Renklerin Şairi; Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bazı şiirler vardır ki, şairlerinden bile önde gider, ünü yazarından da öne çıkar. ‘’KARADUT’’ şiirini bilmeyen, duymayan ve hatta yaşamında bir kez de olsa mırıldanmayan var mıdır acaba bizim kuşakta. Niye gizleyeyim ki, ilk gençliğimde severek, duyumsayarak onlarca kez okuduğum bu şiirle ilk tanıştığımda ‘’Nasıl bir aşk bu be kardeşim, insan karısına böyle mi vurulur. Kara Sevda böyle mi anlatılır?..’’ diyerek hayıflanmış ve bu dizeleri, yazarını ve yazdığı kişiyi kıskanmıştım. Şairi ve eşinin ismini öğrendiğimde bu güzel şiirin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından Romanya kökenli sevgili eşi Eren Eyüboğlu’na yazıldığını sanıyordum. Evet dostlar; bu çok bilinen şiir, Nazım Hikmet’in yol arkadaşı, sevgili dostu Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ait ama benim yıllarca öyle bildiğim gibi eşi Eren Eyüboğlu’na yazılmamıştı. Doğrusu ya; onca yıl sonrasında bu şiirin ardındaki hüzünlü öyküyü okuyunca daha çok etkilenmiştim.


Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaçsam dalımsın salkım saçak

Peteksem balımsın ağulum

Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın.

‘’KARADUT’’ adlı şiir kitabının ve ardındaki imkânsız aşkın öyküsünü şairin oğlu Mehmet Eyüboğlu’nun ağzından dinleyelim.

‘’ Bedri Rahmi,’’ Karadut’’ şiir kitapçığını Karadut Hanımın (Asıl Adı Mari Gerekmezyan olan bir Ermeni heykeltraş) ölümünden iki yıl sonra, 1948’de kendi olanaklarıyla, can dostu, çocukluk arkadaşı rahmetli Rüknettin Resuloğlu’nun da aracılığıyla bastırmış, tanesini de yüz kuruştan satmıştır…

Bu kitap bir bakıma Karadut Hanıma adanmış bir kitabedir. Karadut Hanım 1940’lı yılların başlarında Bedri Rahmi’nin bir bronz büstünü yapmış, onu en “Delifişek” çağında ölümsüzleştirmiştir. Bedri Rahmi de Karadut kitabıyla Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1940’lı yılların başlarında tanıştığı heykel öğrencisi Mari Gerekmezyan Hanımı ölümsüzleştirmiştir.

Karadut’un tekrar yayınlanmasını, Bedri Rahmi – Eren Eyüboğlu aşk mektuplarının yayınlanmasından sonraya bırakışımın nedeni annem Eren Eyüboğlu’na olan saygımdır. Bedri Rahmi’nin Karadut saplantısı Eren Hanıma çok gözyaşı döktürmüştür. Öte yandan babam da bu ilişkisini hiç örtbas etme gereğini duymamıştır. 1940-1946 yılları arası tüm İstanbul, Ankara ve İzmir’de bu sevda masalı kulaktan kulağa anlatılagelmiştir.

1946 yılında bir menenjit tüberküloz Karadut’u birdenbire alıp götürünce Alman Hastanesi’nden Salıpazarı’ndaki evimize gözyaşlarıyla gelen Bedri Rahmi’yi yine Eren Hanım yatıştırabilmiştir. Eren Hanım işte böylesine sevmiştir Bedri Rahmi’yi. Ama annemin döktüğü gözyaşları da Bedri Rahmi’nin yüreğine oturmuş olmalı ki 1975 Eylülü’nde giderayak hasta yatağında ağrılar sancılar içindeyken:

“Ağlatır mısın Romen kızını…

Haydi al bakalım”

diyebilmiştir.

Eren Hanım, Eren Hanımlığıyla Karadut’un Bedri Rahmi büstünün evin baş köşesinde durmasına ses çıkarmamıştır.

Büst halen yerli yerinde durmaktadır.

Kim ne derse desin Bedri Rahmi’nin dokusu sevgiyle örülmüştür. Karadut Hanımı çok sevmiş ve onu hep yüreğinin bir köşesinde yaşatmıştır.’’ (Mehmet Eyüboğlu / 21 Eylül 2002 / Kalamış)



Bedri Rahmi, Eren ve Mehmet Eyüboğlu.

