FEKE - Geçmiş Zamana Yolculuk

Bir önceki sayımızda Adana’nın ilçeleri arasında en kuzeyde bulunan Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerimizi tanıtmıştım. Torosların görkemli manzarasına sahip, tarih, doğa, bitki çeşitliliği konusunda eşsiz özellikleri bulunan ilçelerimiz,  20. Uluslararası Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması DOGAY 2016’ya  Mayıs ayı içerisinde ev sahipliği yaptılar. Kendi kategorilerinde ödül alan birkaç fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz. Ancak DOGAY’ın internet sitesinden, ilçelerimizde her biri birbirinden güzel görüntülerin alındığı fotoğrafları incelemenizi tavsiye ederim.
 
 
 
 
 
 
Bu sayımızda biraz daha güney-batıya iniyoruz. Akdeniz bitki örtüsü ile sarıp sarmalanmış, Kozan ile Saimbeyli arasında, ortalama rakımı 620 metre olan şirin mi şirin bir ilçedeyiz.
 
Feke’ye gittiniz mi hiç? 
 
Eğer bu güzel beldeyi görmediyseniz ilk fırsatta gitmeye çalışın. Ben size doğası, tarihi, olayları ile tanıtmaya çalışacağım ama, görmeden tanınacak bir yer değil. Feke, tarihin ve doğanın eli açık davrandığı, büyük tarihi olaylar yaşamış, Anadolu’yu Ortadoğu’ya bağlayan geçiş güzergahı üzerinde bulunan bir ilçemiz. Bu güzergahın her yüksek dağ başında bir kale veya kalıntısı var.
 
İnsanlık tarihinin gizemli merkezi Kozan ve Anavarza’yı bir sonraki yazıma ayırarak, Kozan’ın mesire yeri Dağılcak’da ilk molamızı veriyoruz. Soğuk suların gürül gürül aktığı derenin üzerine kurulu bu alanda, kuşların ve suyun hoş sesleri huzur veriyor. Asırlık çınarın üzerine kurulu çardakta çaylarımızı içiyoruz. Henüz sabahın erken saati olması nedeniyle canım çok istese de ayaklarımı soğuk suya sokma cesareti gösteremiyorum. 
 
 
Sağ tarafımızda Kozan Barajını geçiyoruz. Yol manzarası çok güzel, çam ağaçlarıyla bezenmiş doğal bir çanağın içerisinde saklanan bir cennet gibi. Hava, Adana’ya göre nispeten daha serin. Kozan’a bağlı Horzum yaylasını, Çulluuşağı köyünü (yaylasını) geçiyoruz ve Feke sınırlarına girip Akkaya köyüne geliyoruz. Buralar çam, çınar, üzüm bağları ve meyve ağaçları ile içiçe yerleşim yerleri. Yayla mimarisinin güzel örneklerinin olduğu ahşap evleri yol boyunca izlerken, kendimi Karadeniz yaylalarında hissettim. Kamp yerleri, bakkallar, kır kahve ve lokantaları bulunmakta. 
 
 
 
Göksu nehrini seyrederek yola devam ediyoruz. Sağ tarafımızda Feke Barajı ve balık çiftliği var. Asıl gelmek istediğimiz yere, yani Feke Kalesi’nin yol ayrımına nihayet geliyoruz. Gözlerimi alamıyorum. Haşmetli bir kayanın üzerinde, şimdiye kadar ziyaret ettiğim en muhteşem konumdaki kale ile karşı karşıyayım. 
 
 
FEKE (VAGHA) KALESİ
315 metre yükseklikteki bu manzara insanı hem hayrete düşürüyor, hem de ürkütüyor. Çünkü inşa edildiği yıllardaki imkanları düşününce, kayaların üzerine böyle muhteşem bir kalenin yapılmasını pek aklım almıyor. Kalenin mimari güzelliğinin yanında çevredeki doğanın güzelliği de öyle kelimelerle anlatılamaz. Suyun, rüzgarın, kuş seslerinin birbirine karıştığı eşsiz bir doğa.
Aşağıdaki fotoğrafta kaleye tırmanma yolunu görebilirsiniz. Zamanla artan nüfusla birlikte daha yukarılara çıkılarak yeni köyler kurulmaya başlanmış.
 
 
 
Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış kalelerde zaman içinde gelip geçen uygarlıkların, sayısız göç ve istila olaylarının izlerini takip edebiliriz. Bir uygarlığın kendini savunma ihtiyacını onlarda görebiliriz. 
Feke Kalesi, eski Feke olarak bilinen bölgede, şimdiki ilçe merkezinin yaklaşık 6 km kuzeydoğusunda ve Feke- Saimbeyli yolunun solundaki yalçın kayalardan birinin üzerine kurulmuş, en eski Ermeni kalelerinden biridir. Tarihi adı ise Vakha Kalesi’dir.
Görüntü almak için kaleye çıktığımızda devam eden restorasyondan sorumlu arkeolog Adem Yıldız Bey’le karşılaştık. Bize kaleyi gezdirdi ve yine restorasyonu kendisinin yaptığı, kalenin yaklaşık 450 m. güneybatısındaki vadide bulunan Kara Kilise hakkında da bilgiler verdi. Ne kadar şanslı bir günümüzde olduğumuza inanamıyorum.
Feke Kalesi’nden Kara Kilise’nin genel görünümü. 
 
