Anavarza

Anavarza !..
Anadolu’nun en bereketli ovasında, Çukurova’nın ortasında, devasa bir gemiyi andıran Anavarza antik kentinin, UNESCO Dünya Mirası geçici listesine alınmış bir yer olduğunu biliyor muydunuz?
Yaşar Kemal unutulmaz eseri İnce Memed’inde ondan, “ Anavarza gemisi her zaman durgun bir denizde hiç sallanmadan ağır ağır ilerler”diye bahsediyor.
Şimdi gelin Çukurova’da baş döndürücü bir zaman yolculuğu vaad eden bu saklı hazinenin,  Dioskorides, Oppianos ve Yaşar Kemal’e nasıl ilham verdiğine tanık olalım.

 
Anavarza; Helenistik, Roma, Bizans, Orta Çağ, Arap, Ermeni ve Osmanlı gibi Anadolu’nun önemli uygarlıklarının kültür izlerini taşıyor. Bu nedenle diğer pek çok antik kentlerden farklı.  Gizemli ve insanı derin derin düşündürüyor.
Dünyanın en eski işçiliğine sahip mozaikler, kim bilir kaç bin yıllık uykusunda hala. Renklerin mücevher kutusu gibi rengarenk taşlarla nakış gibi işlenmişler ve her birinin anlatılmak istenen bir öyküsü var.
Roma ve Bizans dönemlerinde evlerin, hamamların, saray odalarının tabanlarını ve duvarlarını süsleyen mozaiklerde çeşitli konular işlenmiştir. Hıristiyanlığın kabul edildiği döneme kadar yapılan mozaiklerde mitolojik kahramanlar, efsaneler, tanrılar ve tanrıçaların başlarından geçen olaylar sahnelenmiştir. Anavarza’da da deniz tanrıçası Tethys mozaiği veya bir diğer efsaneye göre Kral Kızı mozaiği ölümsüz bir aşkı anlatır.  Bilmelisiniz ki, mitolojinin en güzel öyküleri bu diyarlarda yaşanmış, dünyaya buradan seslenmiştir.
 

 
Romalılardan kalan tarihi olimpiyatların yapıldığı yer, kaya mezarları, antik tiyatrosu, gladyatörlerin savaştığı hipodromu, Hıristiyanlık dönemi kilisesi, Anavarza parası, dünyanın en uzun su kemerlerinden birisine sahip olması, gösterişli kale, sur kapıları ve zafer takı, tapınaklar, açıkta duran lahitlerle dolu nekropolü, saray ve hamamı, Kilikya Ermeni dönemi yapıları, Anavarza’yı Kilikya’nın en büyük kent ve kalelerinden biri yapmıştır.

 
Ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu bilinmeyen ama M.Ö. I. yüzyıla kadar uzanan Anavarza, tarihte karşımıza ilk kez Helenistik dönemde çıkıyor. O tarihten 14. yüzyıla kadar fetihlere, kuşatmalara, saldırılara karşı koyan, şiddetli depremlerle yıkılan, tahrip olan bu antik kent en az 2000 yıllık serüvenini bize sunmak istiyor.
Roma döneminde dünyanın ilk beş kenti arasında bulunan Anavarza’da esaslı bir arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmaları 2012 yılında başlamıştır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Adana Arkeoloji Müzesi, Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Adana Valiliği desteği ile tarihin zenginliğinin toprak altından yeryüzüne çıkarılması için canla başla yapılan çalışmalar devam etmektedir. Şimdiye kadar yapılan kazıların sonucunda, üzerindeki örtü kaldırıldığında aşağıdan muhteşem bir kentin çıkacağının müjdesi geldi bile.

 
İKİ BİN YILLIK MUHTEŞEM ZAFER TAKI
 
Devam eden arkeolojik kazılarda, bugüne kadar ne Anadolu’da ne de Roma İmparatorluğu’ nun merkezi olan İtalya’da benzeri olmayan, görkemli ve anıtsal üç girişli kent kapısının (Alakapı) restorasyon çalışması yapılmıştır. 


