiştaha-toros-100-yasinda-sessiz-sedasiz-veda-etti ve 10-11 Kasım’da yayınlanan tüm yerel gazeteleri almalarını rica etmiş.

 

A.A.: Bu kitabın çıkma ihtimali?

K.T.: Yok! En son kitabı 2005’te Cumhuriyet Yayınları’ndan çıktı: “Nazım Hikmet” adıyla. Onu yakinen tanırdı. Nazım Hikmet’in Bursa ceza evinde kaldığı yıllarda malî harcamalarla ilgili yapılan bir soruşturmada babam müfettiş olarak görevlendirilir. Bu nedenle beş altı ay Bursa’da kalmış ve Nazım Hikmet’le dostluk kurmuştur.

Babam Adana’ya En Son 30 Yıl Önce Gitti...

A.A.: Babanız en son Adana’ya ne zaman gitmişti?

K.T.: En son otuz yıl önce gitti; sonrasında da gitmek istedi ancak yol ve sağlık sorunları nedeniyle gidemedi. Babamlar dokuz kardeş ve kardeşleri içinde en uzun süre yaşayan kendisiydi. Tüm ailede herkes şubat ayında ölmüş, dolayısıyla şubatta pek dışarı çıkmazdı. 1 Mart olunca arkadaşları telefon edip takılırlardı “bir yıl daha yaşayacaksın” diye. Ne var ki bu yıl şubatı göremedi, ocak ayı sonunda vefat etti.

A.A.: Babanızın adı Adana’da bir sokağa ya da parka verilecek, özellikle adının verilmesini istediğiniz bir yer var mı?

K.T.: Ben de en son 1983 yılında gitmiştim Adana’ya, şimdiki halini tahayyül bile edemem. Adana’da bu işi düşünenler en doğru kararı verecektir; takdir kendilerinindir. Babamlar Kuruköprü civarında otururmuş, ben Ankara doğumluyum, zaten bilmem oraları pek.

 

Tüm ailede herkes şubat ayında ölmüş, dolayısıyla şubatta pek dışarı çıkmazdı.

 

Dönemin En Önemli Edebiyatçıları, Yazarları, Şairleri İle Dostluğu Vardı...

A.A.: Babanızın edebiyat dünyası ile ilişkileri nasıldı?

K.T.: Dönemin en önemli edebiyatçıları, yazarları, şairleri ile dostluğu vardı, ilişkileri çok iyiydi. Örneğin Yahya Kemal... Sık sık Park Otel’in lobisinde Refik Halit Karay, Gazeteciler cemiyeti Başkanı Burhan Felek, Milliyet Başyazarı Refî Cevat Ulunay, Ali Faik Ozansoy ve zaman zaman başka dostlarla da buluşup sohbet ederlerdi.

Fazıl Hüsnü Dağlarca arkadaşıydı, Dağlarca Kadıköy’e taşınmadan önce sık sık görüşürlerdi. Sinema ve tiyatrodan Metin Erksan, Haldun Taner hatta Muhsin Ertuğrul ile tanışıktılar. Beyoğlu’ndaki lokanta ve pastaneler buluşma mekânlarıydı. Sanat dünyasından pek çok isimle Vasfi Rıza Zobu’nun Nişantaşı’ndaki evinde ayda bir toplanırlardı.

Yine çok önemli bir şey var. Babam at eşek sırtında Çukurova’da yaşayan göçerleri köy köy gezerek Dadaloğlu’nun şiirlerini bulup derledi. Karacaoğlan filan biliniyordu; ancak Dadaloğlu’nu edebiyat dünyasına tanıtan, kazandıran, şiirlerini yazıya geçiren babam olmuştur. Dadaloğlu diye bir kitabı vardır ve sonrasında yapılan tüm çalışmalara kaynaklık etmiştir bu kitap.

A.A.: Adanalı sanatçılarla ilişkisi nasıldı?

K.T.: Adana’dan geleni gideni eksik olmazdı pek. Orhan Kemal arkadaşıydı mesela. Yaşar Kemal’le ilgili olarak küçük bir anekdot anlatabilirim: Yaşar Kemal’le babam çok iyi tanışırlardı. Adana Ticaret Odası’nda umumî kâtipken, Yaşar Kemal’i hademe olarak ilk işe alan kişi babamdır. Yaşar Kemal o zaman okuma yazma bilmiyor, öğle tatillerinde kütüphanede sürekli kitap karıştırırken görünce Yaşar Kemal’i, ona okuma yazma öğretiyor. Yeni çıkmış harf devrimine istinaden şimdiki alfabemizi tanıtmak şeklindedir. Okur yazar olanların çoğu hâlâ eski harfleri kullanırmış o zamanlar. Yaşar Kemal, Erdal İnönü ile birlikte annemin cenazesine katılmıştı. Abidin Dino Adanalı değil ama Adana’da bulunmuşluğu var, onunla 1960’lı yıllarda Paris’te tanışırlar, çok yakın arkadaştılar. Babama iki resmini hediye etmiştir.

