Adana ve Üniversite Öğrenimi
Altınşehir Adana Dergisi Yayın Kurulu olarak zaman zaman kendi aramızdaki toplantılarda, Adana-Çukurova bölgesine ait değerleri kurum ve kuruluşları tartışıyoruz. Daha önce ne durumdaydı, şimdi ne halde, nasıl geliştiri-lebilir, neler yapılabilir gibi sorularla epeyce bir sorgulama ve irdelemeden geçiririz konuları. Son dönemde çok sık gündeme gelen Çukurova Üniversitesi’nden yola çıkarak; Adana’da Üniversite öğreniminin dünü, bugünü ve geleceğini sorgulamak tartışmak istedik. Binlerce sayısal verilerin yanı sıra nitelik düzeyini de irdelemek istedik elbette.
ÇUKUROVA BÖLGESİNDE ÜNİVERSİTE ÖĞRENİMİNİN TARİHÇESİ
Özelinde Adana genelinde ise tüm Çukurova bölgesindeki üniversite öğreniminin tarihçesi çok eskilere dayanmıyor dostlar. Elbette sözünü ettiğim tarih, Cumhuriyet sonrası içindir (4.000 yıllık bir kentin geçmişinde çok farklı eğitim-öğretim yapıları elbette oluşmuş). Türkiye’nin 4. büyük kenti olmasına karşın Adana ve Çukurova bölgesi üniversite öğrenimiyle 1967 yılından sonra tanışıyor. Öğretim yasasındaki bir değişiklikle aynı anlarda İstanbul, Ankara , Eskişehir ve Adana’da İktisadi Ticari İlimler Akademisi kuruluyor.
18 Mayıs 1967 tarihinde açılışı yapılan Adana İktisadi Ticari İlimler Akademisi (AİTİA), ilk olarak Atatürk parkının hemen girişinde yer alan binayı 1979 yılına değin kullanıyor (şimdiki 75. Yıl Sanat galerisi / fotoğraf:1/2). 1979-1981 yılları arasında AİTİA, Cemalpaşa’da bulunan eski kız öğretmen okulunda öğretime devam etmiştir. 1981 yılında ise eskilerin Çamlık diye adlandırdığı Beyazevler’deki yeni binasına taşınmıştır (fotoğraf:3). 1982 yılında da Çukurova Üniversitesi bünyesine dahil edilerek İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi adını almıştır (İİBF). 2001 yılında ise Balcalı’daki merkezi kampüse taşınan İİBF öğretime yerleşkede devam etmektedir (fotoğraf:4).
Çukurova üniversitesi kurulmadan öncesinden bu yana bakıldığında Adana’daki Yüksek Öğrenimin tarihi 45 yıla dayanıyor. Peki Çukurova bölgesinin gözbebeği, Türkiye’nin önemli (nitelik ve nicelik açısından) üniversitelerinden olan Çukurova Üniversitesi’nin tarihi nedir?... Çukurova Üniversitesi; Ziraat Fakültesi 13 Şubat 1969 tarih ve 1099 Sayılı Yasa ile, Tıp Fakültesi ise 12 Nisan 1972 tarih ve 1578 Sayılı Kanunlarla sırasıyla Ankara ve Atatürk Üniversitelerine bağlı olarak 30.11.1973 tarihinde çıkan 1786 Sayılı Kanun ile birleştirilmesi sonucu kurulmuştur. 1974 yılından başlayarak Temel Bilimler, İdari Bilimler ve Mühendislik Fakültelerinin kurulması ile üniversitedeki fakülte sayısı beşe yükselmiştir. 1982 yılında ise, Temel Bilimler, Fen-Edebiyat Fakültesine; İdari Bilimler, Adana İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nin Ekonomi ve İşletme Fakültesiyle birleştirilerek İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine; Mühendislik Fakültesi ise yine Adana İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nin Mühendislik Fa-kültesi ile birleştirilerek Mühendislik Mimarlık Fakültesine dönüştürülmüştür. Ayrıca; Adana, İçel ve Hatay illeri içerisinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Yabancı Diller Yüksek Okullarının tümü, 1982 yı-lında Çukurova Üniversitesi çatısı altında toplanarak Eğitim Fakültesi oluşturulmuş ve böyle bir bütünleşme Üniversiteye büyük bir Akademik güç kazandırmıştır.
Uzun yıllar boyunca 10-12 kente (Adana-Mersin-Osmaniye-Hatay-Antalya- Niğde- Kayseri-Konya-K.Maraş-Kilis-G.Antep-Ş.Urfa) hitap eden Çukurova Üniversitesi, özellikle Tıp Fakültesi Hastanesi ve Ziraat Fakültesi araştırma ve projeleriyle bölgenin tek ve öncü kuruluşları olmuşlardır. YÖK yasasındaki değişikliklerle yeni kurulan Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin hemen hepsinde; Çukurova Üniversitesi’nden giden öğretim üyeleri ve araştırma görevlileri kurucu olarak görev almış ve bölgemizde üniversitelerin gelişimine ciddi katkılar vermişlerdir (Akdeniz Üniv.-Mersin Üniv.-Çağ Üniv.-Hatay M.Kemal Üniv.-Gaziantep Üniv.-K.Maraş S.İmam Üniv.- Osmaniye Korkut Ata Üniv.-Ş.Urfa Harran Üniv.-Niğde Üniversitesi gibi).