 
Burası, Roma İmparatorlarının Kilikya diye bilinen Doğu Akdeniz’de ki en büyük karargah ve yerleşim merkezi olmuş. Anavarza’ya M.Ö. 19 yılında şehir statüsü veren Roma İmparatoru Augustus’da bu zafer kapısından zafer alaylarıyla girmiş. Çalgıcılar, savaş arabaları, piyade kuvvetleri, süvari kuvvetleri, siz deyin 50 bin ben diyeyim 150 bin kişi ile birlikte.

 
Son kazılarda Zafer Kapısı’nın altından kuzey-güney yönünde ana cadde ortaya çıkarılmış. Bu cadde 34 metre genişliğinde, sağ ve sol kenarlarında 2,5 metrede bir var olduğu tahmin edilen sütun dizilimleri olan, dünyanın ilk ve tek, çift şeritli antik caddesidir. Görünen kısmı 2 bin 700 metre uzunluğunda olan caddenin ilk 300 metresi kazılmış. Ayrıca bu caddeyi doğu- batı yönünde diklemesine kesen iki ayrı sütunlu cadde daha ortaya çıkarılmış.
 
Kazının bilimsel danışmanlığını yapan Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Fatih Gülşen, antik dönemde böyle bir caddenin başka bir örneğinin bulunmadığını söylüyor. Ayrıca bu yolların sağ ve sol kenarlarında, güç ve gösteriş unsuru olarak her biri çok ince ustalıkla işlenmiş sütun sayılarının yedi bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Bugün Ortadoğu ve Avrupa’daki en büyük antik kentlerde bile birkaç yüz sütun bulunurken, bu sayı Anavarza’nın sanılandan çok daha büyük ve zengin bir antik kent olduğunu doğruluyor. Ortaya çıkarılan sütunlardan bir tanesi Mısır’dan gelme kırmızı granittendir. Bugünkü teknoloji ile yedi bin adet sütun siparişi verilse, taş ocaklarından bu taşların kesilmesi, taşınması, işlenmesi pek mümkün görünmüyorken, bunu antik zamanlarda nasıl başardılar insanın aklı almıyor.


 
İmparator önünde at yarışlarının, güreşlerin, dünya olimpiyatlarının yapıldığı, aynı anda yüz bin kişinin spor oyunlarını izlediği meydan, sırtını doğal tribün görevini gören dağa dayamış. Belki de Anadolu’nun en büyük olimpiyat oyunları burada oynanmış. Kaya kabartmalarında ve olimpiyat için bastırılan paralarda, olimpiyatların burada ne kadar önemli olduğunun kanıtını görüyoruz.


 
Bir zamanlar bu gizemli kente su taşıyan kemerlerde oluşan sarkıt ve dikitler doğa harikası gibi duruyor. Gezerken günümüzden iki bin yıl öncesinde Toros Dağlarından kanal açarak kente nasıl su ulaştırıldığına tanık olabilirsiniz.


 
Anavarza’nın dayandığı tarihi şehrin kuzeyden güneye doğru uzayan bir tepelik bölgesi orta yerden ikiye kesilmiş, doğu tarafına geçmek için aşağıdan yol açılmış. Buna halk arasında Ali kesiği deniyor. Hz. Ali nin buradan geçmek için kılıcı ile yolu açtığı rivayet olunur. Hz. Ali kılıcını kullanıp bu yolu açtı mı bilmiyorum ama, muhteşem bir mimari başarı olduğunu biliyorum. Geçit sonunda ovaya vardığınızda ise, her biri onlarca insan barındırabilecek genişlikte birçok mağara ve kaya mezarlar gözünüze çarpıyor.


 
Batı Kapısı
 
Zengin florası burada binlerce yıl önce yaşamış birisi için insan bedenini tedavi etmek üzere ilham kaynağı olmuş. Sadece Çukurova’da değil tüm Anadolu’da bir efsane haline gelen Lokman Hekim efsanesinin kaynağını oluşturmuş. Dioskorides, M.S 2.yüzyılda bu kentte dünyaya gelmiş ve büyüklerinin yardımıyla bitkilerden ilaç yapmayı öğrenmiş. O kadar meşhur olmuş ki, Roma İmparatorları ordularında ve kendilerinin özel hekimi olarak kullanmak üzere Dioskorides’i Roma’ya götürmüşler. Bilgilerini Helence yazmış olduğu “De Materia Medica” adlı kitapta toplamış. “Tıbbın Kaynağı” adını taşıyan bu kitap, 15.yüzyılın sonlarına kadar batı dünyasında pek çok okulun, pek çok bilim adamının başucu kitabı olmuş. Bugün eczacılık biliminin kurucusu, botanik biliminin ilk temellerini atan kişi olarak anılıyor.

