Kültür Sanat Düşünceleri

 
Nefret ve önyargı 
düşünce ufkunu karartır.
Gönül gözünü örter.
Gönül gözü kapalı kimse,
Maddeye tutsak olur. 
Ancak özgür ruhlar yaratıcıdır.
- (Fevzi Acevit)
Kültür ve sanat kavramlarını genellikle birlikte kullanırız.
Peki, niçin,  kültür derken sanatı da ekleyiveriyoruz?
Bu sorunun yanıtı belli; çünkü sanat, kültürün kapsamı içindedir.
O kadarla da sınırlı değil; insanın ürettiği şeylerin ve inandığı değerlerin 
tamamı kültür kavramının içinde yer alır.  Şimdi bilgi kaynaklarına gidelim, birlikte 
görelim kültürü nasıl anlatıyorlar:
 
1.Kültür Nedir 
 
Kültür, sözlükte  tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile; bu değerleri yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, şeklinde tanımlanıyor.
Kültür aynı zamanda; bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütününü de ifade ediyor. Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi ve bireyin kazandığı bilgi de kültür tanımının kapsamı içinde.
 
Değerli Okurlarım
Kültür kavramının kapsamı bu kadarla da kalmıyor: 
Ruhsal ve törel yaşam...Bir toplumun bütün alanlarında ortak olan dinsel, ahlaksal, estetiksel, teknik ve bilimsel nitelikteki toplumsal olayların bütünü kültür kavramının kapsamı içindedir. 
 
2. Kültür Kavramını 
Tarihte İlk  Kez Kim Kullanmış 
 
 
Latinceden gelen kültür terimini günümüzdeki anlamına yakın bir biçimde ilk kez , 17.yüzyılda, doğal hukuk düşünürü Samuel von Pufendorf kullanmış. 
Pufendorf’a göre, kültür doğaya karşıt olan ve belli bir toplumsal bağlam içinde 
ortaya çıkan tüm insan eserleridir.
Alman filozof Kant da (kültürü) aynı anlamda, insanın kendi rasyonel ve mantıklı özünden dolayı özgürce hayata geçireceği amaçların, ideallerin  tümü, şeklinde tanımlamış. Kültür kavramının yaratıcısı ise Alman filozofu Herder’dir
Ona göre kültür, bir ulusun, bir halk ya da topluluğun yaşam tarzıdır.
 
3. Kültürel  Alanlar Nelerdir
 
Bilimsel kaynaklara göre kültürel alanlar şöyle sıralanıyor:
1. *Gerçekliği işlemenin tarımdan tekniğe değin çeşitli biçimleri, 
2. Toplumsal, eğitimsel, ekonomik, siyasal birlikte yaşama biçimleri ,  
3. Söylence, din, dil, sanat, felsefe ve bilim bakımından Tanrı, dünya ve insan üzerinde yaşantı, bilgi ve betimlemeler . – (BTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975)
*    *    *
*(Gerçeklik/Realite, günlük kullanımdaki anlamıyla, "var olan her şey" demektir. Bilimde, dinde ve felsefede farklı anlamları vardır. Düşünceden bağımsız olarak zamanda ve mekanda yer kaplayan her şey gerçektir. Herhangi bir şeyin gerçekliği insan zihnine bağlı olmaksızın varolmasıdır).
*( Ruhsal:1. Ruhla ilgili olan, ruhi, tinsel, psikolojik, psişik. 
2. Ruh bilimi ile ilgili, ruh bilimsel, psikolojik). –BTS
 
4.Sanat Nedir
 
Sanat bir duygu, düşünce, tasarım ya da güzelliğin ifadesinde kullanılan yöntemlerle, bu yöntemlere bağlı olarak sergilenen üstün yaratıcılık şeklinde tanımlanıyor. Sanatın temel işi güzeli meydana getirmek ve güzellik yaratmak.
Ve sanat öznel (bireysel) duygu ve düşüncelere dayanan bir faaliyet kabul ediliyor. 
 
Sanat, insanın, yarattığı yapıtlarla kendisini yücelten ve ölümsüzleştiren yaratıcı yeteneğidir; kültürün kapsamı içinde bulunan bir yaratıcı faaliyettir.  
 
5. Sanatın Temel Türleri
 
Sanatın temel türleri (genel kabule göre): Mimarlık, resim, plastik sanatlar, musiki, söz-yazı sanatı: yazın (edebiyat), sahne oyunu (tiyatro) ve danstır. 
Çağımızda bu türlere sinema ile fotoğrafı da eklemeliyiz; çünkü, objektifin ya da kameranın ardından bakan kişinin duyguları, düşünceleri ve seçtiği bakış açısıdır yaşam karelerine anlam katan; o halde bu bir yaratıcı faaliyettir dolayısıyla da sanattır.
 