Çukurova Üniversitesi 2012 yılında ise, yeni atılımlarla 15 Fakülte, 5 Yüksekokul, 13 Meslek Yüksekokulu, 1 Devlet Konservatuvarı, 3 Enstitü ve 26 Araştırma ve Uygulama Merkezine ulaşmıştır. Çukurova Üniversitesi’nde 1900 akademik personel, 37501’i lisans, ön lisans ve 4099’ün üzerinde yüksek lisans, doktora olmak üzere yaklaşık 41600 öğrencinin eğitim ve öğretiminde görev yapmaktadır (Fotoğraf:5)
Şu anda Çukurova bölgesinde bulunan 5 devlet üniversitesi’nin (Çukurova Üniversitesi-Adana, Mersin Üniversitesi- Mersin, M.Kemal Üniversitesi-Hatay, Korkut Ata Üniversitesi-Osmaniye ve Bilim ve Teknoloji Üniversitesi-Adana) yanı sıra; Bölgemizin ilk ve tek vakıf üniversitesi olan ve 1997 yılında kurulan Çağ Üniversitesi ise 3 Fakülte, 1 Meslek Yüksek Okulu ve 2 Enstitü ile öğrenimine devam ediyor (fotoğraf:6). Bu tek özel üniversitede ise bugün 154 akademik personel yaklaşık 2700 öğrenciye eğitim vermektedir.
Çukurova Üniversitesinde ilk ziyaretimizi Prof. Dr. İbrahim Ortaş’a yaptık...
Konu Adana ve Üniversite olunca ister istemez konunun esasını Çukurova Üniversitesi oluşturuyor. Antalya’dan Ş. Urfa’ya, Adana’dan Konya’ya değin uzanan hat üzerinde kurulan ilk Üniversite olması; halen bölgenin en büyük, Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden biri olması nedeniyle de ciddi öneme sahip. 39 yıllık geçmişinde binlerce mezun vermiş, yüzlerce projeyi hayata geçirmiş, binlerce makale yazılmış; Türkiye ve Dünya ölçeğinde kendini kanıtlamış bu güzel üniversite son yıllarda yaşanılan olumsuzluklara karşın ne durumdaydı?.. Son yıllarda yönetim çekişmeleriyle fazlaca medyatik olan bu güzel kuruluş, bilimsel eğitim ve araştırmanın neresindeydi?... Durum gerçekten çok mu vahimdi yoksa bize mi böyle yansıyordu. Nicelik ve nitelik olarak öğretim ve öğrenci kadrosu ne durumdaydı?..
Bütün bu soruları konuları tartışmak irdelemek üzere; Çukurova Üniversitesi’nin en yetkilisi olarak rektörle görüşmek istedik. Ancak zamanlama çok kötüydü. Çünkü; bunca çekişmeli geçen bir seçimin ardından yeni rektör seçilen Prof. Dr. Mustafa Kibar henüz masasına yeni oturmuştu ve inanılmaz derecede yoğundu. Üniversitenin tüm verilerini değerlendirmek, yeni idari kadroları oluşturmak ve bütçe hazırlamak zorundaydı. Bu yoğun süreçte bize ancak 28 Ağustos’tan sonra zaman ayırabileceğini belirtince yapacak bir şey yoktu. Çünkü Dergimizin 1 Eylül’e yetiş-mesi için bizim tüm yazı ve fotoğrafları 25 Ağustos’ta teslim etmemiz gerekiyordu. Sn. Ortaş’ı özellikle seçtik. Kendisi hem önceki dönemlerde rektör adayı olmuş hem de bilimsel üniversite eğitimi alanında ciddi araştırmalarda bulunmuş ve makaleler yazmıştı. Ç. Ü. Ziraat Fakültesi, Toprak ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş’la odasında saatler süren bir söyleşiye koyulduk. Kendisi de aynı bölüm ve üniversite mezunu olunca elbette söyleyecek çok fazla şeyi vardı.
Altınşehir Adana: Çukurova Üniversitesi Bilimsel eğitimin neresindedir?
Prof. Dr. İbrahim Ortaş: Öğrenci olarak kayıt yaptırdığım 1981 yılında Türkiye Üniversitelerinde ilk 5 sırada yer alan Anadolu’nun genç Üniversitesi Çukurova Üniversitesi bugün 23-27. sıralar arasında gidip gelmektedir. Başta Adana kamuoyu olmak üzere son yıllarda Çukurova Üniversitesinin eski dinamiğinin kaybolduğu, bilimsel olarak giderek gerilediği sıkça konuşuluyor. Üniversitenin bilimsel olarak gerilemesi doğal olarak öğrencinin ilgisini azaltmakta ve bu otomatik olarak öğrenci tercihlerine de yansımaktadır. Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı son birkaç yıldır üniversitemizin öğrenci profilinin sürekli düştüğü bilinmektedir. Öğrenci tercihlerinde üniversitemizin bir iki alan dışında daha gerilerden tercih edilmesi beraberinde zayıf öğrencilerden oluşan bir mezunlar ve kendi içinde yaşanan negatif seleksiyona uğrayan akademik kadroya alınması (Tıp Fakültesi TUS ile öğrenci aldığı için hariç) ile bugün üniversite önemli ölçüde “inbreeding”e uğramış durumdadır. Bu durum ve ilaveten son dönemlerde üniversitenin akademik kadro ilkelerinin belirlenmemiş ve liyakate dayalı yönetim organlarının oluşturulmaması beraberinde başta üniversite kamuoyu olmak üzere bölgede ciddi bir güven zedelemesi yaratmıştır. Oluşan bu atmosfer hızla üniversitenin kalitesine yansımaktadır.
2008 yılında hazırlanan sıralamada 500 puanüzerinden 260- 290puanla Ç.Ü, 22. sırada bulunmaktadır.
A.A.: Ç.Ü, bilimsel araştırma ve projelerde Türkiye ve Dünya’da nerede?
İ.O.: Bilim dünyası bilgi işlemin gelişmişlik düzeyi ile son yıllarda akademik makale sayılarından ciddi sayıda makale üretmektedirler. Ülkemiz de bu süreçte önemli ilerleme kaydetmiştir.
A.A.: Ç.Ü, bilimsel araştırma ve projelerde Türkiye ve Dünya’da nerede?