 
Dünyanın en ünlü şairlerinden birisi olan Oppianos’da burada yaşamış. Avcılık, balıkçılık, kuş yakalama gibi doğa üzerine didaktik şiirler yazmış.
Homeros ve Platon’un (İslam dünyasında Eflatun olarak bilinir) burada belli bir müddet yaşadığından bahsedilir.
Bu önemli kişilerin yaşadığı antik kentte tarihin ilk üniversiteleri vardı, kim bilir?

 
Yaşar Kemal ise Anavarza’da köylülerle birlikte çakır dikeni yakıp, Abdi Ağa’nın evini basmış, İnce Memed’le at sürmüş. Büyük yazar yüce, sarp, mor Anavarza kayalıklarına çıkıp, başyapıtını burada ortaya çıkarmış.

 
Kentin tarihte önemli bir yerleşim yeri olması, çeşitli kültürlerin kesiştiği bir konumda bulunması, beraberinde tüm bu zenginliğin sanat eserlerine de yansımasını sağlamıştır.
Anavarza sadece Çukurova’da değil Türkiye genelinde görülmesi gereken, tarihin farklı dönemlerinde başkentlik yapmış antik kentlerden birisi ve çok önemli bir kültür mirasıdır.
Bir özelliği de halkın bu tarihin içerisinde yaşıyor olması. Anavarza’nın bir bölümünün bulunduğu Dilekkaya Köyü’nde oturan halk, antik kentin taş ve sütunlarından örülmüş evlerde tarihle iç içe yaşıyor.


 
Anavarza Antik kenti döneminde nasıl önemli ise bugün de aynı önemi taşıyabilecek potansiyele sahiptir.Yıllardır hazır bekleyen koruma ve kazı programının etkin hale gelmesi ile, Anavarza’nın yeniden kültürel ve ekonomik açıdan önemli bir kent olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak böylesine bir büyüklüğün kısa sürede tamamen ortaya çıkarılması mümkün değildir. Gelecek nesillere de bu konuda önemli görevler düşmektedir. 


 
AKROPOL TEPESİNDEN ÇUKUROVA’YA BAKIŞ
 
Anavarza’yı görmek için bir gün ayırmanızı tavsiye ederim. Dağ üzerinde oturan heybetli Anavarza Kalesi’ne çıkıp, bir zamanlar kentin tanrılar evi ve hükümdar sarayı denilen Akropol’ün bulunduğu tepeden bereketli Çukurova’nın dört bir yanını görebilirsiniz. Kastabala, Toprakkale, Sis(Kozan), Tumlu ve Yılankalesi’de görüş alanınız içerisindedir.

 
Burası Çukurova’yı Kayseri’ye bağlayan en işlek kervan yolunun kapısıdır. Bu kervan yolunun her yüksek dağ başında kale vardır. Çünkü kaleler, kervan yollarının güvenliği ve kervanların konaklaması için önemli bir sığınaktır. Anadolu’da bu kadar uzun bir dış surla savunulan kale sayısı ise azdır. Bu bakımdan Anavarza kalesinin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır.

 
Günün sonunda yorgunluğunuzu atmak için doğal ve yemyeşil manzaranın içerisinde balık veya ızgaranızı keyifle yedikten sonra, gelecekte Efes’ten bile önemli olacağı söylenen Anavarza’ya veda edebilirsiniz.
 

 
Bu kadar yakına gelmişken Gizemli Kent’i görmeyecek miyiz?
Adı üzerinde gizemli işte, o da diğer sayımızda…
 
 
 
 
Katkıları için;
Arkeolog Adem Yıldız 
Ç.Ü. Arkeoloji Bölümü Yard.Doç.Dr. Fatih Gülşen
Fotoğraflar için;
Mehmet Dilci-Nuri Emrahoğlu-Kadir Emrahoğlu- Erman Tokbay’a teşekkür ederim.
 



Sayı 34 (Eylül - Ekim2016)

Bu yazı 8500 defa okundu.