6. Antik Çağ Filozoflarının Sanat Düşünceleri
“ Sanat Taklit midir-Yaratıcılık mı? “
 
 
Mimesis, doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsilidir. Aristoteles sanatın rolünün “doğanın taklidi” olduğunu ileri sürerken mimesis sözcüğünü kullanılmıştır ki taklit anlamına gelir. 
Aslında Platon da (M.Ö. 427-347) eserlerinde ve felsefesinde, her şeyin aslının idealar dünyasında bulunduğu, bu dünyadakilerin hepsinin onun (idealar dünyasındaki asılların)  iyi ya da kötü taklitleri olduğunu ifade etmiştir. 
 
Aristoteles ise insanda bir taklit yeteneği ve hazzının bulunduğunu, sanatçının olayların ve varlıkların özündeki ideali, fikri taklit ettiğini söylemiş. 
Aristoteles’e göre sanatçı, adeta tabiatın eksik bıraktığı şeyleri tamamlar. 
 
Aristo ile Platon’un bu konudaki düşncelerinin birbirine kadar yakın olduğu görülüyor.
 
Estetiği bağımsız bir bilim haline getiren Alman filozof Alexander Gottlieb Baumgarten’e göre de  sanatta taklidin yeri var. 
Şöyle söylemiş: “Evrende madde ve ruh öylesine ahenkli bir şekilde birleşmiş ve kaynaşmıştır ki, sanatın ve sanatçının amacı tabiatı taklit etmek olmalıdır. “
 
Maddeci estetikçilerden H. Koch’a göre de, sanat, özel bir gerçekliği yansıtma biçimidir. Ancak H. Koch’a göre bu yansıtma biçimini toplumsal değerler belirler. 
 
Değerli Okurlarım
Resimde, heykelde, tiyatroda taklit yer almaktadır. Ancak mimari, edebi sanatlar alanlarında yaratıcı hayal gücünün taklidi aştığı da bir gerçektir. 
 
7. Sanatta Hayal Gücü 
Yaratma İlkesi
 
 
Filozof Philostratus hayal gücü ve yaratma ilkesini savunurken, “Hayal gücü taklitten daha etkili ve güçlüdür. Eski Yunan Tanrılarının heykellerini yapanlar  o tanrıları görerek yapmadılar” diyor. 
Friedrich Schelling (1775-1854) ise şöyle söylemiş: 
“ Sanatçı, yaratıcı Tanrı’nın ruhunu bilinçsizce izler; onun yaptıklarını taklit etmez, tabiatı canlandıran Tanrısal ruh gibi o da yeniden, orijinal olarak yaratır, kullandığı eşyaya can verir.” 
 
Değerli Okurlarım
Sanat kavramı İlk ve Ortaçağ boyunca zenattan ayrılmamıştır. 
Sanatın zenaattan kavramsal olarak ayrılması Endüstri devriminin ardından gerçekleşiyor.  Filozof Emannuel Kant , Kritik der Urteilstkraft (Yargı Gücünün Eleştirisi) adlı eserinde sanat ile bilgiyi ve sanat ile zenaat ya da tekniği birbirinden ayırmıştır.
Hegel ise sanatı, kendini dış dünyada gerçekleştiren tinin (ruhun) bir uğrağı olarak ele almış ve sanatın duyusal bilgi ile kavramsal bilgi arasında bulunduğunu söylemiştir. Nietzsche göre ise sanat, yaşamı iyiye doğru dönüştürerek yaşanır hale getiren bir yalandır.
 
8. Çağdaş Düşünürlerin
Sanat Üzerine Düşünceleri
 
İngiliz sanat eleştirmeni Clive Bell, sanattaki formel (biçimsel) unsuru ön plâna çıkaran, form olarak sanat, anlayışını savunmuş. Bu görüşe göre, gerçek sanat eseri izleyici, dinleyici ya da okuyucuda duygunun doğuşuna neden olur. Bu estetik duygu günlük yaşamın duygularından farklılık gösterir. Söz konusu estetik duyguyu doğuran neden bir nitelik olarak ‘anlamlı form’dur.
 
Ünlü filozof Collingwood ise, idealist sanat teorisini savunmuş.
Bu anlayışa göre sanat, evrensel ideyi (düşünceyi) ifade etmektedir. 
Ama bunu, sanatçının öznel (düşünce ve duygularına dayanan) duyarlığı aracılığıyla gerçekleştirmektedir.
Diğer sanat teorilerinden farklılık gösteren bu sanat görüşüne göre sanat eseri sanatçının zihnindeki ideden (düşünceden) başka bir şey değildir; bu ide sanatçının, belli bir sanat ortamına girişiyle, belli araçları kullanması suretiyle dışa vurur.
 