Tepede, kuzey- güney doğrultusunda yılan gibi kıvrılan duvarları ile ulaşılması çok güç bir askeri kale burası. Askeri mimarinin olmazsa olmaz özelliklerinden yön şaşırtmacası ya da ani yön değişimleri bu kalede görülmekte. Kalenin batı cephesi yani kalenin ilk görülen cephesi oldukça heybetli,  doğu cephesi ise tümüyle uçuruma bakıyor.
 
 
Kalenin içinde kalelerin önemli elemanı olan üç adet sarnıç ile çeşitli işlevler için tasarlanmış mekanlar bulunmakta. Feke kalesi, 11.yy’da inşasından bugüne kadar bazı onarımlar geçirmiş. Bu onarımlar Bizanslılar, Ermeniler ve Osmanlılar tarafından yapılmış. Bu müdahalelere 21.yy başında yapılan ve şu an yapılmakta olan restorasyonu da eklemek gerekir.
 
 
 
FEKE VE ÇEVRESİNİN TARİHİ
Ermenilerin Çukurova’ya yerleşmesi Bizans İmparatoru II. Nikeforos Fokas’ın 965 yılında bölgeyi ele geçirmesiyle başlamıştır. İmparator II. Bazileos’un 1021-1022’de başlattığı ve kendisinden sonra gelenlerin devam ettirdiği Doğu Anadolu’yu topraklarına katma siyaseti, Ermeni göçünün artarak devam etmesine neden olmuştur. Bizanslılar tarafından ortadan kaldırılan Ermeni Krallığı halkının bir kısmı İç Anadolu’ya göçe zorlanırken, bir kısmı da Çukurova’ya yerleştirilmiştir.
 
Onbirinci yüzyılın ilk yarısında Bizans İmparatorluğu tarafından göçe tabi tutulan Ermeniler, aynı yüzyılın sonlarında I. Haçlı seferinin Anadolu’da yarattığı siyasi otorite boşluğundan da yararlanarak bir krallık kurmayı başarmışlardır. 275 yıl kadar devam eden bu devletin adı Kilikya Ermeni Krallığı’dır.
 
Ermeni Krallığının yönetim biçimi ve anlayışı Haçlılar ve Bizanslılar örnek alınarak oluşturulmuştur. Tarım ve ticaret ile uğraşan Ermeniler refah içinde yaşamışlardır.
Feke Kalesi Ermenilerin en erken tarihli askeri yapısı ve Ermeni Krallığı’nın kurulduğu yerdir. Kuzey ve güneyi birleştiren Kozan-Kayseri yolu üzerinde stratejik bir konuma sahiptir. Feke 12. yüzyıl boyunca Ermeni tarihinde önemli bir role sahip olmuştur. Tarihçi Hetum’a göre Ruben’in oğlu Konstantin, Feke’yi 1098 yılında Bizanslılardan almıştır. 1111 yılında Ermeni Baron’u I.Toros, Kapadokya Bölgesinden elde ettiği ganimetleri Feke’de saklamıştır.
 
Feke kalesinin tarihindeki en önemli olay, 1138 yılında Bizanslılar tarafından kuşatılmasıdır. Feke kalesi ovadakiler gibi çabuk teslim olmamıştır. Üç hatta devam eden kuşatma sonuç vermemiştir. Bunun üzerine iki tarafın en iyi iki savaşçısının galibinin sonucu belirlemesine karar verilmiştir. Kale, bu iki savaşçının mücadelesinde, Bizanslının üstün gelmesinin sonucunda Bizanslılara teslim edilmiştir. Daha sonra Danişmendliler kalenin hakimi olmuşlar. 1145 yılı başında ise Kilikya Ermeni Lordu Levon’un oğlu II.Toros kaleyi Danişmendlilerden geri almıştır. 1270’li yıllarda kale Memluk saldırılarına uğramış, hatta 1275 yılında Kozan (Sis) Patriği Memluk saldırılarından korunmak için Feke’ye sığınmıştır. Kilikya’da ki Ermeni Krallığı egemenliği 1375 yılında sona ermiştir. Önce Memluk, sonra Osmanlı hakimiyetine giren bu bölgede Ermeniler 1920’lere kadar yaşamlarını sürdürmüştür.
 
KARA KİLİSE 
 
 
 
Her iki fotoğrafta da karşıda Feke Kalesi görünmektedir.  
 
