“EĞİTİM” POLİTİK BİR ARAÇTIR!

Eylül, büyük tantanalarla gelir hep… Yaz biter, tatil biter, izinler biter; derken birden bire okullar açılıverir... Alışmıştık…
 
Eylül, belalı bir aydır, kim bilir kaç meçhul öğrenci anıtı daha dikilir okul bahçelerine, disiplin kurullarına ya da sınıfların en ücra köşelerine?..
 
Eylül, büyük tantanalarla gelirdi ama bu sefer felaket!.. “12 Eylül”ü saymazsak, en sıra dışı eylüle zillerini çalıyor okullar. “Eğitim sorunları, en bereketli dönemini yaşıyor” derken, bir de darbe girişimi ve sonrasında açığa alınan öğretmenleri, ilkokuldan üniversiteye kadar kapatılan okulları, ortada kalan öğrencileri ve pek çok bilinmezi ile yeni ve özgün krizlere gebe 2016’nın Eylül’ü… 
 
Eğitim sisteminin ya da sistemsizliğinin ürettiği onca soruna, bir de darbe girişimi ve sonrasındaki OHAL ile yürürlüğe sokulan ama özünde görevden alma-okul kapama ekseninde yeni krizler yaratan bir Eylül bizi bekliyor; eğitim-öğretim özelinde…
 
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu ile başlayan “Eğitim-Öğretimin Laikleştirilmesi” sürecinin, son darbe girişimiyle ne kadar önemli bir konu olduğu açığa çıkmış olmalı... Açığa çıkan anlaşılmış mıdır acaba?..
 
Ah o uzak tarihler, ne kadar da yakınmış aslında!.. 1789 Fransız Devrimi, tarih sahnesinde yeni bir sınıfın ortaya çıkması, değişen toplumsal ilişkiler, büyük çalkantılar, değişimler ve devrimler... Laikliği "icad eden" insanoğlu modern dünyanın yeni eğitim modelini de oluşturmak zorundaydı; keyfiyet değil, mecburiyet... Eğitimin tüm bunlardan etkilenmemesi mümkün mü? Yeni politik tercihlere uygun bir eğitim anlayışı, yani...
 
Osmanlı İmparatorluğu’nun şeriat üzerine yükselmiş olan düzeninden ulusal egemenliğe, ümmet anlayışından ulusallığa geçerken Cumhuriyet’in gerektirdiği düzenlemelerden biri de, dinsellikle başlayan ve giderek parçalanan ve amaç birliğini/üretme yeteneğini yitirmiş olan öğretimin birleştirilmesi ve laikleştirilmesi değil miydi? Batı gibi "üretme"yi hedeflerken, Doğu gibi "düşünmek" ne kadar mümkün olabilirdi? Düşünmek...
 
"Yeni Cumhuriyet" varlığını ancak "yeni bir ediğim sistemi" ile devam ettitebilirdi, laik eğitim sistemi politik tercihlerin zorunlu sonucuydu; kaçınılmaz mecburiyet... Yıllardır tüm dini cemaatlerin ve “gericilerin" ( eğitim alanına pek çok yatırım yaparak üstelik) laik eğitim sistemini yok etmeye çalışmalarının asıl amacı, "Cumhuriyet"i ortadan kaldırmak içindi; darbe-marbe işin "darasız-ama'sız" tarafı… Net elde kalan yanı, yani... Laiklik eğitim "Siyasal İslam"ın can düşmanı. Sonra gelsin şeri yasalar, şerler; gitsin laik sistem, demokrasi, insan hakları... 
 
Eğitime yatırım yaparak bir yandan dini bir eğitim modelini hayata geçiren, öte yandan da eğitim aracılığıyla devlet kademelerinde örgütlenmenin yolunu bularak devlete egemen olan dini yapılanmalar, günümüz Türkiye’sinde bilimsel-laik-parasız eğitimin ne kadar önemli bir konu olduğunu, eğitimin dini cemaatlere bırakılmasının yaratacağı sorunların ne denli büyük "daha başka" sorunlara yol açacağının göstergesi olmalı. Ya darbe başarılı olsaydı? Bu “başarı”nın başarıya giden yolunun “eğitim aracılığıyla kazanılan makamlar/rütbeler” olduğu daha net görülecekti belki de… Eğitim, çağdaş-demokratik-parasız ama illa ki laik olmalıdır, net!
 
