KOZAN - Tarih ve Doğanın Her Tonu

Sonbaharı çoğu insan sevmez, belki de kışın habercisi olduğundandır. Bizim bölgemizde ise yazın kavurucu sıcağından bir kurtarıcıdır sonbaharın gelmesi. Her mevsimi severim ama, Eylül-Ekim-Kasım üçlüsünün yeri bir başkadır gönlümde. 
Kimilerine göre battaniyenin altında film izlemekten ibaret olan bu harika mevsim, dışarıya çıkmanın ve yeni yerler keşfetmenin fırsatını sunar. Ormanlık alanlarda yürüyüş ve kamp yapmanın, tarihi sokakları keşfetmenin, kalelere çıkmanın şimdi tam zamanıdır.
Doğadaki her tonu görmek mümkündür; yeşili, sarıyı, kahve tonlarını bir de kırmızılaşan yaprakları. Feke’yi yazarken size bir sır vermiş, sonbaharda çok güzel fotoğraflar çekebileceğinizi yazmıştım. Şimdi bölgeyi bir de ruhumuzu kanatlandıran sonbaharda gezme zamanı.
 
 
 
Yolumuzun üzerinde ismi gibi gizemli bir antik kent var.
“Sis”
Sanki hayal dünyasına geçiş yapmışsınız gibi içinden geçip tarihe yolculuk yapacaksınız.
 
19.yy’da Kozan şehrine kervan girişi  
 
5 bin yıldır var olan bu kentte ilk izler Hititlerle başlamış ve sahip olduğu doğal zenginliklerle her zaman kalabalık yerleşimlere ev sahipliği yapmış. Anadolu’nun en değerli, en renkli ekonomi ve kültür merkezi olmuş. Milattan önce 2 binli yıllardan itibaren dünyanın en eski tüccar kavimlerinden olan Asurlular’ın uğrak yeriymiş. Bu nedenle Sis kentinin önemi çok büyükmüş. Kentin tamamı M.S.536 yılında şiddetli bir deprem ile yıkılmış. 700’lü yıllarda Bizanslıların burada Arapları püskürttükleri ve binlerce Arabı katlettikleri kaydedilmiş.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah zamanında Çukurova kazanılmış ve buraya çoğunluğu Horasan’dan gelen Türklerden oluşan Müslüman gruplar yerleştirilmiş. 
Önceki adıyla Sis, 1080-1375 yılları arasında henüz tarihteki yolculuğunun çok başında, Kilikya Ermeni Krallığı’nın başkentliğini üstlenmiş. Aynı zamanda dini merkezleri olmuş. Gregoryan Ermenileri 700 yıl Kozan’da buluşarak  “Kilikya Manastırı” başlığı altında detaylı anlatacağım üzere dini törenlerini düzenlemişler. 

 
 
XIV.yüzyıl ortalarından itibaren, Kilikya Ermeni Krallığı’nı sona erdiren Mısır Memluk Devleti’nin ve Ramazanoğlu Beyliği’nin yönetimleri başlamış. 1517 yılında ise Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi ile Memlük Devleti’nin hakimiyetini bitirip bölgeyi tümden Osmanlı topraklarına dahil etmiş. Sis kenti ise, Osmanlı döneminde Adana Vilayeti’ne bağlı sancak statüsü almış.
1700’lü yıllarda yörede Kozanoğulları isimli bir aşiret ortaya çıkmış. Osmanlı otoritesinin zayıflamaya başladığı, savaşlarda yenilgiye uğradığı dönemde padişahın yardım talebine katılmamışlar, yönetime başkaldırmışlar. Bunun üzerine yönetimle ters düşen bu aşireti kontrol altına almak ve göçebe yaşamından yerleşik düzene geçirmek için Derviş Paşa komutasında bir ordu kurulmuş. Kozan ve çevresi kontrol altına alınmış.
Tam da burada, Torosların dağlık bölgelerinde yaşayan, “Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir” ünlü sözü ile Osmanlı Devleti’nin Türkmen Aşiretlerini yerleşik hayata geçirme politikasına tepki veren halk ozanı Dadaloğlu çıkıyor karşımıza.
 