Bu görüşlere sanatı bir dışavurum olarak değil de bir sembol olarak gören sanat anlayışını; sanatta kurumsallığı öne çıkaran kurumsal sanat görüşünü ve yapısalcı sanat anlayışını ekleyebiliriz. 
Sanat felsefesi ise yalnızca sanat eserleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan problemleri ve kavramları ele alıyor. Sanatın farklı kültürlerdeki yerini, insan açısından yerine getirdiği fonksiyonu ve insan için taşıdığı anlamı araştırıyor.
 
Bu açıdan bakıldığında sanat, insanın kendini dış dünyaya açıp sunuşudur. 
Hayatın anlamını sorgulayışı ve kendi ürettiği cevapları paylaşmasıdır. 
 
Bir başka bakışa göre ise sanatçı dış dünyadaki şeyleri yansıtır, taklit eder.
Bu iki görüşe de karşı çıkan görüş ise, sanat için sanat diyen formalist sanat anlayışıdır. 
 
Bir de Pragmatik sanat görüşü var...
Bu görüş, sanatı, daha yüksek amacın aracı olarak değerlendiriyor. Bu görüşe göre sanat hazzın aracıdır; bilgi ya da hakikatin taşıyıcısıdr....Ve ahlaki gelişme ve ilerlemenin bir aracı olarak değerlendirilmelidir.
 
Değerli okurlarım,
Görüleceği üzere sanat deyince insan, düşünce ve doğa birlikte konuşuluyor.
Kültür, deyince de öyle oluyor... 
O halde insanı tümboyutlarıyla ele almadan, ne kültürden ne de sanattan söz edebiliriz; çünkü bu faktörlerin tamamı birleşiyor doğayı, insanı ve düşünceyi ortaya çıkarıyor.  Şöyle de söyleyebiliriz; düşünce doğayı, insanları dolayısıyla yaratış ve oluşu ortaya çıkarıyor. Sonuç olarak her şey düşünceden ibaret; çünkü tasarım, dolayısıyla yaratış ve oluş; düşünce planında başlıyor; düşünce ilk eylemdir...
O  halde sanatı, yaratıcı tasarım yoluyla düşüncenin görünür kılınması şeklinde de tanımlayabiliriz.
 
9. *Kent Kültürü Nedir
 
“ Kent kültürü veya kent kimliği, mekân ve uzam boyutuyla kent bünyesinde yaşayan insanlarca, ortak bir paydaya istinaden üretilen maddi veya manevi değerlerin oluşum sürecidir.  Burada önemli olan kente dair bir bellek oluşumu ve üretilen kültürel çıktıların kentli insan vasıtasıyla anlamlanıyor oluşudur. 
 
Bir başka görüşe göre ise kent kültürü, gelenek ve görenekleri farklı, değişik kültürlerden gelen kişilerin, bireysel hak ve sorumluluklarının bilincine vararak, yaşadıkları kente özgün görgü ve nezaket kuralları çerçevesinde bir arada yaşama kültürüdür. 
Kent kültürünü en çok etkileyen faktörlerin başında o kentin fiziksel, sosyo-ekonomik, kültürel ve tarihsel özellikleri gelmektedir. Kent kimliği kavramı aynı zamanda o kentte ikamet edenlerin yaşadıkları yere yükledikleri anlamlandırma ve değerler kümesi olarak da nitelendirilebilir.  Örnek vermek gerekirse: Vatikan şehri bir din kenti iken, New York şehri Özgürlük Heykeli ve gökdelenlerle özdeşleştirilir; Paris denince kültür şehri ve Eyfel Kulesi, İstanbul denilince Ayasofya ve Sultanahmet Camii akla gelmektedir. “  
 
10. İnsan ve Düşünce
 
 
İnsan, bir boyutu (bedensel yanı) ile maddi bir varlıktır.
İçsel boyutuyla ise insan, derinliği olan gizemli boyutlara sahip bir varlıktır.  
Sırlarla yüklü ruhsal/manevî bir yaratıktır.
İnsanı duygu ve düşünceden soyutlayıp, sosyal bir birim gibi algılamak, insanı anlamamak olur.  İnsan özü itibariyle uzay-zaman boyutu içindeki bir duygu ve düşünce titreşimidir. İnsan yaşamını konu edinmek; ona ait her şeyi inceleyip, dile getirmek demektir; çünkü kültür, insanın ürettiği her şeydir.
 