İ.O.: Bilim dünyası bilgi işlemin gelişmişlik düzeyi ile son yıllarda akademik makale sayılarından ciddi sayıda makale üretmektedirler. Ülkemiz de bu süreçte önemli ilerleme kaydetmiştir. Çukurova üniversitesindeki yayın artışı hızı genelde dünya ve Türkiye ortalaması dikkate alındığında düşük bir eğilim göstermektedir.
Grafikte’de görüldüğü gibi Çukurova Üniversitesi akademik makale sayısı yıllara göre artmış olsa da makalelerin kalitesi ve atıf (başka bilim insanlarınca değerlendirilmesi) alması bakımından sorunludur. Ç.Ü araştırma kapasitesi olarak ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesinde oluşturulan University Ranking by Academic Performance (URAP) laboratuvarı verilerine göre dünyadaki yeri 970. Ülkemizde aynı laboratuvar tarafından 2008 yılında hazırlanan sıralamada 500 puan üzerinden 260- 290 puanla Ç.Ü, 22. sırada bulunmaktadır. YÖK verilerine göre Çukurova Üniversitesi 2010 yılı toplam yayın sayısı bakımından 524 yayın düzeyindedir ve öğretim üyesi başına 0,7 yayın düşmektedir. 2010 yılı verilerine göre ODTÜ’de kişi başına 1.26 düşmektedir. Üniversitemiz 2006 yılında Amerika da “Guide to the World’s Top Universities” adlı bir özel bir şirket ilk 500 sıralamasında gösterilmesi bile hepimizi heyecanlandırmış, ancak bu gelişmenin yarattığı etki sürdürülememiştir. Dünyanın ilk 500’üne giren üniversitelerin değerlendirilmesinde kullanılan kriterler ve bunların üniversitemizdeki yansıması nedeniyle üniversitemizin dünyada istenilen yerde olmadığımızın en açık ifadesidir. Söz konusu kriterler özetle;
1. Akademik ve araştırma performansı
2. Öğretim üyeleri veya mezunları arasında Nobel ödülü veya kendi alanında aldığı ödüllerin niteliği ve sayısı,
3. Bilimsel makalelerine yüksek oranda atıf yapılmış araştırmacıların sayısı
4. Üniversitenin büyüklüğüne oranla akademik başarısı.
Söz konusu kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede üniversitemiz en son bildiğim kadarı ile 970. sıralarda bulunuyor. Açık konuşalım, ülkemiz üniversiteleri batılı ölçekte dikkate alındığında ne gerçek anlamda bilimsel araştırma yapabilmekte ne de ciddi eğitim ve öğretim verilebilmektedir. Ancak üniversitede sınırlı da olsa uluslararası nitelikte bilimcisi mevcut. Umudum yeni yönetimin mevcut aktif bilimcilere daha çok destek çıkarak üniversitenin ulusal ve uluslararası imajını yükseltebilir.
Çukurova Üniversitesi kuruluşu ve ilk kuşak bilim insanları ve yöneticileri ile bölgede önemli bir araştırma ve eğitim başlangıcı yapmış.
A.A.: Adana (genelde Çukurova bölgesi) Üniversite eğitiminin neresinde? Nitelik ve nicelik olarak son 10 yılda nasıl bir seyir izliyor?
İ.O.: Çukurova Üniversitesi kuruluşu ve ilk kuşak bilim insanları ve yöneticileri ile bölgede önemli bir araştırma ve eğitim başlangıcı yapmış. Bölgenin yükselen bir üniversitesi olarak halen ciddi bir ağırlığı bulunmaktadır. Mersin, Hatay M. Kemal, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Harran, Osmaniye Korkut Ata, Niğde üniversitelerinin akademik kadrolarının çoğunluğu Çukurova Üniversitesinde yetişmişlerdir. Bilimsel ve teknolojik alt yapı parkı ile halen bölgenin önemli bir potansiyelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi Çukurova üniversitesinin, köklü devlet üniversiteleri ve yeni açılan bazı vakıf üniversiteleri yanında kendini yenileyememesi ve çağcıl programları başlatamaması kadar akademik kadrolarının oluşmasında kriter geliştirememesi nedeniyle bugün olması gereken yerin gerisine düşmüştür.
Çukurova üniversitesi bu süreci kendi içinde değerlendirmemiş, bu konuda yapılan serzenişleri ve eleştirileri de yönetime karşı tavır olarak algılamıştır. Son birkaç dönemdir yönetimlerin önceliği genelde seçime endeksli yapılanma olmuş bu da üniversitenin kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Sonuç olarak akademik eleştirel bakışı yerini sessizliğe bırakmıştır. Birkaç kişinin eleştirileri dışında çoğunluk artık bir şey söylememeyi tercih etmiştir. Üniversitede eleştirinin yapılamaması üniversiteyi bir anda verimsiz kılmış ve toplumla bağlarını zayıflatmıştır.
Yeni yönetim bu bağlamda yeni bir başlangıç yaparak üniversitenin sahip olduğu potansiyeli yeniden harekete geçirebilir. Bu konuda yeni bir umut doğmuştur. Bunun için üniversitenin mutlaka doğası gereği kendisini sorgulaması kaçınılmaz görülüyor.
Yeni yönetime ciddi görevler düşüyor. Bu konuda umutluyum.
A.A.: Sizce Çukurova Üniversitesi kendisini masaya yatırmalı mı?