Dadaloğlu dizelerinde şöyle diyor;
 
Nolaydı da Kozanoğlum nolaydı
Sen ölmeden bana ecel geleydi
Bir çıkımlık canımı da alaydı
Böyle rusvay olmasaydık cihanda
 
Neyledik de Hakka büyük söyledik
Ne akılla kahpeleri dinledik
Cahil idik nettiğimizi bilmedik
Aciz çıktı bak adımız her yerde
 
Beyim gelir arkasında bin atlı
Cümlesi de sanki kuştur kanatlı
Ölürsek derdimiz olur bin katlı
Yar yetimi kalır mıydı meydanda
 
Derviş Paşa gayri kına yakınsın
Böbürlensin dört bir yana bakınsın 
Emme bizden gece gündüz sakınsın
Öç alırız ilk fırsatı bulanda
 
Dadaloğlum söyler size adını
Şimdiden yok bilsin hasım kendini
Bağlasalar parçalarım bendimi
Yatacağım bilsem de zindanda
(Kısaltılmıştır)
 
 
 
 
Tarihte Sis adıyla bilinen kentin 1923’den sonra adı Kozan olarak kullanılmaya başlanmış. “Kozan” sözcüğünün kökenine baktığımızda ise bir çok rivayet var. Kozan şehri Kozan Dağı’nın doğu eteklerine kurulmuştur. Kozan Dağı güneşi engeller, öğleden sonra Kozan gölgelik olur. Bundan dolayı Kozan’a gölgelik anlamına gelen “Kuzan” denmiş. Ancak “Kuzan” şimdiki Kozan ilçesi karşılığında değil, Feke, Saimbeyli yöreleri ile Develi, Yahyalı yörelerinin de bir bölümünü kapsayan dağlık bölge olarak adlandırılıyor. Aynı zamanda bu bölgeye Kozandağı da denilmektedir. Yöreyi en iyi tanıtan da Karacaoğlan oluyor.
Kozandağı’ndan neslimiz
Arı Türkmendir aslımız
Varsak’tır durak yerimiz
Gurbette yar eğler bizi
Diyerek, Kozandağı’nı elindeki saz dilindeki sözle sürekli geziyor. Herkesi iyiye, güzele, doğaya, barışa çağırıyor. 

 
Türkiye’nin kuruluşu sırasında da yöre bir savaş platformu olmuş. Milli mücadele ve bağımsızlık hareketinin gerçekleştiği yıllarda sancak iken, 1923 yılında vilayet olmuş. 1926 yılında ise nüfus oranının çok düşmesi ve gelir yetersizliği nedenleri ile Adana’ya bağlı ilçe konumuna getirilmiş.
1926 yılı Kozan için tarihin en karanlık yıllarından biri olarak görülmektedir. Vilayetten kazaya dönüşen Kozan’da, aynı yıl meydana gelen yangında, Vilayet Konağı tamamen yanmış ve tüm evraklarla birlikte Kozan tarihi karanlıklara gömülmüş.  
Kozan, 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Mareşal Fevzi Çakmak’ı milletvekili olarak göndermiş.
1930 yılında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından birinin devrim şehidi olan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Giritli bir ailenin çocuğu olarak Kozan’da doğmuş, çocukluğunun bir bölümü Kozan’da geçmiştir. Menemen’de öğretmen olarak askerlik görevini yaptığı sırada ise, Cumhuriyet karşıtı şeriatçılar tarafından öldürülmüştür.

