Gök Katları ve Göklerdeki Şuurlular

gokGök nedir;
Gök çıplak gözle gördüğümüz, teleskoplarla gözleyebildiklerimizden mi ibarettir?
Göğün katlarını oluşturan ortamlarda biz insanlardan başka zeki yaşam var mıdır?
Kur’an’da zikredilen, “Gök katları’’  ve  “Göklerdeki Şuurlular” dan kastedilen nedir?

 

Değerli okurlarım, Gök (Sema/Evren) kutsal beyanlarda geçer. Gök katları, Gök Kapıları ve Gök Ehli  (Göklerdeki Şuurlular) Kur’an’da haber verilir. Gökler (semavat) manevî alanın konusudur. Ancak gök, aynı zamanda madde evrenini/uzay ve zamanın birlikte oluşturdukları boyutu ifade için de kullanılıyor: Evren’in ortaya çıkışı, genişlemesi, gök cisimleri, nebulalar ve sonunun hangi vakitte ve ne şekilde geleceği sorularının yanıtlarını fizikçiler araştırıyor. Görüldüğü üzere “Gökler’’ bahsine girildiğinde karşımıza hem maddî bulgular ve kuramların, hem de mânâ alemi ve mistik sırların dünyası çıkıyor.  Çağdaş bilim, maddesel olanı anlayıp anlatırken, kaçınılmaz olarak manevî olanı da tartışıyor. “Gök nedir?” diye sormuştuk, yanıtlar için ünlü fizik bilginlerine gidelim:

 

Albert Einstein ve Tanrı: 
“Ben bir ateist (tanrı tanımaz) değilim. Kendime bir *panteist diyebileceğimi de düşünmüyorum. (Yaratıcı ile) İlgili soru bizim kısıtlı akıllarımız için çok geniş. Biz, pek çok değişik dilde kitapla doldurulmuş bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğun durumundayız. Çocuk kütüphanedeki kitapları birisinin yazmış olması gerektiğini bilir. (Ancak) Nasıl yazıldıklarını bilmez. Yazıldıkları dilleri anlamaz. Çocuk, kitapların sıralanmasında esrarengiz bir düzen olduğundan şüphe eder ama ne olduğunu bilmez. Bu durum bana göre, en zeki insanın bile Tanrı’ya göstereceği yaklaşımdır. Biz, Evren’in muhteşem bir şekilde düzenlendiğini ve belirli kanunlara uyduğunu görmekteyiz, ancak bu kanunları çok bulanık bir şekilde anlayabilmekteyiz.’’

 

“ Neden evren var olmak zorunda? Eğer arzu ederseniz bu sorunun yanıtını Allah olarak tanımlayabilirsiniz...”  Stephen Hawking

 

Astrofizikçi Hugh Ross şöyle diyor:
“Zaman, olayların meydana geldiği boyut olduğuna göre, eğer madde, Big Bang/ Büyük Patlama’yla ortaya çıkmışsa, o halde Evren’i ortaya çıkaran sebebin Evren’deki zaman ve mekândan tümüyle bağımsız olması gerekir. Bu da bize Yaratıcı’nın Evren’deki tüm boyutların üzerinde olduğunu göstermektedir.”

 

Stephen Hawking, Evren ve Tanrı:
“Uzay ve zaman, Big-Bang/ Büyük Patlama anında başladı... Eğer Evren’in (sahip bulunduğu maddenin) yoğunluğu kritik değerden az ise, yeniden çökmeyecek, sonsuza kadar genişlemeye devam edecektir. Bu yüzden Evren için can alıcı soru ortalama yoğunluğun ne olduğudur. Eğer Evren’in yoğunluğu kritik değerden az ise genişleyecektir. Fakat (yoğunluğu) daha büyükse, Evren yeniden çökecek ve zamanın kendisi “Büyük Çatırtı”da sona ulaşacaktır. Fakat öbür kıyamet peygamberlerinden belli avantajlarım var. Evren yeniden çökecekse bile en azından on milyar yıl genişlemeyi durdurmayacağını emin şekilde tahmin edebilirim.”

 

Hawking şöyle devam ediyor:
“Çalışmalarımın gösterdiği şey Evren’in başlayış şeklinin Tanrı’nın kişisel arzusu olduğunu söylemek zorunda olmadığımızdır. Fakat hâlâ şu soru var: ‘Neden Evren var olmak zorunda?’ Eğer arzu ederseniz bu sorunun yanıtını Allah olarak tanımlayabilirsiniz...”