İ.O.: Bir sistemin başarısı sistemin kendisini aralıklarla sorgulamasından geçer. Kendini sorgulamayan, zayıf ve kuvvetli yanlarını bilmeyen ve kendisi hakkında üçüncü kişilerce nasıl değerlendirildiğini bilmeyen mutlaka başarısız olacaktır. İnsanlar gibi sistemler de mutlaka biyolojik süreçlerden geçmektedirler. Hegel’e atfedilen, “İnsan sosyal çevrenin ürünüdür” ifadesi ile üniversite niteliği yüksek bilim insanlarından oluşursa bu gelenekselleşir. Hepimizin gurur duyduğu ülkemizin yegâne kampuslarından olan Balcalı Çukurova Üniversitesi kampusunun güzel görünümü artık mesire yerinin ötesine geçebilmeli ve her görünümü ve yapısı ile bilimsel düşünme mesajları oluşturmalıdır.
Çukurova Üniversitesi daha çağdaş, bilimsel anlamda ileri evrensel bir üniversite olmayı hak etmektedir.
Öncellikle üniversitelerin hedeflerinin açık olarak belirlenmesi ve belirli alanlarda ileri araştırma yaptırarak sesini duyurması gerekmektedir. Öncelikle iyi öğrenci çekebilmeli. Bu anlamda Çukurova Üniversitesi daha çağdaş, bilimsel anlamda ileri evrensel bir üniversite olmayı hak etmektedir. Öğrencilerin veya mezunların kalitesinin iyileştirilmesi konusunda değişik üniversitelerin farklı stratejileri bulunmaktadır. Öğrenci kalitesi bugün üniversitelerin önemli kalite kriterlerinden birisidir. Üniversitenin orta öğretimden iyi yetişmiş öğrenciler tarafından tercih edilmesi üniversitenin eğitim ve öğretime verdiği değerin bir ölçüsü olarak yansımaktadır. Bugün öğrencilerin tercihi yabancı dil, iş olanaklarının sağlanması ve üniversitenin uluslararası alandaki etkinliği ile doğrudan ilgilidir. Eğer üniversite kaliteli ise ve uluslararası alanda etkinliği biliniyorsa iyi öğrenciler tarafından öncelikle tercih edilmekte ve sonuçta mezunların dışarıda ve piyasada iş bulma ve tercih edilme şansı yükselmektedir.
Yeni Yönetim Yeni Umutlar Yaratmak Zorundadır
Üniversitemiz yeni döneme yeni bir yönetim ile girmiş bulunuyor. Umudum ve beklentim bütün üniversite bileşenleri ile üniversite masaya yatırılmalı ve enine boyuna eksikler fazlalıklar işlenmeli ve üniversitenin oluşturacağı misyon ve vizyona uygun yönetilmelidir. Eğer üniversitemizin geldiği yer analiz edilmese geleceğe umutla gidemeyiz. Bugün geldiğimiz yerde başta geçmiş dönemlerin üst yönetimi olmak üzere en aşağıdan yukarıya kadar yöneticiler sorumlu tutulacaklardır.
Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, ürolojik hastalığı nedeniyle 1983 yılında Ç.Ü. Tıp Fakültesi’nde ameliyat olmuştur.
Çukurova Üniversitesine ilk geldiğim yıllarda devletin en üst düzey yöneticilerinin Balcalı Hastanesinde tedavi edildiğini duyduğumuzda güçlü bir hissin kamuoyunda olduğunu duyuyorduk. (Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Ürolojik hastalığı nedeniyle 1983 yılında Ç.Ü. Tıp fakültesinde ameliyat olmuştur. Ankara’da bunca hastane ve doktor varken Evren’in Adana’yı dolayısıyla Ç.Üniversitesini tercihi boşuna değildi/M.B). Üniversitemizde değişik birimlerde yabancı öğrenci ve bilim insanlarının zaman zaman tercihen geldiğini ve araştırma yaptığını görmek üniversitenin adının içeride ve dışarıda duyulması üniversiteyi saygın kılmaktadır. Özetle, Çukurova Üniversitesinin geleceğinin ve kurtuluşunun araştırmadan geçtiğine inanıyorum. Kaliteli bilim yapan üniversite iyi öğrenci de yetiştirir ve toplumu ilgilendiren sorunları da bilimsel olarak çözer.
Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün araştırmalasına göre; bazı bölümlere hemen hemen hiç başvuru yok.
Tam teşekkür edip ayrılırken bir başka araştırmacıyla karşılaşıyoruz Prof. Dr. Adnan Gümüş (Ç.Ü.Eğitim Fakültesi), elinde ciddi araştırmalar olduğunu dilersek paylaşabileceğini belirtiyor. Kısa bir sohbette ise; genelde ülke özelde ise Ç.Üniversitesi bazında verileri paylaşıyor ve canımız müthiş bir şekilde sıkılıyor. Verilerin bir kısmını sizlerle de paylaşalım; Örneğin Çukurova Üniversitesi birinci öğretimde Fen-Edebiyat Fakültesi her biri 82’şer kontenjanı olan; Fiziğe 2, Kimyaya 15, Biyolojiye 43, MM Fakültesi 82’şer kontenjanı olan; Jeolojiye 53, Madene 41, Ziraat Fakültesinin 47’şer kontenjanı olan; Zootekniye 34, Tarımsal Yapılar ve Sulamaya 25, Tarımsal Makinelere 7 ve Su Ürünleri Fakültesinin toplam 47 kontenjanına sadece 2 başvuru bulunuyor. Matematik ve İstatistik bölümleri de dahil tüm bu programların ikinci öğretimlerine hemen hiç başvuru bulunmuyor.
Araştırmacı - Sosyolog Prof. Dr. Adnan Gümüş’e teşekkür ederek ayrılıyoruz.
Uluslararası Adli Tıp Akademisi Onur Madalyası Ödülü Prof. Dr. Mete Korkut Gülmen’le sohbet biter mi hiç?