 
Tarihi kısaca hatırladıktan sonra ilçeyi gezmeye başlıyoruz. İlk olarak bizi tarihi Roma Köprüsü karşılıyor. Kilgen Çayı olarak da bilinen Kozan Çayı üzerinde kurulmuş, doğu ile batıyı birleştiren tarihi köprü, bir çok onarımdan geçmiş olmakla birlikte eski dokuyu hissettiriyor. Üzerinden yürüyerek geçmenizi tavsiye ediyorum. Gündüz saatlerinde sıradan bir köprü gibi görünse de, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla gizemli bir görüntüye sahip oluyor. Kozan Barajının yapımından sonra altından geçen coşkulu suları kalmasa da, ilçenin girişinde böyle bir tarihi doku ile karşılaşmaktan heyecanlanıyorum doğrusu. 

 
 
YÜRÜYEREK KEŞFEDELİM
Kozan, bence yürüyerek keşfedilebilecek kentlerden. Kentin sizi kendine çeken bir albenisi var. Gezmeye kale bölgesinden başlamak kenti tanıma yolunda doğru bir adım olur. Kalenin eteklerinde bulunan eski yerleşim yerlerinin içine girdikçe, bu bir kökü antik çağda bulunan kentin sakinliği sizde merak duygusu uyandırıyor. Etrafa serpilmiş irili ufaklı  evlerin arasında, yüzlerce yıllık geçmişin dokusunu koruyan tarihi Kozan evleriyle karşılaşıyorsunuz. Kaybolmazsınız, çünkü her sokak sizi bir Osmanlı eseri olan tarihi bedestene çıkarıyor. Bir zamanlar kervanlar Kozan’a girdiğinde tüccarların eşyalarını satmak için getirdikleri tarihi kapalı çarşı, maalesef kullanılmıyor.

 
 
Burası Osmanlı ve Ermeni kültürlerini yansıtan adeta bir açık hava kent müzesi. Onca savaşa rağmen eski mimari örneklerinin zamana direnerek ayakta kalabilmesi, kentin ruhuna ve görselliğine çok şey katmış. Ayrıca mimari kültürümüz açısından çok sevindirici bir durum. Mutlaka görülmesi gereken yapıları, gezilmesi gereken cadde ve sokakları atlamamanızı tavsiye ediyorum. 

 
 
Kozan, sonbaharda bütün yaz telaşından kurtulmuş adeta yorgunluğunu gidermeye çalışıyor. Sararan ve renk değiştiren ağaçlarıyla eski çarşı ve çevresi çatur çutur kurumuş yaprakların üzerinde yürürken bize nostalji yaşatıyor. Bu bölgede eski alışveriş gelenekleri hala yaşıyor. Kentin kalbinin attığı, şehrin tarihi dükkanlarının çevrelediği meydanda yaprakları sararmış büyük bir çınar ağacının altında oturan yaşlı Kozanlılar, yüzlerini Hoşkadem Camii’ne çevirmişler, mevsimin son sıcaklarında güneşi iliklerinde hissediyorlar.
 
 
 
 
 
 
HOŞKADEM CAMİİ
15. yüzyılda inşa edilen camii kentin en büyük ibadet mekanı. Bu nedenle halk tarafından Büyük Camii olarak da adlandırılıyor. Camii, Ermenilerin manastırına karşı ondan çok daha ihtişamlı bir dini mabed olarak1448 yılında Memlüklü komutan Emir Abdullah Hoşkadem tarafından yaptırılmış ve onun adını taşımaktadır. Memluk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olduğu söylenen bu cami, ulu cami sınıfına girmektedir. Osmanlı yapısından çok farklı olarak geniş kubbe yerine ufak bir kubbeye sahiptir. Osmanlı üslubunun dev fil ayakları ve sütunları yerine, dikdörtgen bir plan üzerine taşlar üst üste kireçle örülerek kurulmuştur. Kozan’da Türk İslam camileri ile pek çok kilisenin izlerini görmek mümkün. Bu nedenle gezimize devam ediyoruz.

 
 
 
 
KÜÇÜK CAMİİ
Kurtuluş savaşı sırasında Ermeni Fransız saldırıları ile tahrip edilen, yakılan, kapısındaki tarihi taş kitabe alınarak bir konağın duvarına yapıştırılan caminin adı uzun bir süre bilinemediği için, minaresinin boyundan dolayı Küçük Camii olarak adlandırılmış. Restorasyonu sırasında kitabesi kapı üzerine tekrar yerleştirilmiş. Kitabede Sultan Selim Han oğlu Süleyman Han yazıyor.Yani Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış. 