 Sanat İnsanın Tanrısal Yaratıcılığa Sıçrayışıdır 
 
Kültür, bir sonuçtur... 
İhtiyaçların, yaşama refleksinin, inançların, duygu ve düşüncelerin tetikleyip harekete geçirdiği, insandan kaynaklanan üretimin sonucudur kültür  ve sanat.
Sanatı, insanın, fiziksel yaşamın boğuculuğundan tanrısal yaratıcılığa sıçrayışı olarak görüp öyle anlamalıyız.
*    *    *
İnsan, düşünen yaratıktır.
Onu diğer yaratıklardan ayıran yanı da işte bu melekesidir. 
İnsan salt beden değildir; onun ‘ruh’ diye anılan bir de bilinç boyutu var. 
Beden ölür toprak olur. 
Bilinç (ruh) ise ölümsüzdür varlığı dönüşerek devam eder. 
Beyin, bilgi için aracı olan aygıttır. Bilgi esas olarak insanın bilincine kayıt olur ve  kaybolmaz orada devam eder. İnsanın ruhsal mertebesini belirleyen değerlerden birincisi budur; bilgi... Diğer değerler ise inanç ve güzel ahlaktır.
Biz insanlar ve tüm varoluş Allah’ın hayaliyiz. 
O bizi düşündüğü sürece varız...
*    *    *
Değerli Okurlarım
Kültür geniş kapsamıyla algılanıp öyle anlaşılmalıdır: 
Leonardo da Vinci, Hz. İSA’nın “Son Yemek” tablosunu, Michelangelo, Davut heykelini ürettiler; sonuç olarak dinsel temaları sanat alanına taşıdılar ve insanlık alemine öyle sundular. Söz konusu eserler onların  şaheserleri kabul ediliyor. 
 
Mimar Sinan,  Edirne Selimiye gibi ve benzeri şaheserleri tasarlayıp yaşama geçirdi. Câmiler, köprüler yaptı. O da söz konusu eserleriyle ölümsüzleşti.  
 
Mevlânâ C. Rumî ise Hak aşığı şair, düşünür bir bilgedir ve aynı zamanda 
bir sanatçıdır: Mesnevi, Divan-ı Kebir başta olmak üzere tüm eserlerini şiirsel dille yazmıştır. Rumî, gönlünden ve aklından fışkırıp doğan anlam okyanuslarını meseller, mecazlar ve sembollerle donatıp süsleyerek insanlığa sunmuştur.  
Söyledikleri hâlâ dilden dile dolaşıyor...
Konya’daki Mevlâna Müzesi’ni ziyaret edenler görmüşlerdir: 
Orada mini şortlu ile başörtülü insanları bir arada görürsünüz. 
Mevlâna’nın “ Gel... Kim olursan ol gel! “ diye seslenen sevgi ve barış çağrısına 
dünyanın dört bir yanından insanlar cevap veriyorlar.
20 Yüzyılın Mevlânâ’sı olarak ün yapan Pakistanlı şair-düşünür Muhammed İkbal’in, Cavidnâme adlı eseri, duygu,düşünce ve bilgeliğin (hikmetin) şiirsel abidesi gibidir. 
Ve elbette İkbal de eşine az rastlanılan sanatçılardan biridir.
 
Modernite Din Değil, Yaşam Tarzıdır
 
İnsanların yaşam tarzları tarihsel süreç içerisinde sürekli değişip yenilenmiştir. Moderniteyi tabu yapmak, insan doğasını anlamamaktır.
Moderniteyi din gibi algılarsanız bir başka tutucu alan yaratırsınız. 
İnsan ve doğada değişim ve yenilenme kaçınılmazdır.
Bu, Yüce Yaratıcı’nın kurduğu nizâmdır; tekâmül üzre işlemektedir. 
Her şey, insan da, doğal varlıklar da gelişerek-değişerek tekâmül ederler.
Çözülüp dağılarak sona ererler. Değişerek gelişme hem düşünce plânında 
hem de fiziksel boyutta geçerlidir. Dağılarak çözülme ise, yalnızca fiziksel-maddi  
boyutta gerçekleşir. 
İnsanlar arası ilişkilerde dünya görüşlerinin farklılaşması kaçınılmazdır. 
Ve öyle olması da hiç kuşkusuz iyidir; çünkü, farklılıklardan çoğulculuk doğar. 
Birlikte yaşama kültürü  ve empati yaparak düşünebilme bilgeliği ancak böyle ortaya çıkabilir. Bir başka yazıda buluşmak üzere esenlik ve mutluluk içinde olun değerli okurlarım.
 
 
Yararlanılan Kaynaklar
 
Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü
Büyük Türkçe Sözlük (BTS )
BTS- Felsefe Terimleri Sözlüğü
* “ Kent Kültürü Nedir”  bölümü:  Dr. Mimar, Kent Tasarımcısı Şölen Demirseren Çöl’ün  "Kentlerin Kimlik Sorunu ve Günümüz Kentlerinin Kimlik Derecesini Ölçmek İçin Bir Yöntem Denemesi, Doktora Tezi"nden alınmıştır 
İnternet-Vikipedia



Sayı 34 (Eylül - Ekim2016)

Bu yazı 4903 defa okundu.