Soluk Fotoğrafların Anlattığı Adana Öyküleri-2

soluk1soluk2

"Adana, Seyhan Nehrinin sağ tarafında 6 bin haneli, kırk bin nüfuslu, yöresi turunç bahçeleri ile çevrili bir belde olup, ilin başşehri ve ikinci Mısır denmeye layık Çukurova'nın tarım ve çiftlik merkezidir."

1895 yılında Doktor Şerafettin Mağmumi böyle anlatmaya başlamış Adana'yı...

Ve devamla...

"Evler büyük çoğunlukla ham kerpiçten yapılma. Sıva ve badanası olmayıp üstleri düzdür. Uzaktan büyük kümeli toprak yığını halinde görülür." Diye de devam etmiş.

Kentimizin büyük binalarını ise...

"Büyük bina olarak Seyhan kenarında kesme taştan yapılmış iki katlı Mülki İdadi okulu(lise) ile askeriyenin deposu ve hastanesi ve Abidinpaşa Caddesindeki yapımı bitmekte olan Deli Mehmet'in Oteli gösterilebilir." Diye anlatmıştır.

Geçen sayımızı izleyenler hatırlayacaktır... Aynı konunun birinci bölümünü anlatmış, yine Mağnuni'den alıntılar yaparak başlamıştım.

O yazımda100 yılı devirmiş Devlet Hastanesi'nden başlayıp, Taşköprü'den Abidinpaşa Caddesi vasıtasıyla Küçük Saat'e kadar gelmiştim.

İsterseniz bugün de Kız Lisesi olarak bilinen binanın önünden başlayıp eski Adana'yı dolaşalım...

Tam burada Diş Hekimleri Odası Eski Başkanı rahmetli Asım Savaş'ın "Orası sadece kız lisesi değil ki ,benim dedemde orada okumuş" diye itiraz etmesini hatırladım.

Binanın restorasyon danışmanı ve uzun yıllar yöneticisi olduğuma göre bu konuda tarafsız kalarak anlatımlara kulak vermekten başka bir şey yapmayacağım.

soluk3
ERKEK LİSESİ Mİ KIZ LİSESİ Mİ?

Bakın Cezmi Yurtsever bu okulu kast ederek neler yazmış;

"İlk müdür vekili Nabi Menemencioğlu'dur.(...) Okulun açıldığı sıralarda 90 civarında öğrencisi vardı. İdadi(lise) 1908 de Sultani ve1924 de "Adana Lisesi" ismini aldı.1927/28 döneminde 'Erkek Lisesi' ismini alıp, kütük kayıtları tutuldu.(...)

Adana Erkek Lisesi 1934 yılında Cemal Paşa'nın yaptırdığı bugünkü binasına taşındı. Erkek Lisesi, Abidin Paşa'nın kurduğu eğitim yuvası olarak, 1923 yılında Atatürk'ün de desteğini görmüştür."

Lisenin 1883 yılında kurulduğunu hatırlarsak... Cezmi Yurtsever'e göre 1934 eksi 1883, tam 51 sene erkeklere liselik etmiştir. 1998 depreminde okulsal yaşantısını bıraktığını düşünürsek, 64 yıl da Kız Lisesi olarak faaliyet göstermiş. Yani daha çok Kız Lisesi olmayı haketmiştir diyebiliriz.

Yeri gelmişken, hak edenin hakkını da verelim...Bugün Tarihi Kız Lisesi olarak bilinen binanın ünlü vali Abidin Paşa Tarafından yaptırıldığını söyleyelim.

Ama iş hakkını vermeye gelince bilesiniz ki Abidin Vali'nin hakkı öyle hemencecik bitmez...

Birçok Adana eserinde kendini belli eder.

KULE KADAR BÜYÜK ABİDİN PAŞA VE DELİ HALİLsoluk4

Geçen konuşmamda hatırlayacaksınız ünlü Saat Kulesi'ni yazmış, 32 metre yüksekliği kadar temele sahip diye övünürdü Adanalılar demiştim. Aslında bu sadece kule ile değil, onu yapan Abidin Vali ile de övünme demektir.