Fotoğraf: İnternet
 
YAVERİN KONAĞI (ARIKAN KONAĞI)
Konak, Ermeni toplumunun ileri gelenlerinden Krikor Efendi Mıcırıkyan’a (Yaver Efendi) aitti. Bu nedenle ilk sahibinin adı ile Yaverin Konağı olarak tanınmaktadır. Sırtını Kozan Kalesi’ne dayamış, çam ağaçları içerisinde şehre tepeden bakmakta. Zaman içinde el değiştirerek bir dönem Arıkan ailesine geçmiş ancak 2004 yılında Kozan Belediyesi tarafından kamulaştırılarak restorasyonu yapılmış. Bugün butik otel ve restaurant olarak hizmet vermektedir.

 
Biz de kahvaltımızı bu konakta yaptık. Hafta sonu o kadar kalabalıktı ki şaşırdım. Konağın önünde sürekli bir hareketlilik var, gelip giden tur araçları beni çok mutlu etti. Turistlerden oluşan kafileler kahvaltılarını bizim gibi bu butik otelde yapıyor sonra tarihi şehri gezmeye başlıyorlar. Kozan’ın turizmi açısından çok sevindim ve umutlandım.
 
 
Elbette sadece Yaverin Konağı değil, Hacı Muhtar Konağı, Çamurdan Konağı, Yiğenoğlu Konağı, Arıoğulları Konağı, Akçalı Konağı, Halil İbrahim Karataş Evi, Sepeti Seyrek evi gibi birçok konak tarihin izlerini taşıyor.


 
 
KİLİKYA MANASTIRI - AZİZ SOFYA KATEDRALİ
Maalesef çok az sayıdaki duvarlarından ve eski fotoğraflarından başka geriye hiç bir şey kalmamış. Oysa turizm açısından düşünürsek Kozan için anlamı o kadar büyük ki. 

Soldaki büyük yapı  

Şimdiki hali  
 
1292-1921 yılları arasında Ermenilerin kutsal emanetleri baş patrikhane kompleksi olan bu manastırda bulunurmuş. Dünyadaki bütün Ermenilerin ruhani merkezi olan bu bölge bir hac merkezidir. Ermeniler yaklaşık 750 yıl Kozan’da varlıklarını sürdürmüşler, dinlerine herhangi bir müdahale edilmemiş, her türlü dini vecibelerini yerlerine getirmişler.  
Sis Dağı eteklerindeki çok çeşitli çiçekleri toplar, yedi kulplu altın kazanların içine koyup yağ çıkartırlarmış. Bu yağa “Pelesenk Yağı” denilirmiş. Altın kazanların ağzının açılış töreni için açık arttırma yapılır ve en çok parayı veren altın kazanın ağzını açarmış. Bütün Anadolu’dan kervanlarla Sis kentine gelen Ermeniler pelesenk törenlerine katılırlar ve orada çocuklar bu su ile vaftiz edilir, Hıristiyanlığa geçişi yapılırmış.

Kutsal yağ kazanı, ayin sırasında kullanılan kupalar ve buhurluklar. Kaynak: Househamadyan.org 
 