Tarih, ders almak içindir: Tanzimat’ın ilanıyla birlikte medreseler dışında ilköğretimden yüksek öğretime kadar her aşamada Batı’da doğan veya gelişen bilimlerin de okutulduğu yeni okullar açılmaya başlanır. Arkasından medreseli-mektepli çatışması da başlar.
 
Atatürk, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu sadece mektep-medrese ikiliğini ortadan kaldırmak için kullanmamış, bu kanunla aynı zamanda yabancı okulları ve azınlık okullarını denetim altına alma yönünden de faydalanmıştır. Cumhuriyet, kendi okullarında uyguladığı laiklik ilkesini bu okullarda da uygulamış her türlü dini eğitimi yasaklamış ve bu yasağı yakından izlemiştir.
 
Özellikle Demokrat Parti, dahası 12 Eylül cuntasının kolu kanadı altında devlet denetiminden uzak, çeşitli dinsel ve siyasal emellere açık bulunan yerli-yabancı okulların çoğalması her daim eğitimi daha da sorunlu hale getirmiştir. Bugün için eğitim önündeki en büyük sorun, eğitimin yeniden ve büyük bir hızla dinselleştirilmesidir. Mesela, imam ya da hatip olmayacak çocuklar (özellikle de kızlar) neden İmam-Hatip okullarına gönderilir, İmam-Hatip okulları mantar gibi neden çoğalır? Karşı devrim?..
 
Dini eğitim, ister istemez ya bir cemaat ihtiyacı doğurur ya da var olan bir cemaate zemin yaratır. Sonuçları hem güncel, hem de ortada… Net!
 
Atatürk, daha bağımsızlık savaşının sürdüğü dönemde toplumsal kurtuluşun ancak özgür düşünceli, kendi deyimiyle “fikri hür, vicdanı hür” ve çağdaş bilgilerle donatılmış kuşaklar yetiştirmekle sağlanabileceği inancıyla eğitim-öğretim sorununa eğilmişti. Bunun en somut kanıtı, 16 Temmuz 1921’de (Kurtuluş Savaşı sürerken bir yandan) Ankara’da bir Eğitim Kurultayı’nın toplanması olmuştu. Burada yaptığı konuşmada, silahıyla savaşmak zorunda kalan Türk ulusunun beyni ile de savaşmak zorunda bulunduğunu belirtmişti. Asıl devrim...
 
Din derslerinin tekrar ilkokul ve ortaokul programlarına girmesi, 1949 ve 1956 yıllarındadır. Ancak zorunlu değildir. Liselere ise 1967 yılında yine isteğe bağlı olarak din dersleri konulmuştur. 12 Eylül cuntasının Atatürkçülere ettiği de Atatürk düşmanlarına kol kanat germesi de taze bir mesele… O dönem, ülkenin tüm kazanımlarının birer birer yok edilmeye başlandığı tarihtir aynı zamanda…
 
Eğitim-Öğretimin dinselleştirilmesi demek, laikliğin ortadan kalkması demektir… Laikliğin ortadan kalkması demekse, Türkiye 'Cumhuriyeti’nin ortadan kalkması... Ve bu “ortadan kalkma/kaldırma” süreci 15 Temmuz darbe girişimiyle en somut biçimini almadı mı sizce de?.. 
 
“Çocuğum dinini öğrensin” diye, eğitim aracılığıyla dini grupların devleti ele geçirmesine göz yumarsanız; kurban derisi, fitre, zekat, himmet elinizde avucunuzda ne varsa verirseniz birilerine, birgün ortada “devlet” denilen bir şeyin kalmadığını da görürsünüz elbet! Ucu da göründü işte! Muhtemelen o gün, anladığınız anlamda bir “eğitim”in önemi de gereği de kalmamış olacak, net bir felaket!..
 
Eğitim sistemi, üniversiteye öğrenci sokmanın dışında asıl; üretimin, tüketimin, yönetimin, sosyal hayatın düzeniyle ilgilidir; tercih, beş seçenekli sınavlardan daha hayati... Ucu görünmüşken bir şeylerin, ya sizin tercihiniz?..
 

 




Sayı 34 (Eylül - Ekim2016)

Bu yazı 3240 defa okundu.