Tatarlı Höyük Arkeolojik Kazısı Kraliçenin Doğduğu Yere Doğru

tatarÇukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. K. Serdar Girginer’le her beraber olduğumda, Adana’ya, Adana’nın tarihî geçmişine daha başka açıdan bakmaya başlayıveririm... Benim için bunun nedeni açık... O, yapmış olduğu işe  bir taraftan bilim insanı olarak bakarken; (belki kendi bile farkında değildir ama) öbür taraftan  bir sanat insanı, özellikle de bir öykücü ruh haliyle yaklaşan biri. Yani demem odur ki, bilimsel bulguları onun ağzından dinlerken, bir buluntunun  fiziksel özellikleriyle birlikte, o eserin bugünkü yaşantımıza kadar etkili olan düşünsel özelliklerini de bir Orhan Kemal ağzıyla dinleyebilirsiniz. Onun için, toprağın derinliklerinde bulduğu bir taşın aynı bir öykü gibi; başlangıcı, toplumsal gelişme içindeki yer alışı ve bugünü etkileyen bir sonucu vardır. Müzeye konulmalık bir bir şey değildir sadece...

 

Yedi Pınarlı Kent
Şimdi yazıma burada biraz ara verip, sizleri Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı bir köyüne doğru yolculuğa çıkarmak istiyorum. Köyün ismi “Tatarlı,” daha önceden de “Yedioluk” derlermiş... Gastronomik güzelliklerin peşinde olan gezginler ise daha çok “Kaynargöz” olarak biliyorlar burayı. Bu isim; buz gibi suların akarak küçük bir göl oluşturduğu, üzerinde sarı nilüferlerin yüzdüğü bir kaynağın ismi... Bu küçük gölün etrafında ayağınızı suya sokarak yemek yiyebileceğiniz bir kır lokantası bulunuyor. Köy usulü tavuk ve alabalıklarıyla ünlü otantik bir lokanta burası. Ama Serdar Girginer; bundan 3500-4000 yıl önce  bu yerleşim yerinin “Yedi Pınarlı Kent” ismiyle anıldığını anlatıyor. Bunu da eski Asurca ve Hititçe yazılı metinlere bağlıyor.  Tabi şimdi siz bana “Yahu dikkat et!.. Konuştuğun rakamları yüz değil, bin ile ifade ediyorsun, yani binlerce yıldır burada yerleşim mi varmış?” diye soracaksınız. Arkasından da “Hani 7 pınar?” deyip, belki de dudağınızı bükeceksiniz. O zaman ben aradan çekilip sözü öykücüye bırakayım. Bakalım bilim meddahımız bize neler anlatacak?  Elindeki bir mühür fotoğrafını göstererek, aldı sözü diline Serdar Girginer;

 

Serdar Girginer; bundan 3500-4000 yıl önce, bu yerleşim yerinin “Yedi Pınarlı Kent” ismiyle anıldığını anlatıyor.

 

Tuşutawa’nin Bullasi
“Sevgili Haluk dur bir dakika... Bir kere bu elimdeki mühür değil bir “Bulla”... Bulla; günümüzde de resmi evrakların zarflarını mumla kapatıp, açılıp açılmadığını kontrol etmek için mühür basarlar ya, işte onun eski zamandaki ismi. Yani mühürün dişisi... Veya mühür baskısı diyebiliriz. Dolayısıyla da bullaların bulunduğu yerde resmi evrakların olduğu bir devlet organizasyonu olmalı. Bu bulla  milattan önce 1500 yılında, olasılıkla Kizzuwatnalı, belki de Hititli Tuşutawa isimli bir devlet görevlisine ait. Biz bunu Tatarlı’da başlattığımız arkeolojik kazıda bulduk”

 

tatar2

Altınşehir Adana: Yani sen bu bullaya dayanarak mı burası için 4000 yıllık dedin?

 

Serdar Girginer: “Ben Tatarlı’daki yerleşim için 4000 yıllık demedim ki, dört bin yıl önce buraya ‘Yedi Pınarlı Kent’ derlerdi dedim. Bu bulla da Kizzuwatnalı birine ait olduğuna göre o yıllarda buralarda Hititler (Kizzuwatna bir federatif Hitit krallığı) yaşamışlar anlamına geliyor. Ama bizim bulduğumuz obsidyen (volkanik camlar) ve özellikle de Biblos Ucu bu kenti 8000 yıl önceye kadar götürüyor. Tatarlı’da belki 8000 yıl önce de yaşayanlar vardı ama ben bu kez öykümü son dört bin yıl içinden anlatacağım.”