 
Bu manastır, 1921 yılında Beyrut'a taşınmış ve halen oradan faaliyetlerini sürdürmektedir. 2 Haziran 1920'de Ermeni ve Fransızlar Kozan'ı terk ederken Katalikos vekili Yahişa Efendi, manastırın bütün anahtarlarını bir çuvala koyarak Kozan Mutasarrıfı Ihsan Bey'e teslim etmiş ve burasının bir cami, hastane veya okul yapılmasını istemiş. Maalesef Yahişa Efendi’nin verdiği anahtarları almışlar almasına ama, 1940’lı yıllarda dönemin yetkilileri Manastırın tahrip edilmesine engel olmamışlar. 
Kozan ve çevresinde kilise ve kutsal mekan sayısı o kadar fazla ki ancak çoğunluğu harabe durumunda.Yine de kültürel zenginliği anlamamız için bir kaçının isimlerini yazmak istiyorum.
Eski Manastır, Aziz Meryem Ana, Protestan Kilisesi, Katolik Kilisesi, Aziz Minas, 
Aziz Pavlus-Aziz Petrus; Şehrin merkezinde bulunan bir şapeldi, kurban dağıtılırdı. 
Aziz Hagop ; Kozan köprüsünün sol tarafında, kalenin yamacında bulunur. Kudüs’e hacı olmaya giden Ermeniler mutlaka buraya uğrar, dua ettikten sonra yollarına devam ederlerdi.
Kumandanlar Kilisesi; Kozan kalesinin güney surlarının üzerinde yer alır.
Aziz Mergerios; Şehrin güneyinde bulunur. Kentin yaşlıları Paskalya sonrası birbirini takip eden yedi cuma buraya gelir dua ederlerdi.
Sıvasıl ; Kentin batısında bulunur, tepenin yamacında, eski ve yeni manastırların arasındadır. Bitişiğinde de bir çeşme vardır.
 
 
KOZAN (SİS) KALESİ
Tarihi adıyla Sis Kalesi’ne çıkma zamanı geldi. Öncelikle kaleye çıkan yol çok dik. Yolun yarısına kadar arabayla çıkabiliyorsunuz, burada soluklanabilmeniz için çay bahçesi var, güzel bir menengiç kahvesi içerek dinlenebilirsiniz. Dağları, bağları, dereleri, şelaleleri, taş evleri, tarihi eserleri, yeni yapıları ile Kozan tamamen ayağınızın altında. Seyir teraslarından bu keyifli manzarayı izleyebilirsiniz. Bu moladan sonra dik yamaçlı kayalıklara çıkmak zor olsa da, ödülü çok büyük. Kozan Kalesi her köşesi başka sürprizlere açılan bir doğa anıtı gibi duruyor.
 
 
 
 
Kozan’da geçmişin izlerini taşıyan en eski eserlerden biridir bu kale. Bulunduğu yalçın kayalıkların üzerinde kuzey ve güneyi surlarla birbirine bağlanmış iki kale gurubundan meydana gelir. Kalenin günümüze ulaşmış kalıntılarından yapımının Helenistik dönemine kadar gittiği tespit edilmiş. Asur, Pers, Roma ve Ermeni dillerinde yazılmış onarım yıllarını belirten yazıtlar var. Ancak kalenin bugün görünen kısımlarının büyük bölümü Ortaçağ’da inşa edilmiş. Döneminde Sis Kalesi zaptedilemez bir başkent kalesiymiş. Kalenin eteğinde bulunan ikinci bir sur kalıntısı içinde kilise, kiliseye bağlı kütüphane, misafirhane ve keşiş odaları ile bütünlük sağlanmış. Ermeni kralı burada taç giymiş.

Kalenin 19. yy görüntüsü  

Kalenin şimdiki görüntüsü  
 
Kalede ayrıca yazmadan geçemeyeceğim, çocukluğumun Cüneyt Arkın filmlerindeki bir kahramanın izine rastladım. Battal Gazi’nin bir dönem Kozan’da yaşadığı ve Kozan’ın fethine katıldığı, bir süre kaledeki zindanda kaldığı ancak filmlerdeki gibi düşmanın elinden kurtulup savaştığı halk arasında rivayet edilmektedir. Bu nedenle Battal Gazi Zindanı’nı ziyaret edebilirsiniz.
 