Sanatın bir çok alanında (heykel, resim, desen, seramik, el yazmaları, şiir) yapıtlar ortaya koyan sevgili şairimiz; şiirlerinin tümünde doğal ve yalın bir dille hemen her konuda dizeler yazmış. Çok sevdiği oğlu Mehmet’e öğütler içeren şiirlerinden birinde şöyle sesleniyor;


Oğlum Mehmed'e

Büyük Şehirleri Takdim Ederim

Sana büyük şehirlerden bahsedeceğim;

En büyük camiler orda kurulur

En küçük mezarlar orda kazılır

En kara yazılar orda dizilir

Yüksek minarelerde selâ verilir

Civar hanelerde zina edilir.

Büyük şehirlerde yalan söylenir tosunum.

Halbuki küçük köylerin

Mezarlığı bile yoktur.

 

Büyük şehirlere bağlanma Mehmedim

Öyle bir şehre yerleş ki

Küçük fakat bizim olsun

Sokaklarında tanımadığın yüz

Ensesine şamar atamayacağın kimse dolaşmasın

Her ağacına elin

Her karış toprağına terin değsin

Ve kuytu evlerden birinde

Senden habersiz ölenler olmasın.


Günümüzde iyice yozlaşmış ve tamamen ticari kaygılarla sürdürülen ‘’Mavi Yolculuk’’un ilk fikir babalarından biridir Bedri Rahmi. Bu yolculuklardan birinde, Gökova körfezindeki Sedef adasında bir kayanın üzerine aşağıdaki Balık desenini çizer. Ölümünden yıllar sonra oğlu Mehmet Eyüboğlu tarafından restore edilir.


Mavi Yolculuk Defterleri ne zaman başlar? Bu soruların da yanıtını okuyalım:
"1945 yazında Bedri Rahmi, Sabahattin Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Erol Güney, onun çocukluk arkadaşı Benya, Necati Cumalı ve şair Fuat Ömer Keskinoğlu, bu ilk Mavi Yolculuğa Cevat Şakir ve ahtapot avcısı Paluko'nun yelkeniyle açılırlar.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, ilk gezide başlar Mavi Yolculuk defterlerine ve farklı yıllara ait on iki defter kalır bugüne.
Mehmet ve Hughette Eyüboğlu, düzenledikleri ve titizlikle korudukları Bedri Rahmi arşivini büyük bir cömertlikle açtılar, daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş resimlerin ve yayımlanmamış şiirlerin Mavi Yolculuk Defterleri'nde buluşmasını sağladılar.
Böylelikle Mavi Yolculuk efsanesi ilk kez metinlerle değil, Bedri Rahmi'nin denizkızlarıyla, miçolarıyla, bakir koylardaki pina tarlaları ve şair portreleriyle, renkle, şiirle girecek düş dünyamıza..."
 
Kendi ifadesiyle Anadolu'yu ve türkülerimizi geç tanır ama vurulur ve bunu bir şiirinde şöyle belirtir;

Türküler Dolusu

………………………………………….

Canım kurban şiirin gerçeğine, hasına

İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum

Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter

Eğri büğrü, kör topal kabulüm.

Şairim

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü duysam

Şairliğimden utanırım.

Şairim

Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm.




Zülfü Livaneli’nin güzelim bestesiyle ölümsüzleştirdiği ‘’Yiğidim Aslanım’’ adlı şiirin yazarının da Bedri Rahmi olduğunu hâlâ çoğumuz bilmeyiz. Konser salonlarında, stadyumlarda onbinlerce kişinin hep bir ağızdan marş gibi söylediği bu hüzünlü, coşkulu ve aydınlık şiirin, aslında kime yazıldığını da pek bilmeyiz değil mi?...Türkçemizin büyük ozanı Nâzım Hikmet Ran ve Bedri Rahmi çok iyi dostturlar. Bedri Rahmi’nin ‘’Reis’’ diye seslendiği Nâzım Hikmet’in Bursa cezaevindeki günlerinde aleyhindeki kara propaganda devam ediyordu. O zamanlarda da olduğu gibi ‘’Yandaş Gazeteler ‘’ her gün başka bir iftirayla çıkıyordu. Dostuna yapılan bu haksızlık ve yaşadıkları çok dokunur ve bir gece yarısı oturur kaleme alır.

Zindanı Taştan Oyarlar

Bursa’nın ufak tefek yolları

Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri

Tepeden tırnağa şiir gülleri

Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

 

Bir şubat gecesi tutuldu dilin

Silaha bıçağa varmadı elin

Ne ana ne baba ne kız gelin

Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

 

Ne bir haram yedin ne cana kıydın

Ekmek gibi temiz su gibi aydın

Hiç kimse duymadan hükümler giydin

Döşek diken diken yastık batıyor

Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

 

Zindanı taştan oyarlar

İçine bir yiğit koyarlar

Sağa döner böğrü taşa gelir

Sola döner çırılçıplak demir

Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir

Döşek melül mahzun, yastık batıyor

Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

 

Bugün efkarlıyım açmasın güller

Yiğidimden kötü haber verirler

Demirden pencere taştan sedirler

Döşek melül mahzun, yastık batıyor.