 

Evren, Işık ve Renklerle Konuşur
Değerli okurlarım, “ Bulutsuz bir gecede gökyüzüne baktığınızda, her yönde küresel bir açılımla sonsuzluk içinde uzanan  ve ışıldayan bir âlem görürsünüz. Evren işte o ışıkların yansıttığı renklerle konuşur ve evren, ışıl ışıl  bir derinlik ve  ürpertici bir görkem sergiler...”
Oysa çıplak gözle görebildiğimiz, kainatın çok azıdır. Daha çok, Samanyolu Gökadası’ndaki ışıldayan yıldızları görürürüz. Samanyolu, Evren’deki sayısı yüz milyarı aşan galaksilerden sadece bir tanesidir. Dünya’mız, Samanyolu içindedir, Güneş Sistemi’nde bulunmaktadır. Samanyolu’nda, Güneş Sistemi gibi yüz milyar yıldız sistemi daha var. Evren’de ise milyarlarca gök ada mevcut... Evren, sonsuzun derinliklerine doğru, genişliyor.. Bu bilgilerin ışığında bakarak sorguladığımızda, kainattaki tek şuurlu yaşam ortamının Dünya Gezegeni üzerindeki olduğunu söylemek, hiçte akla yakın görünmüyor. Düşününüz...

 

Gözlenebilen Evren’de yüz milyardan fazla galaksi ve trilyonlarca yıldız sistemi var.
Bunların tamamının; üzerinde şuurlu yaşam bulunmayan, gaz ve kaya parçalarından ibaret gök cisimleri oldukları, sonsuzluğun derinliklerinde öylesine dolaştıkları söylenebilir mi? Basit bir ihtimal hesabı bile bize uzayda başka bilinçli yaşam ortamları olabileceğini gösteriyor.
Üstelik insanlık alemi bilgisiz bırakılmış değil; kutsal beyanlar, gök katlarını göklerdeki şuurlu yaşamı haber veriyor. Bu husus Kur’an’da şöyle haber veriliyor:

 

“Kutsal beyanlarda ‘gökler’ denilirken sadece  fizik evrenden söz edilmez; gök, mânâ alemini de ifade eder...”

 

“Biz, göğü, yer’i ve bunlar arasında bulunanları eğlence için yaratmadık.” (Enbiya,16 ve Duhan, 38)

 

Cenabı Hakk, ayetlerle, âlemlerin boşuna yaratılmadığını, bir muhteşem plânın olduğunu haber veriyor. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, varılacak sonuç, Kâinat’ın derinliklerinde daha birçok şuurlu yaşam ortamı olabileceği ihtimalinin reddedilemeyeceği gerçeğidir. Ancak henüz  “Dünya dışında da zeki yaşam var’’  dedirtecek somut bir kanıt da bulmuş değiliz. Çağdaş bilim adamları “Uzayda hayat var mı?’’ diye sorulduğunda, “Olabilir’’  diyerek ihtimal dahilinde olduğuna işaret edebiliyorlar... Evren’in görkemli derinlikleri ve galaksiler arasında uzanan mesafelerin devasa büyüklükleri, mevcut imkânlarla galaksiler arası seyahati imkânsız kılıyor. Görüldüğü üzere gök katları ve göklerdeki şuurlular hakkında çağdaş bilim, ancak bu kadarını ortaya koyabiliyor, diyor ki; “Uzayda başka zeki yaşam formları olması ihtimal dahilindedir, uzayın derinliklerinde elbette başka bilinçli yaşamlar da olabilir...”

 

Peki kutsal beyanlar ve mitolojik bilgiler aynı konuda neler söylüyor?
İslâm’da Gök Katları ve Göksel Varlıklar:
Değerli okurlarım Kur’an’da göklerden (semavat),  gök kapılarından,  gök katlarından, göklerle yerdeki ve ikisi arasındakilerden haber verilir. Ali İmran, 83. Ayet:
“Hâlâ Allah’ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysaki göklerdeki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O’na teslim olmuşlardır ve yalnız O’na döndürüleceklerdir.”
Fussilet, 11 ve 12. ayetler:  “Sonra buhar/ duman halindeki göğe yöneldi de, ona ve yerküreye şöyle seslendi: ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!’ Onlar şöyle dediler: ‘İsteyerek geldik.’ / Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşte bunlar Aziz ve Alim olanın takdiridir.’’
Ali İmran, 40. Ayet:  “Onlara ‘Gök kapıları’ açılmaz.”
Kalem, 22. Ayet:  “Rızkınız, size vaadolunan şey göktedir.”
İnfitar, 29.Ayet: “Gökleri, yeri ve bunlara serpiştirdiği canlı mahlukatı yaratması O’nun alametlerindendir.”         
Zariyat, 47: “Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.”
Değerli okurlarım görüldüğü üzere Kur’an,  gök’ten en geniş anlamda söz ediyor. Zariyat 47’de, göğün, bir kudretle bina edildiği ve genişletildiği bildiriliyor. Biliyorsunuz, yaşadığımız Evren genişliyor... Demek oluyor ki ayette sözü edilen gök, Evren’imizdir.
Ancak bir hususa dikkat etmeliyiz; kutsal metinler  “gökler’’ derken sadece fizik evrenden söz etmezler; gök, mânâ alemini de ifade eder. Görüldüğü üzere kutsal beyanlar, Gök katlarını (7 Gök), Gök kapılarını ve Gök Ehli’ni haber veriyor. Göksel varlıkların bazılarının adlarını da bildiriyor; Cin taifası, Melekler, Yüceler gibi...