Sn. Gümüş’ün büyük bir emek ve sabırla yaptığı çalışmanın verileri ne yazık ki genelde can sıkıcıydı. Yaklaşık 45 gün önce aldığımız bir haberle hem Adana’mızı hem de ülkemizi sevindiren, gururlandıran bir hemşehrimizle görüşmek keyfimizi yerine getirebilirdi. Ç. Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD başkanı Prof. Dr. Mete Korkut Gülmen’in odasına yöneldik. Sn. Gülmen, 30 Haziran-8 Temmuz 2012 tarihleri arasında İstanbul’da toplanan 22. Uluslararası Adli Tıp Akademisi kongresinde 3 yılda bir verilen ve ilk kez bir Türk’ün aldığı ‘’BİLİM ONUR, ALTIN MADALYASI’ ile ödüllendirilmişti. Büyük bir coşkuyla sohbete koyulduk.
Altınşehir Adana: Hocam bir kez daha bu güzel, büyük ödül için kutluyoruz. Genelde ulusal ve yerel basında nasıl kar-şılandı, duyuruldu bu haber.
Prof. Dr. M. Korkut Gülmen: Ulusal basında gayet iyi yankı buldu. Ulusal düzeydeki TV kanallarında ve gazetelerde oldukça ciddi boyutta yazılar, söyleşiler yayınlandı. Belki biraz yerel medyada fazlaca yer bulamadı.
A.A.: Peki özelde Adana’da genelde ülkemizde yöneticilerin , halkın tepkisi nasıl oldu. Örneğin Adana’da yerel yöneticiler tarafından (Belediye Başkanı, Vali, Emniyet Müd. vs) hiç aranıp kutlandınız mı?...Ya da Ankara’dan hiç arandınız mı?...
K.G.: Bu konuda kırgınım ve üzgünüm ama ne yazık ki yapacak bir şey yok. Ben Adanalı bir bilim adamı olarak bu ödülü alırken; öncelikle üniversitem, şehrim ve ülkem adına gurur duydum. Düşünsenize 100’den fazla ülkenin üye olduğu Uluslar arası bir akademinin 3 yılda bir verdiği bir ödülü ilk kez bir Türk alıyor ama çok sıradan ve her gün yaşanan bir olay gibi karşılanıyor. Başta kendi üniversitem olmak üzere Adana’da bir tek yönetici arayıp da kutlamadı. Yani ne Adana Valisi, ne Belediye Başkanları ne de STK’lardan arayan oldu. İlk arayan CHP genel Başkanı Sn. K. Kılıçdaroğlu oldu. Ardından CHP Adana İl Yönetimi ziyaretime geldi.
Ben kendimi has Adanalı sayıyorum bu ödülü de kentime getirdiğim için ayrı bir gurur duyuyorum.
Ankara’dan ise Sn. Bakan Egemen Bağış bir yazıyla kutladı. İstanbul’dan ise Şişli Belediye Başkanı Sn. Mustafa Sarıgül ve bir milletvekilimiz aradı. Ama Ç. Ü. o anki yönetiminden (Dekan-Rektör) ve Adana Tabip Odası, Kuruculuğunu yaptığım Güç birliği Vakfı’ndan vs. hiç kimse aramadı. Elbette ki bunun dışında kalan meslektaşlarımdan, arkadaşlarımdan ve öğrencilerimden her gün kutlama mesajı alıyorum. Ama bir Ç. Üniversiteli, bir Adana’lı, bir Türkiye’li bilim adamı olarak insan bu yaşadıklarına üzülüyor elbette. (Nazan’la birbirimize şaşkınca bakıyorduk ve bu yaşananlara anlam vermeye çalışıyorduk. “Nasıl olur da bu kadar vurdum duymaz olabiliyoruz.’’ Ç. Üniversitesi’nin kendi içindeki çekişmeleri duymuştuk ama Tabip Odası, STK’lar, yerel yöneticiler niçin böyle davranıyordu. Kişisel bir çekişme hesaplaşma olsa bile ortada kurumsal bir yapı ve küçümsenmeyecek bir başarı vardı.)
A.A.: Hocam, son dönemde Adana’da yapılanlar ne için ne düşünüyorsunuz?. 5 yeni müze açıldı, Abidin Dino parkı düzenlendi, bu gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
K.G.: Elbette güzel şeyler yapılıyor, izliyorum ve kutluyorum ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Heykelini o parka diktiğimiz Yaşar Kemal’i yıllar önce Adana’dan biz kaçırtmadık mı Adanalılar olarak. Bizim Adanalıların garip bir yapısı olduğuna inanmaya başladım. Birazcık gelişen, bir başarıyı yakalayanı alaşağı etmeye çalışı-yoruz. Adana dışından gelip de Adana’da başarılı olursa tamam ama Adana’lı yaparsa hazmedemiyoruz galiba?...
Heykelini o parka diktiğimiz Yaşar Kemal’i yıllar önce Adana’dan biz kaçırtmadık mı?
A.A.: Sizin Çukurova Üniversitesi’ne ve Adana’ya nasıl duygusal bir bağla bağlandığınızı biliyoruz. Peki sizce Çukurova Üniversitesi özellikle son 10 yıldır nasıl bir seyir izliyor?.. Özellikle son dönemlerde fazlaca kaotik bir yapı sergilendi medyada… Tercih sıralamalarında da gerilediğini görüyoruz Çukurova Üniversitesi’nin…
K.G.: Son 8-10 yıldır ne yazık ki çok kötü bir seyir izledi. Ama özellikle yeni rektör Sn. Prof. Dr. Mustafa Kibar’ın öncülüğünde yeniden bir yapılanmayla toparlanacağına inanıyorum. Zaten başkaca şansımız da yok. Ya 4 yılda ciddi bir yol alır toparlanırız ya da iyice dibe vururuz. Kurucu rektör Mithat Özsan ve ekibi 1973’de üniversiteyi kurduklarında 25 yıllık bir master plan hazırlamışlardı. Sn. Özsan 1992 yılında kendi eliyle rektörlüğü devrederken bu planın %95’inin hayata geçirildiğini kalan %5’inin de nasılsa bitirileceğini söylüyordu. Ama ne yazık ki böyle olmadı;her gelen yönetim seçime endeksli çalıştığı için herhangi bir master plan yapılmadı uygulanmadı. İşte şimdi yeni yönetimin biricik hedefinin bu olması gerekiyor. Bu konuda hepimize görevler düşüyor elbette.