Yiğidim şahinim aman burda yatıyor.

 

Mezar arasında harman olur mu?

Onüç yıl hapiste derman kalır mı?

Azrail aç susuz canın alır mı?

Döşek melül mahzun yastık batıyor

Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor…

 

Dilinde dilimi bulduğum

Gücüne kurban olduğum

Anam babam gibi övdüğüm

Dayan hey Aslan Ustam

A benim

Yiğidim dayan.

Dayan hey gözünü sevdiğim

Bugün efkârlıyım açmasın güller

Yiğidimden kötü haber verirler.

 

Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun

Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün

Şiirin gökyüzü gibi herkesin.

Sen Kızılırmak kadar bizimsin

En büyük ustası dilimizin

Canımız ciğerimizsin.

 

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir

Bütün hışmıyla dilimiz

Kökünden sökülmüş bir çınar gibi

Yüreğimiz içindedir.

 

Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir

Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla

Bir yanı nur içinde tertemiz.

Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.

 


Türkçemizin iki güzel yazarı ayrıca iki güzel dost.
 

Bir başka şiirinde de Nâzım Ustasını anarak, tüm direnenlere ve inançlarından ödün vermeden yaşayanlara bir selam yollar.

 

Marifet

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Ama biçimine getirip ezerlerse

Güzel kokmak

Kekik misali

Lavanta çiçeği misali

Fesleğen misali

Itır misali

İsa misali

Yunus misali

Tonguç misali

Nâzım misali.

 

Sağlığını düşünmeden hoyratça yaşıyordu belki ama sürekli üretiyordu. Her konumda her ortamda yazıyor, çiziyor, resim yapıyordu.

1911 yılında Görele’de (O sırada Trabzon’a bağlıydı) doğan sanatçımız 21 Eylül 1975 yılında İstanbul’da öldüğünde geride onlarca yapıt bırakmıştı.

Tümünü aktaramazsak da kısaca belirtelim;

Resim: Paris, 1930; Mustafa Eyüboğlu, 1933; Yazılı Natürmort, 1936; Salı Pazarı, 1938; Eren, 1940; Nallanan Öküz, 1947; Düşünen Adam, 1953; Köylü Kadın (Tren-Yataklı Vagon) , İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karadut Satıcısı, 1954; Çömelmiş Köylü, 1972; Ankara'nın Kavakları, 1973; Mor Takkeli Hacı, 1974; Son Kahve, 1975; Anadoluhisarı, Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Çıplak; Ev İçi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Han,1975; son resmi.

Duvar Resmi: Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi; 1943, Ortaköy/İstanbul; Hilton Oteli'nde duvar resmi; Divan Oteli'nde duvar resmi.

Mozaik Pano: Uluslararası Brüksel Sergisi için mozaik pano,1958; Nato yapısında mozaik pano,1959, Brüksel; İşçi Sigortaları Hastanesi'nde seramik pano,1959, Samatya/İstanbul; Etibank yapısında seramik pano, Ankara; Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara; Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/İstanbul.

Duvar Kabartması: Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar kabartması, Unkapanı/İstanbul; Aksu İşhan'ında duvar kabartması, Karaköy/İstanbul.

Şiir: Yaradana Mektuplar,1941; Karadut,1948; Tuz,1952; Üçü Birden,1953; Dördü Birden,1956; Karadut 69,1969; Dol Karabakır Dol,1974, tüm şiirleri; Yaşadım, (ö.s.) ,1977. ‘’Dol Karabakır Dol’’(Tüm şiirleri / İş Bankası Yayınları),2003.

Gezi ve Deneme: Cânım Anadolu, 1953; Tezek, 1975; Delifişek,1975; Resme Başlarken, (ö.s.) ,1977. Monografi: Nazmi Ziya,1937. Resim Albümü: Binbir Bedros, (ö.s.) ,1977, Karadut, (ö.s.) ,1979; Babatomiler, (ö.s.) ,1979.

 

Renklerin ve aşkın şairi Bedri Rahmi Eyüboğlu’na kendi dizeleriyle son bir selam yollayalım.

Tuz

Bir yanım şeker

Bir yanım tuz

Tuzdan yanayım.

 

Bir yanım toprak

Bir yanım deniz

Denizden yanayım.

 

Bir yanım ben

Bir yanım sen

Senden yanayım.

METİN BAHÇİVAN / 28 Şubat 2015

 




Sayı 25 (Mart - Nisan 2015)

Bu yazı 6746 defa okundu.