Vali ve övünme deyince, yanına da saat kulesini ekleyince başka bir Adana valisi aklıma geldi... Adanalıların Deli diye andıkları Halil Paşa... Deli Halil Paşa...

1867 yılında kentimize atanmış olan bu vali bir gece, o yıllarda saat kulesi etrafına kurulmuş gecekonduvari kaçak yapıları teneke teneke gaz yağı döktürüp yakmış.

Amacı bölgede bir şehir meydanı oluşturmak... İçerde uyuyanlardan ölen olur?... Olsun Adanalının tohumu kaç mecidiye ki...

Belki de Adanalı, Adanalılığını burada da gösterip," ne yapsa yeridir" deyip, affetmeye zemin oluşturmak için "Deli" lakabını taktı Halil Paşa'ya... Çünkü yaptığı iş korkunç da olsa niyet kötü değil...

DELİ KİM?

Bu konuda isterseniz yeniden Cezmi Hoca'ya kulak verelim...

"Deli kime derler...Akıl hastasına mı?(...)gözü kara insana mı? İsterseniz bu yorum farkını bir yana bırakıp, önemli olaya geçelim

1867 yılında Adana'ya Halil Paşa adında bir vali geldi(...)

Adana şehri o yıllarda perişan haldeydi.(...) Balkanlardan ve Kafkasya'dan muhacir olarak gelenler taş ve tuğlalı çamur kireç sıvalı basit evler yaparak, şehir merkezinde çirkin görüntü meydana getirmişlerdi. Ulucami'nin etrafında Pazar kuruluyor, cami duvarları, dar olan yollar bile işgale uğramıştı. Paslı ve pis teneke evlerin mantar gibi ürediği şehir merkezi nefes alacak durumda değildi.(...)

Bir sabah kuşluk vakti, insanlar uyurken Halil Paşa ve görevli memurlar Ulucami önüne geldiler. Hemen aşağıda bulunan kaçak yapıları, birkaç noktadan gazyağı dökerek yaktılar.(...) ev ve işyeri sahiplerinin müdahalesine imkan bırakmadan teneke gibi yapılar yanmaya başladı. (...) Valiye kızanlar 'Deli Vali'diye bağırmaya başladılar"soluk5

Cezmi Yurtsever kitabında vali şehre imar getirmek istedi, ama ahali anlamadı diye valinin deliliğini gözü karalığına yoruyor anlaşılan...

Bu yazılanlardan anlaşılan o ki, yüz elli yıl önce de kentimizde bir göç ve düzensiz yapılanma sorunu vardı.

Deli, meli... Vali de o zaman bu sorunu çözmek için uğraştı... Amaç kentin soluk alması ve çarşıların ortaya çıkması...

DÖNEMİN M1'İ...

Çarşı deyince aklıma geldi... Ve acaba o zamanlar alışveriş nerelerde olurdu... Yani dönemin M1'i veya Carrefour'u neredeydi?

Haydi gelin bu sorunun cevabını Dr. Gözde Ramazanoğlu'ndan alalım.

"Adana Çarşısı Ramazanoğlu Piri Bey tarafından(...) kurulmuştur. (...)

Bir sur duvarıyla tanımlanan bir alanda yer alır. (...) 8 kapısı vardır. Yiyeceklerin her biri ayrı yerlerde ve halde satılmaktadır.Susam yağı çıkaran yerler,pirinç unu yapan değirmen,boyahane ve başka işyerleri vardır"

Aklınıza bir soru takılacak... Neredeydi bu çarşı? diye sorup duracaksınız.

Günümüzdeki Çarşı Hamamı'nın yakınında... Şimdi Vakıflar Çarşısı denilen yerde...

Buradan da anlaşılıyor ki, Piri Bey (ki kendisi Ulu Cami külliyesini de kazandıran kişidir) çarşıyı inşa ettirmekle kalmayıp, bunu vakıfa da mal etmiş.

Bir de kentimizde Bedesten denilen Arasta düzeninde bir çarşı ile Kapalı ismini almasına rağmen kapalı olduğuna dair hiçbir iz kalmamış "Kazancılar Çarşısı" bulunmaktadır. Tahmin edilen odur ki, kapalı çarşının üst örtüsü hava almak isteğiyle yıktırılmış...