 

Lusanda Diye Bir Kent
Ve meddahımız anlatmaya başladı... Dekorumuz ise gerçek.. Tarih öncesi dönemden kalma (Hitit) bir kentin kalıntıları... Tapınak... Surlar ve saraylar... “Bir zamanlar... Geç Asurlar döneminde görkemli bir Asur kralı varmış. Görkemi; yaptıklarıyla birlikte, yaptıklarını biraz da abartarak anlatmasından ileri gelirmiş. Dostu veya düşmanı, o yılların insanları onu Salmanassar olarak çağırırlarmış... Üçüncü Salmanassar... Bir gün yazıcılarından birine: “Getir bakalım bir yazı taşı ve ona yazabilecek bir kalem ve yaz” demiş: “Ben büyük Asur kralı  III. Salmanassar... Savaşçı, yiğit bir kralım. Amanos Dağlarını geçer geçmez karşıma Lusanda diye bir kent çıktı. Yaktım, yıktım ve orayı elime geçirdim”

 

Tarih öncesi dönemden kalma bir kentin kalıntıları... Tapınak... Surlar ve saraylar

 

tatar3

A.A.: Sevgili Serdar, Ne olmuş yani Lusanda’yı eline geçirmişse?

 

S.G.: Acele etme bak öykü nereye gelecek. Eğer bugün araştırırsanız Amanoslar’dan indiğinizde karşınıza ilk defa Asur döneminde de var olduğu kanıtlanmış şehirlerden Tatarlı’nın çıktığını görürsünüz. İşte Asur kralının bahsettiği Lusanda burası olmalıdır. Burası Lusanda olsa ne önemi var diye soracaksın sen şimdi de. Bana göre Lusanda ile yıllardan beri bilim dünyasının arayıp durduğu Lawazantiya aynı yer. Çünkü Lawazantiya için yazılı metinlerde “Yedi Pınarın Aktığı Kent” tabiri kullanılıyor. Ve bugün burada yaptığımız kazılarda bulduğumuz buluntular, Tatarlı’nın Lawazantiya olması ihtimalini çok güçlendiriyor. Bakın bugün bile Tatarlı’da bulunan pınarları sayarsam eğer; Birinci Çınaraltı Pınarı, İkinci Çınaraltı Pınarı, Camigözü Pınarı, Kaynargöz, Meleğin Gözü, Küçük Kaynargöz ve Değirmenocağı Pınarı diye 7 rakamını bulabilirim. Belki bir iki pınar daha bile var ama onlar o zamanlar burada olduğunu düşündüğümüz büyük gölün içinde kalıyorlardı.

 

Muvattalli ölüp, yerine Hattuşili geçiyor. Ve tabii ki yeni kraliçe de hemşehrimiz Puduhepa...

 

Hemşehrimiz Kraliçe Oluyor

 

A.A.: Diyelim ki Tatarlı ile Lawazantiya aynı yer. Lawazantiya olması niçin önemli?

 

S.G.: Biliyorsun M.Ö. 1285 yılında dünya tarihinin ilk yazılı barış anlaşmalarından birisi imzalanıyor. Kadeş Barış Anlaşması... Bundan önce de Hititler ve Kizzuwatnalılar arasında 5-6 adet daha yazılı anlaşma var ama daha az önemliler. Halbuki Kadeş Savaşı günümüzün bir dünya savaşı gibi bir şey. Ve Kadeş Anlaşması da ona son veren önemli bir anlaşma. Üstelik Kadeş Savaşı günümüz Suriye toprakları üzerinde, yani buralara çok yakın yerlerde sürmüş o zamanlar. Mısırlılarla, Hititler arasında... Savaşın ilk yıllarında Hitit Kralı Muvattalli, Mısır firavunu ise 2. Ramses... Tabiî ki Muvattalli’nin kardeşi 3. Hattuşili de savaşa katılanlar arasında. Prens Hattuşili bir gün savaş meydanından döner iken, işte bu Lawazantiya kentine uğruyor. Lawazantiya onun için önemli. Çünkü bir zaman önce rüyasında Tanrıça İştar’ı görmüş. İştar ona bereketli toprakların (günümüz Çukurovası’nı kastediyor) kızı Puduhepa ile evlenmesini salık vermiş.

 

tatar4

Ve Hattuşili bu yüzden, burada gördüğü bir rahibin kızı olan Puduhepa ile evleniyor. Tarih bu ya, hep cilvelerle doludur. Gel oluyor git oluyor Muvattalli ölüp, yerine Hattuşili geçiyor. Ve tabiî ki yeni kraliçe de hemşehrimiz Puduhepa... Puduhepa etkili ve kendini yetiştirmiş bir kadın. Barışsever ve insancıl. Kocasını kısa zamanda etkileyip, ülke yönetiminde söz sahibi oluyor, en önemli icraatı ise kocasını barışa ikna ederek onlarca yıldır süren Kadeş Savaşı’na son vermek. Bu yüzden bir örneği Birleşmiş Milletler’in kapısında, diğer bir örneği bizim 75. Yıl Sanat Galerisi’nde asılı olan ilk yazılı barış anlaşmasında Ramses ve Hattuşili ile birlikte Kraliçe Puduhepa’nın da mührü vardır. Bu yüzden Lavazantiya önemlidir. Senin de zaman zaman ifade ettiğin gibi adeta barışın doğduğu kenttir. Onun doğduğu kentin Adana ili sınırları içinde olması da ayrıca önemlidir.