Üniversiteler olarak; halkla, üretimle direkt teması olan ara elemanlar yetiştirmeliyiz.
Hepimiz çocuğumuzun iyi eğitim almasını isteriz elbette. Trilyoner olmak gibi bir hülyamız yok genelde ama çocuğumuz iyi bir okulda okusun, iyi bir bir iş bulsun isteriz. Son dönemlerde de aileler bu konuda daha duyarlı davranmaya başladı. İş garantisi olmayan bölümleri okulları tercihlerine almadılar. Adana Güç Birliği Vakfı başkanlığını yaptığım 2005 yılında buna yönelik bir Üniversite kurma çabamız oldu.Buna göre kuracağımız MYO’nun temelini 2006’da atıp 2007’de öğrenci almayı planlıyorduk. Aslında üniversite kurmak yerine ara eleman yetiştiren iş bulma garantisi olan MYO kurmak istedik. Başlangıçta yine Adana’lı bazı arkadaşlarca engellendik. Önce vakıf tüzüğümüzde eğitimle ilgili böyle bir madde olmadığı söylendi. Bu çok kolay çözülürdü bu kez bizim bir takım yönetimsel hırsımız olduğu öne sürülerek engellendik. Büyük bir özveriyle, coşkuyla işe koyulduk. Adana Güç Birliği Vakfı’nın öncülüğünde kurulacak bu yapının yönetim kurulunda Adana Sanayi Odası, Ticaret Odası, Sanayici ve iş Adamaları dernekleri yer alacaktı. O dönemde Bahçeşehir Üniversitesi kurucu rektörü olan Prof. Dr. Ruhi Kaykayoğlu bize ücretsiz danışmanlık yaptı. Buna göre; MYO Adana ve çevresindeki kuruluşların talebi doğrultusunda teknik ara eleman (Teknisyen-Tekniker) yetiştirecekti. 1 yılı zorunlu ve yoğun bir yabancı dille geçen eğitimin 2. yılında temel dersler alınırken 3. yılında ise yurtdışında sertifikasyon programı çerçevesinde Üniversitelerde öğrenim yaptıracaktık. Bu konuda ciddi çalışmalar yapmış, uluslararası geçerliliği olan sertifikasyonlar için bağlantı sağlamıştık. Yani bu okulu bitiren bir öğrenci aldığı sertifikalar çerçevesinde sadece Adana’da değil, dilerse Berlin’de veya Amsterdam’da da çalışabilecekti.
Şimdi daha da umutluyum. Hep birlikte yaralarımızı saracağız.
A.A.: Peki umudunuz kırıldı mı, artık yapılamaz mı?...
K.G.: Hayır aksine artık daha fazla umutluyum. Yeni rektörüyle birlikte Çukurova Üniversitesi yaralarını saracak, toparlanacak, oyuna kaldığı yerden devam edecektir. Üniversitemiz ulusal ve uluslararası alanda çıtasını yükseltecektir. Çukurova Üniversitesi büyük ve geniş bir üniversite az önce sözünü ettiğimiz yapıyı (MYO) yapamam derse yeni kurulan Bilim ve Teknoloji üniversitesinde bu yapılabilir. O da olmadı Adana’da 3-4 büyük sanayici ve işadamı bir araya gelirse böyle bir yapı oluşturulabilir. Önemli olan ne istediğinizi net olarak bilebilmektir.
Salt açılmış olmak için açılmamalı üniversiteler. Önemli olan var olanların niteliğini arttırmak.
A.A.: Hocam, peki Adana’da niçin üniversite sayısı az, önünde engeller mi var sizce?
K.G.: Ben engeller olduğunu düşünmüyorum. Aslında insanlar mali boyutundan ürküyor olabilirler. Aslında bu tür yapılar mutlaka yaşar çünkü genç dinamik bir nüfus ve talep var ama önemli olan tabela üniversitesi olmamak. Yani salt açmış olmak için açılmamalı üniversiteler. Amerika’da “Kaldırım Üniversitesi’’ diye bir deyim var ve bu şekilde aynı şehirde onlarca üniversite var. Önemli olan var olanların niteliğini artırmak ondan sonrasında gereksinim duyarsanız yeni yapılar kurarsınız.
A.A.: Hocam, öyle bir kuşak yetiştirmişiz ki, özgüvenlerini yok etmişiz. Eskiden hocalarımızın kapısından çok kolay girebiliyorduk. Hocalarımızın bize ayıracak zamanı ve bizim özgüvenimiz, sami-miyetimiz vardı. Bu özgüveni biz büyükler mi yok ettik, beklide öğrencinin bir şey almak gibi bir derdi de yok artık ne dersiniz?...
K.G.: Şimdi o zaman köküne eve kadar gitmek gerekiyor. Yani bu jenerasyon hazırı seven bir jenerasyon ve çok kısa yoldan başarı bekliyor. 3 gün emek harcadıysa, dördüncü gün nerede hani diyor. Ya dur biz 30 senede aldık diyorum. Bizim hedefimiz yarış etmek değil, rol model olabilmekti amacımız. Ben şimdi bu bilim ödülünü de rol model olsun diye önemsiyorum. Adana’daki gençler için bir rol model, bak kardeşim sen Adana’da da okusan, istersen, çalışırsan, eğer sen doğru işi üretirsen, çalışmalarını yüksek tutarsan sen uluslararası arenada başarılı olursun hatta ödül alırsın. 30 yıllık hekim hayatımın sonucunda ulaşabileceğim en yüksek seviyeye ulaştım manevi anlamda çok mutluyum ama önemli olan gençlere örnek olabilmek.. Gençler birşey söylediğinde hiç itiraz istemiyorum diyorum çalışırsan olur. Oturun çalışın... O kadar güzel gençler varki, onlara destek vermek lazım.