 
Sis kentini Memluklular ele geçirdiğinde kale girişinde taşların üzerine yazılan dua. 
Kozan bölgesinde çok sayıda kale ve kalıntıları bulunmakta. Bunların hepsini bir günde gezmek mümkün değil. En önemlileri arasında Kozan Barajı’nın kuzeyinde Karasis Kalesi var. Kozan’ın 15 km kuzeyinde Andıl Kalesi var. Bu kale Kozan’daki kalelerin en yükseğidir. Eski Hitit kalelerinden Yarıkkaya (Uzunoğlan) Kalesi gezilebilir.
 
 
 
 
 
Bölgenin antik bir kent olduğunu yazmıştım. Kuyuluk Köyü’nde bulunan mozaikler, yine İdem Köyü’nde bulunan hamam kalıntısı ve mozaikler Roma dönemi özellikleri içermektedir.

 
Kozan’dan 15-20 dakikalık bir yolculukla ovanın sıcağından Horzum, Göller ve Çulluuşağı yaylalarının serinliğine, bol oksijenli dipdiri havasına çıkmak mümkün. Çinko damlı yayla evlerinde kalarak, dağ ve doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz. 
 
 
 
 
 
Kentin trafik gürültüsünden kaçıp, Dağlıcak’da koca çınarların gölgesinde serin suların şırıltısını dinleyerek balık yemek isteyenler için Kozan bir sığınaktır. 

 
Her mevsim ayrı güzeldir. İlkbaharda meyve ağaçları çiçekler açar, Nisan yağmurlarıyla buram buram toprak kokar. Sonbaharda sarıya, kırmızıya dönen yapraklar sarhoş eder sizi. Yeşillerin sarılara, sarıların kızıllara dönüştüğü bir ışık ve renk armonisi serilir önümüze.
 
 
 
 
 KÜLTÜR
 Kozan’da yüzyıllar boyunca dostça, barış içinde yaşayan Türk, Ermeni, Yörük gibi tüm medeniyetlerin izlerini bulabilirsiniz. Ermenilerle ortak yaşamın olduğu dönemlerde kültürel anlamda çok ileriymiş Kozan. Yani bilimin, sanatın, kültürün, ekonominin çok canlı olduğu bir yermiş Sis, yani Kozan kenti. Ayrıca zengin bir şehir kültürüne sahip Giritli muhacirlerin 1902 yılında Kozan’a yerleştirilmeleri, Kozan’ın sosyalleşmesinde önemli katkılar sağlamış. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ve sonraki yıllarda çok sayıdaki konaklardan bir müzik aletinin sesinin çevreye yayıldığı duyulmaktaymış. Evlerin genç kızları müzik dersleri alır, piyano, keman, ud çalarlarmış. Kozan Lisesi’nde dünyanın en ünlü piyano üreticisi olan Blüthner marka çok değerli bir piyano, öğrencilerine müziğin büyülü sesini dinletirmiş.

 
Bu kültürel zenginliğin en önemli nedenleri arasında Ermeni ailelerinin ve sanatçılarının etkisi azımsanamaz. Çünkü piyano kültürü daha çok onlarla ilgili olup, o devirde bazı Ermeni müzik hocalarının Müslüman ailelerin genç kızlarına ders verdikleri bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk devrimlerini yaymak ve güçlendirmek için, ırk, din, dil farkı gözetmeksizin halkı toplumsal ve kültürel açıdan geliştirmek amacıyla Halk Evleri’nin kurulması önemli bir etkendir. Ayrıca yeni ve çağdaş bir toplumun yapılanmasına ve yaratılmasına öncülük etmek üzere açılan Köy Enstitüleri birer çağdaş eğitim kurumlarıydılar. 
 
 
 
Yararlanılan Kaynaklar: 
Mustafa Onar – “Kuruluşundan Kurtuluşuna Bağlantıları ile Saimbeyli “ kitabı 
Kozan Sevdası dergileri
Cezmi Yurtsever yazıları 
Househamadyan internet sitesi
Fotoğraflar: Mehmet Dilci/Onur Bilen/Pelin-Kadir Emrahoğlu
 



SAYI 35 (Kasım- Aralık 2016)

Bu yazı 6812 defa okundu.