Feke kalesinin güneybatısında, yüksek bir alanda bulunan Kara Kilise ve çevresindeki yapı topluluğu hakkında arkeologların incelemeleri sonucunda, kilisenin en az iki farklı dönemde faaliyet göstermiş olduğu ve ilk olarak Erken Bizans döneminde (5.ve 6. yüzyıllar) inşa edilmiş olabileceği yönünde görüşler vardır. En önemli tarihi kaynaklar, 11. ve 12. yüzyıl Ermeni kaynaklarının sundukları bilgilerdir. Bu kaynaklara göre; Feke kalesinin hemen yakınında Kastalawn adında bir manastır olduğu ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın önemli dini merkezi Anazarbos (Anavarza) Piskoposunun bu manastırda ikamet ettiği ortaya çıkmaktadır. 
 
Fotoğraf: Cumhur Gürel - Doğu Cephesi
 
Fotoğraf: Cumhur Gürel - Yazıt
 
Oldukça güzel taş işçiliği olan kilisede 2014 yılında başlayan restorasyon ve çevre düzenleme çalışması tamamlanmıştır.
 
 
 
Feke, ilk çağlardan günümüze kadar Yumurtalık’tan başlayıp Kapadokya bölgesine giden antik yol güzergahı üzerinde, M.Ö.19.yüzyılda Asur ticaret kolonilerine geçit olmuş, M.Ö.6.yüzyılda Perslere, M.Ö.333 yılında ise Persleri yenen Büyük İskender’e ev sahipliği yapmıştır. İskender’den sonra Roma İmparatorluğu dönemi, daha sonra ise Bizanslılardan başlayarak Kurtuluş Savaşı’na kadar devam eden süreçte tarihte çok önemli bir yer edinmiştir.
 
Bu nedenle yukarıda anlattığım iki muhteşem tarihi yapının yanında, Feke ilçemizde ayrıca 6 kale, 15 kilise ve harabeleri bulunmakta. Han yıkıntıları, köprü kalıntıları, gözetleme kuleleri, kervan yolları, su yolları, çanak çömlek fırınlarına çok sık rastlanmaktadır. Ancak ülkemizde her yerde olduğu gibi burada da yol genişletme çalışmaları sırasında antik yol kalıntıları yok edilmiş ve baraj çalışmaları sonucunda yine antik yol ve köprü kalıntıları sular altında kalmış. Akkaya köyü civarında Anazarbos takvimine göre tarihlenmiş mezar yazıtları bulunmaktadır. Yüksekte bulunan otantik köy ve yaylalarında ise ilginç kaya oluşumlarını görüp çok şaşırabilirsiniz.
 
Fotoğraf: Feke Kaymakamlığı - Mezar Yazıtı
 
Fotoğraf: İnternet
 
Güzergahımız üzerindeki Köleli Kalesi yıkıntılarını görüntülemek üzere yol ayrımından sağa döndüğümüzde, bizi dev kayaların üzerinde karşılayan bir çift melek figürünü görünce çok şaşırdım. 
 
 
 
Köleli Kalesi yıkıntıları
 
Size bir sır vereyim;  Feke’nin özellikle köyleri, çok güzel sonbahar fotoğrafları vermektedir. Aşağıdaki fotoğrafın sarı, kırmızı, kahverengi, yeşil yapraklardan oluştuğunu bir hayal edin bakalım.
 
 
 
Bölgeden Göksu ırmağı geçer de, rafting yapılmaz mı?
 
 
 
Bu kadar dik ve sarp dağlar olur da, yamaç paraşütü olmaz mı?
 
 
Çukurova Bölgesi turizm açısından potansiyeli çok yüksek bir bölge olmasına rağmen, hala turizmin batıda yoğunlaşması yetkililerimizin düşünmesi gereken can alıcı bir nokta maalesef.
Övünerek söyleyebiliriz ki, ülkemiz tarihi ve doğal güzellikler açısından çok önemli bir noktadadır. Keşfedilmeyi bekleyen, henüz görmediğim ve her fırsatta görmek istediğim çok fazla kültürel ve doğal güzelliği var. Benim için dünyadaki en güzel ülkelerden biri.
Bu doğa harikası coğrafyadan ayrılma vakti geldi. Ancak arkadaşlarıma otlamaktan geri dönen koyunların çan sesleri ve sıcacık insanlar arasında koyu bir sohbet keyfiyle, yayla hayvanının etinden yapılmış lezzetli bir yemek yemeden Adana’ya dönmeyeceğimi söyledim. :)
 
Yararlanılan Kaynaklar:
Arkeolog Adem Yıldız
Doç.Dr.M.SacitPekak / Feke-Kara Kilise 
Doç.Dr.MustafaAkpolat Sanat Tarihi Bölümü Hacettepe Üniversitesi/ Feke Kalesi
 
 
 



Sayı 33 (Temmuz - Ağustos 2016)

Bu yazı 14237 defa okundu.