 

Helenistik yapılar Anadolu dışında da var ama Hitit sadece Anadolu’da. Bu açıdan Tatarlı, Adana için çok değerli bir antik alan.

 

Tatarlı Eğer Lawazantiya İse...

 

A.A.: Yani siz şu an dünya kamuoyunu bile ilgilendirebilecek bir kenti ortaya çıkarmak için çalışıyorsunuz?

 

S.G.: Aynen öyle... Burada ortaya çıkardığımız tapınak yapılarının benzerlerini, ancak Hititler’in başkenti Boğazköy’de görebiliyoruz. Anadolu Helenistik döneme ait yahut Roma veya Bizans’ın yaptığı birçok eserle dolu. Ancak Hitit onlardan binlerce yıl daha eski... Böylesine görkemli Hitit kalıntılarına ulaşmak zor. Helenistik yapılar Anadolu dışında da var ama Hitit sadece Anadolu’da. Bu açıdan Tatarlı Adana için çok değerli bir antik alan.


A.A.: Sizin kazınızdan da Helenistik Döneme ait buluntular çıkmıyor mu?

 

S.G.: Olmaz olur mu, örneğin bulduğumuz Zeus büstü çok önemli. Ama biz antik dönemle yetinmeyip, Demir Çağı’na hatta daha geriye dikkatimizi toplayarak, dünya çapında ses getirecek çalışmalar peşindeyiz.

 

tatar5

A.A.: Kaynargöz’deki göl kenarında bulunan lokantaya dinlenmeye gelenler sizin çıkardığınız kenti de dolaşabilirler mi?

 

S.G.: Kentimizi ziyarete açmak için çalışmalar yapmak istiyoruz, ama şimdi gezerken açmalar çok derin olduğundan sorunlar çıkabilir. Ama yine de buraya kadar gelenlere refakat eşliğinde gezinti yaptırıp, bilgi vermeye çalışıyoruz. Birkaç yıla kadar ortaya çıkan görkemli yapıları sergilemeye başlayacağız. Restorasyon ve teşhir projelerini hazırlamaya başladık bile. Yakında tüm ziyaretçiler güvenli bir şekilde maksimum bilgi ile bu muhteşem kenti gezebilecekler.

 

A.A.: Bu kadar önemli bir kazı yaptığınıza göre ekonomik olarak çok destek alıyor olmalısınız?

 

S.G.: “Öyle değil maalesef. En büyük desteği Çukurova Üniversitesi’nden alıyoruz. Burada önceki Rektörümüz Prof. Dr. Alper Akınoğlu ve yeni Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Kibar’a ayrıca teşekkür etmemiz gerekecek. Diğer kalanını da Kültür ve Turizm Bakanlığı veriyor. Ceyhan Belediyesi’nin de katkısı var. Ama maalesef Adanalı iş sahipleri veya ulusal şirketler hiç destek olmuyorlar. Halbuki böylesine bir çalışmaya sponsorluk yapmak, gelecekte çok büyük bir prestijin sahibi olmak demek. Lawazantiya olduğunu kanıtlamak bile son yüzyılın büyük keşifleri arasına sokacak bu çalışmayı. Sponsorlar için de inanılmaz bir reklam olacak tabii ki. Unutmayın Tatarlı’dan yeni bir Boğazköy çıkabilir.”

 

A.A.: Tatarlı Kazısı’nın yıllık bütçesi nedir?

 

S.G.: Birkaç yüz bin lira civarında. Bununla iki kazı evinin kirası, 30’a yakın çalışanın ücretleri ve masrafları gibi büyük kalemleri karşılamaya çalışıyoruz. Bu yüzden sadece 2-3 ay kazabiliyoruz. Eğer biraz daha bütçemiz olsa, Adana’nın iklimi uygun, kazı süresini 6 aya çıkarabiliriz. O zaman işte sizlere daha müthiş haberler vermemiz mümkün olacaktır.

 

Tatarlı Ve Kaynargöz’e Nasıl Gidilir?
Bunun için özel arabanız olmalı. Adana’dan Osmaniye’ye doğru E 400 karayolundan gittiğinizde yaklaşık 80 km sonra Mustafabeyli beldesi’ne gelirsiniz. Sola beldenin içine girdiğinizde gerek Kaynargöz Lokantası’nın levhası gerekse Kazı Alanı’nın levhaları sizi Tatarlı’ya taşıyacaktır. Tatarlı Mustafabeyli’ye sadece 7 kilometre. Tabiî ki yemeğinizi ayaklarınızı suya sokarak Kaynargöz’de yiyebileceksiniz.




Sayı 10 (Eylül - Ekim 2012)

Bu yazı 9755 defa okundu.