Ne yapalım, bu kent ne çektiyse sıcaktan çekti...soluk6

Bu çarşılarda iş gören insanlar genellikle Ermenilerdi...

İsterseniz burada yorumu Damar ARIKOĞLUNA BIRAKALIM...

ERMENİ ADANALILAR

"Vilayet merkezinde Eermeniler kalabalık bir halde bulunuyorlardı. Vilayet hinterlandı içinde bütün ithalat ve ihracat işlerini elinde tutmakta, tekmil esnaf ve zenaatkarlığı da onlar yapmaktaydı. Çifcisi pek azdı.(...)Meşrutiyetin ilanından önce Ermeniler Türklerle çok iyi geçinirler ve birbirlerini severlerdi. Hiç birisi Ermenice bilmez, Türkçe konuşurlardı.Adet ve ahlakları, kılık ve kıyafetleri, cemiyet yaşantıları ile Türklerden ayrılmazlardı.(...) Her Türk köylüsünün bir Ermeni sarrafı vardı.Bütün ihtiyaçlarını buradan temin eder, ürünlerini de Ermenilerin mağazalarına bırakırdı."

TAPU İSTEMEYEN KÖYLÜLER

Ermeniler böyle iken Türkler ise sadece çiftçilik ile uğraşırlarmış... Üstelik teknolojiyi bilmemeye bağlı olarak ilkel bir tarım yaparlarmış... Hatta tarlalarının tapusu bile yokmuş. Devlet o yıllarda herkese tapu vermek istemiş de buna ilk defa Türkler karşı çıkmış...

Bakın Abdulkadir Paksoy kitabında bu konuda ne yazıyor...

"Türkiye'de ilk defa tarlanın tapuya bağlandığı dönemdeki o devirde, köylüler tarlalarını yazdırmak istemiyorlar.Devlet tarlalarımızdan vergi almak için yazıyor diyorlardı"

Ne yapsın zavallılar vergi verme ve askere gitmekten iflakları sökülmüş, korkuyorlar. O dönemde şehre girip çıkmanın bile vergiyle olduğunu düşünürseniz, Türk köylüsünün bu davranışını anlayabilirsiniz.

ŞEHRE GİRMEK PARALIsoluk7

Ama inanın tevatür değil...O yıllarda şehrin iki girişi bulunmaktaydı.Biri doğudan gelenlerin geçtiği Taşköprü, diğeri Tarsus yolu üzerinde Kuruköprü... Her ikisinde de Baç yeri bulunurdu.

Baç demek vergi demek... Yani vergi toplayanların oturdukları kulemsi yapılar yer alırdı. Onun için Kuruköprü'ye daha önceleri Baç'ın Yeri denirdi... Bakın Kuruköprü ismi nereden geliyor... Kulağımız yine Abdulkadir Paksoy'da...

"Seyhan Irmağı taştığında, sel suları şehrin içinden geçer, yolları geçilmez hale getirirdi. Sel sularının üzerine köprü yapıldı. Sonraları sel suları şehrin içinden geçmemeye başlayınca köprünün altı kuru kaldı. Bu yüzden oralara Kuruköprü denildi"

1900 yılında Padişah II. Abdulhamit'in tahta geçmesi yıldönümünde Vali Bahri Paşa bir çeşme yaptırdı oraya... Bir taraftan da sel suları yerine çeşme suyu akıtarak Kuruköprü'nün iyice kurumasına engel oldu zahir.

Tam 4 bin yıllık bir şehir... Öyle bir veya iki defa da anlatmak ne mümkün. Bizim yaptığımız sadece sizlere ilham olup detaylara yönelmenizde... Artık araştırma yapacağınız yerin adresi de belli. Tarihi Kız Lisesi binasında, hem fotoğrafları, hem kitapları, hem de gazete ve belgeleri bulabilirsiniz. Biz de ihtiyaç kalmaz.

Ama yine de yazımın üçüncü bölümünü ilerde sizlere sunmak için hazırlık yapıyorum.

soluk8




Sayı 18 (Ocak - Şubat 2014)

Bu yazı 6355 defa okundu.