Arşiv Ve Tarih Aşkı Onu Başka Yerlere Götürdü...

AA: Babanızın ilk kitabı bir şiir kitabı, sonrasında da şiir yazar mıydı?

KT: Hayır, şiirle başlamış ama sonrasında arşivcilik ve tarihçilik hayatında daha önemli bir yere gelmiş. Şiirden böyle bir alana geçmesinin özel bir nedeni var mıdır, bilmiyorum tabiî. Çocukluğunda, gençliğinde ressam olmak istermiş hep. Resme çok büyük ilgisi vardı; ama babası, yani dedem; izin vermemiş buna. Arşiv ve tarih aşkı onu başka yerlere götürdü. “Arşiv hastalığının tedavisi yok; Tanrı, bu türden hastalığa yakalananları kurtarmasın!” derdi.

 

Zengin Bir Arşiv...

AA: Elinizde babanızdan kalan zengin bir arşiv var, bunu nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

KT: Arşivinin haraç mezat satılmasını, parçalanmasını kesinlikle istemiyordu babam. Arzusu bir üniversite ya da vakıf tarafından değerlendirilmesiydi. Şu an konuyla ilgilenen vakıf üniversiteleri var, görüşmelerimiz sürüyor. Arşivin kendinden sonrakilere yararlı olması entoros büyük dileğiydi, bunu sağlamaya çalışıyoruz biz de.

Atatürk İle İki Kez Karşılaşan Adam

AA: Babanızın biri çocukluğunda, biri gençliğinde biri de yetişkinliğinde olmak üzere Atatürk’le en az üç karşılaşması var, anlatır mısınız?

KT: İlki 17 Mart 1923’te Mustafa Kemal’in - Cumhuriyet ve soyadı kanunu ile Atatürk adı yok henüz - Tarsus’a ilk gelişinde oluyor; babam “Kahraman Gazi” adlı şiiri okuyor kendisine. İkincisi, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni Atatürk’ün ziyaret etmesiyle karşılaşıyorlar. (Fotoğrafları gösteriyor, bu iki olayın fotoğrafı arka duvarda büyük bir şekilde yer alıyor. NG) Ayakta olan babamdır. Atatürk’ün son Adana ziyaretinde Atatürk hastadır ve kahve içmek ister. Doktoru iyi kaynamış, köpüksüz bir kahve içebileceğini söyler; ancak herkes Adana sıcağında kravatsız olduğu için servis yapacak kişi bulamazlar. Tek kravatlı kişi babamdır, kahve servisini o yapar, bekler ve kahve fincanının boşunu alır. O fincan telvesiyle birlikte hâlâ durur. O sıralar babam 28 yaşında filandır.

Annem de babam da bize güçlü bir Atatürk sevgisi aşıladılar; hatta 1953’te Atatürk’ün naaşı Etnografya müzesinden Anıtkabir’e nakledildiği anı ben de hatırlarım, üç yaşındaydım. Kortejin geçişi sırasında beni omzuna almıştı ve bana “Bugünü asla unutma!” dedi, unutmadım! (Gözleri doluyor, sesi titriyor bu anıyı anlatırken Kamil Bey’in)

 

Yaşar Kemal’i İlk İşe Alan Kişi

Taha Toros’dur...

 

AA: Konu aileden açılmışken, biraz özel olacak ama, aile hayatınızdan bahseder misiniz?

KT: Biz ataerkil bir aileyizdir, babanın dediği dedik! Dedem gibi kendisi de öyleydi ama bizim seçimlerimize saygı gösterirdi. Özellikle meslek seçimlerimize karışmadı; ancak çocuklarından hiçbirinin kendisini takip etmemesi, sanırım onda bir hayal kırıklığı yarattı. Annem, babama işlerinde pek yardımcı olamadı ancak babamın anneme desteği, yardımı çoktur. Annem, UNESCO’nun denetiminde kurulan bir öğrenci değişimi teşkilatının Türkiye kurucularındandı, yıl 1959... Bu işlerin organizasyonu sırasında babamın çok desteği oldu anneme. Babam çocuklarını okuttu, meslek sahibi yaptı meslek tercihlerine karışmadan...

 

Siyasete Hiç İlgisi Olmadı...

AA: Babanızın gençlere tavsiyeleri nelerdi, neler yapmanızı isterdi?

KT: “Yapın”dan çok “yapmayın” derdi. Ben üniversiteye başladığımda bana sözlü vasiyetidir: Bir, “sakın devlet memuru olma!”; iki, “siyasete atılma!”; üç, “kimseye borçlu kalma!” dedi. Kendisi pek çok konuda yazmasına rağmen hiçbir zaman siyasî konularda yazı yazmadı, devlet memuru olması da bunda etkili olmuştur. Kendisinin siyasete hiç ilgisi olmadı.




Sayı 8 (Mayıs - Haziran 2012)

Bu yazı 9918 defa okundu.