Bak kardeşim sen Adana’da da okusan, kendini geliştirip uluslararası başarılara imza atabilirsin!
Ana dilini bilmeyen ve evrensel dil olan matematik-fizik bilmeyen insanların evrensel başarıları ortaya koyması mümkün değil, dolayısıyla, böyle bir sıkıntı var. Anadilimizi öğretmeden çocuklarımıza İngilizce öğrettiğimizi sanıyoruz, ama bu çok ciddi bir sorun. Keşke her çocuğumuz 2 dil bilse ama ne zaman ve nasıl bu çok önemli , mesele nasıl vereceğiz?... Bu dolu dolu güzel söyleşi için teşekkür ederek ayrılıyoruz Sn. M. Korkut Gülmen’in odasından ve Çukurova Üniversitesinden.
Bölgemizin ilk vakıf Üniversitesi olan Çağ Üniversitesi artık bir marka...
Çukurova Üniversitesinden sonra bu kez yönümüzü Çağ Üniversitesine çevirdik. İstanbul, Ankara, İzmir’den sonra Anadolu’nun ilk vakıf üniversitesi olan bu üniversite iki kentin Adana ile Mersin’in tam ortasında Yenice’de kurulmuştu. 1986 yılında kurulan Çağ Kolejinin hemen yanında 1997 yılında kurulan üniversite tam Adana-Mersin karayolu üzerinde geniş bir araziye yayılmış durumda. Önceki rektör, mütevelli heyeti üyesi Prof. Dr. Yener Gülmez bizi şu anki rektör Prof. Dr. Çetin Bedestenci’ye yönlendirmişti. Çetin Bedestenci ismi bize çok tanıdık geliyordu, Çukurova Üniversitesi kökenli olduğunu biliyorduk. Nitekim odasına girer girmez koyu bir sohbet başladı. Ortak tanıdıklarımızdan başlayarak gelişti sohbet.
Altınşehir Adana: Hocam merhaba, ben sizi Ç. Üniversitesinden anımsıyorum. Yanılmıyorsam Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi bölümündeydiniz değil mi?...
Prof. Dr. Çetin Bedestenci: Evet, sevgili hocam Prof. Dr. Mithat Özsan’ın davetiyle 1981 yılında dahil oldum üniversiteye. O zaman ABD’de doktoramı henüz bitirmiştim. 1986 yılına değin aktif olarak üniversite öğretim üyeliğim sürdü. Ancak özel sektörden gelen çok cazip teklifle ayrıldım, uzun süre özel sektörde yöneticilik yaptım. Ama bir yandan da üniversitede sözleşmeli olarak ders veriyordum. Rahmetli Prof. Dr. Osman Tekinel hocamın kurucu rektörlüğü esnasında bu kez K. Maraş S. İmam Üniversitesinde bulundum, oradan emekli oldum. Daha sonrasında da Çağ Üniversitesinde görev aldım.
A.A.: Peki hocam, Çağ Üniversitesi neden Yenice’de Mersin il sınırları içinde kuruldu. Özel bir nedeni var mıydı?..
Ç.B.: Yok hayır. O dönemde kurucumuz rahmetli Yaşar Bayboğan sanırım kendine ait arazi üzerine olmasını tercih etti. 1986 yılında Çağ Koleji’nin hemen yanına da Bayboğan Eğitim Vakfı bünyesinde Çağ Üniversitesini 1997 yılında kurdu. Böylelikle hem Mersin hem Adana iline doğrudan hitap etmiş oluyor. Zaten öğrencilerimizin %45’i Adana ve Mersin’den geri kalansa Türkiye’nin farklı illerinden.
Çağ Üniversitesi hem Mersin hem Adana iline doğrudan hitap etmiş oluyor.
A.A.: Genelde böyle bir algı var. Özel üniversitede okuyan öğrencilerin tamamı gelir düzeyi yüksek ailelerin çocukları mı?
Ç.B.: Evet böyle bir algı var ama yanlış. Örneğin Çağ üniversitesinde bu yıl 15.yılımız nedeniyle tüm öğrencilerimize %25-50-75-100 oranlarında burs verdik. Ayrıca biz öğrencilerimizi Erdemli’den Adana’ya kadar olan hat üzerinde ücretsiz kendi servislerimizle taşıyoruz. 1 yıllık öğrenim bedeli çoğu dersane ücretiyle neredeyse aynı miktarda. Bir yakınımın kızını buraya yazdıracaklardı, yıllık 14.000 TL ücret fazla geldi. G. Antep üniversitesine kaydettiler. Kız çocuğu olduğu için kiraya ev tuttular ve genel gider olarak yılda 17.000 TL harcadıklarını belirttiler. Yani bazen devlet okullarının toplam gideri vakıf üniversitelerinden daha pahalıya mal olabiliyor. Hele ki burslu olursa devlet okullarından daha ucuza vakıf üniversitelerinde okunabiliyor.
A.A.: 15 yıl önce bölgede kurulmuş ilk özel üniversitesiniz, bu süreçte aldığınız yoldan mutlu musunuz?