 

“Bulutsuz bir gecede gökyüzüne  baktığınızda, her yönde, küresel bir açılımla sonsuzluk içinde uzanan  ve ışıldayan bir âlem görürsünüz. Evren işte o ışıkların yansıttığı renklerle konuşur...”

 

Melek:
Hac, 75. Ayet: “Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer.”
Mearic, 4. Ayet: “Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.”
Secde, 5. Ayet: “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.” Kur’an’ı Kerim’de evrenin yedi gökten oluştuğu bildirilir. Müfessir S. Ateş şöyle yorumluyor:  “Herhalde Kur’an’ın, yıldızlarla süslü olduğunu belirttiği en yakın gök (es,semau’d dunya), bizim galaksimizi veya fizik evreni oluşturan birinci göktür. Bunun ötesinde altı gök daha vardır. Bu göklerin her birine mahsus melekler mevcuttur.”

 

“Gözlenebilen evren’de yüz milyardan fazla galaksi ve trilyonlarca yıldız sistemi var. Bunların tamamının; üzerinde şuurlu yaşam bulunmayan gaz ve kaya parçalarından ibaret gök cisimleri oldukları, sonsuzluğun derinliklerinde öylesine dolaştıkları söylenebilir mi?”

 

Meleyi Ala/ Yüceler Meclisi:
Saffat, 8: “O (şeyta)nlar mele-i a’layı (yüce melekler topluluğunu) dinleyemezler; her yandan kendilerine (ışınlar atılır). *Müfessir S.Ateş şöyle yorumluyor:” Mele-i A’l â  (yüce topluluk) da gök ehli, meleklerin ve yüce ruhların oluşturduğu topluluktur. Yere karşılık olarak gök halkına Mele-i  a’l â denmiştir. Burada dikkat çekici olan, meleklerden ayrı olarak “Yüce ruhlar” dan da söz edilmesidir.

 

Cinlerin Gökten Haber Çalması:
Cin Suresi, 1.Ayet: “De ki: ‘Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: Gerçekten biz hayranlık verici bir Kur’an diledik.”  Cin, 8.Ayet: “Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk. Cin, 11.Ayet: “Şu da bir gerçek ki, bizden hayra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden başka türlü olanlar da vardır...” Hicr, 16-18 ayetler: “Andolsun biz gökte burçlar yaptık ve onu bakanlar için süsledik ve onu her kovulmuş şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa onu da parlak bir ışın kovalar.”

 

Müfessir S.Ateş şöyle yorumluyor:
“Allah, dünyaya en yakın göğü yıldızlarla süslemiş ve onu Allah’ın emrine baş kaldıran, söz dinlemez şeytanlardan korumuştur. Şeytanlar (kötü cinler)  yüce topluluğun sözlerini işitemezler. İşitmek için çabalayan şeytanların üzerine ışınlar atılarak, meleklerin sözlerini duymalarına engel olunur. Kur’an, şeytanların üzerine salınan ışınlara şihap demektedir.”
“Ruhsal varlıklar olan cinlerin, kendilerinden üstün olan melekler topluğundan haber çalması mümkündür. Cinlere atılan kıvılcımlar, onların yüceler âlemine yaklaşmasını önleyen nurlardır.”

 

Çok Tanrılı İnanışlarda Gök Katları
Çok tanrılı inanışlarda da gök katlarından söz edilmektedir. Asya Şamanizmi’nde, Mayalar ve Aztekler’de ve Kızılderililer’de göğün katlardan oluştuğuna inanılır, şamanların sahip bulundukları güce göre (trans hale geçerek) semaya gidebildikleri (uçuş yaptıkları) kabul edilirdi.
Değerli okurlarım “Göklerdeki şuurlular” ve “Gök katları” konusu, zengin içerik kullanımına uygun bir alan oluşturuyor.
Altınşehir Adana’nın bize ayrılan sayfaları, bu konuyu bir defada yazmaya ancak bu kadarlık imkân tanıyor. Bir başka yazımızda buluşmak üzere hoşçakalın.

 

*GÖK / SEMA : İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza. 2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, gök kubbe, sema: Kozmos, Evren
*GÖK ADA:  Milyarlarca yıldızdan, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş, Samanyolu gibi bağımsız uzay adası, galaksi.
*PANTEİZM: Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüş.
*Prof. Dr.S.Ateş, Kur’an Ansiklopedisi- 13 Cilt  Sayfa, 153; MELE-İ A’L Â bahsi.
Şihap ( Müfessir Ateş’e göre) : Kayan yıldız gibi görünen yıldız değil ışınları yakıcı küçük cisimlerdir. Ancak ayette anlatılan ışın, Mele-i ala’dan  salınan manevi ışın (nur)  olmalıdır.




Sayı 10 (Eylül - Ekim 2012)

Bu yazı 7173 defa okundu.