Ç.B.: Elbette, şu anda mütevelli heyetiyle uyumlu gayet güzel bir yapımız var. 154 akademik personelle 2700 öğrencimiz var. Kontenjanlarımızda doluluk oranımız toplamda %89. Bazı bölümlerde bu oran %99 civarında. Ancak M. Eğitim Bakanlığının pedagojik formasyon vermemesi dolayısıyla öğretmenlik haklarını ellerinden alınca Fen-Edebiyatın bazı bölümlerine tüm Türkiye’de olduğu gibi başvurular azaldı. Başlangıçta ilk olmanın getirdiği bir ürkeklikle zorlandık elbette. Ama her yıl artarak büyüdük. Mezunlarımız iş ve kariyer sahibi oldukça daha fazla büyü-dük. Ama artık bölgemizde ve ülkemizde bir markayız. Biliyorsunuz diplomamız tüm Avrupa’da geçerli yani ayrıca denklik belgesi gerekmiyor. Kurumsal altyapısını tamamlamış, eğitiminin arkasında duran, mezunlarının iş bulabildiği bir üniversiteyiz.
A.A.: Tüm Türkiye’de üniversite sayısının 180’ini bulduğunu biliyoruz. Bu denli yoğun bir üniversite ortamında bilimsel eğitimin niteliği sizce nasıl olacaktır?
Ç.B.: Elbette bir takım sorunlar yaşanacaktır. Nitelik ve nicelik olarak. Ama bilimsel araştırma olanaklarını ve kaliteyi doğru tanımlamak gerekiyor. Siz de bilirsiniz ki, ziraat fakültesinde araştırma ve bilimsel yayın yapmak daha kolaydır. Ama sosyal bilimlerde bu hem daha zor hem de görecelidir. Ancak iletişim olanakları ve küreselleşme geliştikçe durum farklılaşıyor. Eskiden adamlar peşimizde koşuyordu “aman araştırma yapın da yayınlayalım” diye… Şimdi yüzlerce araştırma var ama referans olabilecek mecralarda yayınlatabilmek için biz peşlerine düşüyoruz.
Diplomamız tüm Avrupa’da geçerli yani ayrıca denklik belgesi gerekmiyor.
A.A.: Önümüzdeki süreçte; sizin de söylediğiniz gibi Mersin’de açılan Toros Üniversitesi ve 2013’de Adana’da açılması planlanan Bilgi üniversitesinden sonra genel tablo nasıl olur?. Yani bu türde vakıf üniversitelerinin sayısının artması devlet üniversitelerini nasıl etkiler?
Ç.B.: Sonuçta alıcı durumdaki öğrenciler ve aileleri öncelikle güvenilirlik ve iş bulunabilirlik kriterlerini göz önüne alacaklardır. Dolayısıyla rekabet nitelik ve nicelik anlamda devlet üniversitelerini de kamçılayacaktır diye düşünüyorum. Bunca üniversiteye gereksinim var mı bunu bilemem. Ancak salt bina yapmanız yetmiyor; bu yapıya uygun öğrenimi sağlayacak akademik personel var mı buna bakmak lazım. Ama tüm bu gelişmelerin bölgemizin lehine olacağına inanıyorum. Bu arada açılan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi de devreye girince ciddi katkısı olacağını düşünüyorum.
A.A.: Hocam geç kalınmadı mı sizce? Bir çok kentte aynı anda 3-4 üniversite varken Adana gibi bir metropolde 2. Üniversite henüz kuruldu ve öğrenime daha başlayamadı.
Ç.B.: Demek ki Adana’lı STK’lar, yerel yöneticiler, bürokratlar cesaret edemediler.Kayseri ve Konya’da ne yaptılar? Üniversiteyi ikiye bölerek çoğalttılar. Burada ne yaptılar; henüz kuruluş aşamasında arazi kavgası patladı. Halbu ki yeni kurulan üniversite olan Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Adana’nın batısında değerlen direbilirlerdi. Oysa Ç. Üniversitesi bünyesinde hem de 1.sınıf tarım arazisine ve gen bahçelerine ısrarla kurmaya çalışmanın bir mantığı yok.
A.A.: Çukobirlik’in şu anda atıl duran bina ve arazisi değerlendirilemez mi?
Ç.B.: Olmaz mı, çok iyi kullanılabilir. Hem var olan alan değerlendirilmiş olur. Hem de stratejik anlamda doğru bir tercih olur. Adana-Mersin arasında ortalarda bir yer ve her iki havaalanına yakın olacaktır. Keyifli ve dinamik geçen bu güzel söyleşi için teşekkür ederek ayrılıyoruz Sn. Çetin Bedestenci’nin odasından. Çağ Üniversitesinde genel bir tur attıktan sonra ayrılıyoruz. Adana’nın yeni kurulan 2. Devlet üniversitesi olan Bilim ve Teknoloji Üniversitesi henüz öğrenci alımına başlamış değil. Çünkü şu anda sadece idari bir binaya sahip. Geçici olarak Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunun üst katını rektörlük olarak kullanan üniversite’nin kurucu rektörü Prof. Dr. Adem Yılmaz’la da görüşmek istedik ancak yurtdışında olduğunu öğrendik.
Ayrıca saat 5 te kütüphane kapanırsa gençler istediği gibi kampüste labaratuarlarda çalışamadıktan sonra üniversiteler vasıfsız devlet dairelerinden başka bişey olamazlar. Atatürk bize kütüphanelerde sabahlayın deöiş fakat 5 te kapanıyor bizde maalesef labaratuarlar özel izinlerle zar zor giriliyor böyle olursa ne dünya üniversitesi ne araştırma geliştirmesi lütfen haluk hocama ricam bu konulara değinmesidir ........................
Üniversitemiz gerçekten müthiş bir doğal güzelliğin içinde olmasına onca değerli akademisyenleri bünyesinde barındırmasına rağmen maalesef istenilen başarı seviyesinde değildir. Bunda üniversiteninin bir ruhunun olmayışı ve öğrencilerine belli bir sahiplik ve özellilik duygusu aşılayamamasının etkisi çok büyüktür. Çukurovalı olma bilinci olması şarttır.. Bunu görsel hissel açıdan sağlayacak olanda üniversite yönetimidir. Yönetim bilime araştırmaya araştırmacıya öğrencisine önem vermelidir.