İlham Perilerinin Evi

Kahramanmaraş Müzesi

Kahramanmaraş’a Adana -Gaziantep tarafından giderseniz eğer, Türkoğlu diye bir ilçeden geçersiniz. Bu güzel ilçenin hemen doğusunda Gavurgölü denilen bir sazlık bulunur. Sazlıktan da öte bataklık... Bu bataklığın yerinde daha önceleri bir göl olduğu, yanlış uygulamalar sonucu bu gölün bataklığa dönüştüğü üzücü bir bilgidir ama, bizim Elephtas maximus asurus isimli dostumuzla tanışmamız  bu gölün kurumasına bağlı olduğu için, “Her işte bir hayır var” deyip, şükrederiz.
Gerçekten de her olmayacak işte bir hayır var... Bu göl kurumayıp, bataklık haline gelmeseydi, biz de Elephtas maximus asurus’u, yani 3500 yaşındaki Büyük Asya Fili’ni tanımayacaktık.
 

Dostum Koca Filin Eski Dünyası

Siz de mi bu yaşlı dostumuzu tanımak istiyorsunuz? Öyleyse buyurun Kahramanmaraş Müzesi’ne... Ben size rehberlik etmek isterim ama zaten bu müzeyi gezmek için rehbere ihtiyacınız olmayacak. Yeter ki Maraş Azerbaycan Caddesi’ndeki müzenin yerini bulup, kapıdaki Maraş Aslanı heykelini geçtikten sonra içeri girin...
İçeri girdikten sonra fil dilinden Türkçe’ye tercümesi “Buyurun, hoşgeldiniz!” olan bir haykırış duyacaksınız. Hemen bu haykırışın bulunduğu salona giriniz.
Benim arkadaşım Koca Fil, 3500 yılın verdiği bilgelikle sizleri karşılayacak.
“Aooovvv” diye bağırarak, dikkatinizi salonun duvarlarına çekecek... 
İşte o an geçmişe doğru yolculuğunuz başlamıştır. Karşıda Gavurgölü durmakta ve iki tane dev fil bu göl civarında gezinmektedir. Muhtemelen yabani değil, Asya’nın derinliklerinden bir tüccara eşlik ederek Maraş’a kadar gelebilen evcil fillerdirler. Kimbilir!... 
Bildiğimiz, onların fosilleşmiş iskeletlerinin kuruyan Gavurgölü’nden bu müzeye getirilip, ayağa kaldırıldığıdır. Etrafında da eski dünyasının yeniden yaşatıldığıdır.

En Eski ve En Küçük Tanrıça

Dostum, “Aooovvv” diyerek, bir kez daha bağırırsa, biliniz ki sizi yandaki mağaraya davet etmektedir. Aman sakın müzede mağara ne gezer demeyin, yapan akıllılar yapmış, bu kez 13 bin yıllık buluntuları, taa Direkli denilir bir mağaradan çıkarıp, buraya getirmişler. 
Direkli; Kahramanmaraş Tekir Kasabası,Döngel Köyü’nde bulunan, Yontma Taş Devri’ne kadar uzanmış bir mağara. Arkeologlar Döngel’e gitmiş ama dönüp gelmemişler ve hala süren bir arkeolojik kazı başlatmışlar. Emeklerinin karşılığını da almışlar. Dünyanın bilinen en eski ana tanrıça heykelini orada bulmuşlar. 
Heykel dediysek Mikelanj’ın Davut’u gibi, koca bir şey zannetmeyin ama...  Ufacık, sadece 2,6 cm. boyunda bir şey. 

Mağaradaki Sanal Dünya

Demek ki sadece en eski değil, aynı zamanda en küçük... Ama müzeyi kurgulayanlar usta... O küçücük  objeyi 3 boyutlu bir simulasyonla öyle bir sunmuşlar ki, sizin için yeni bir yolculuk başlıyor, üstelik bu defa daha da eskiye, Taş Devri’ne gidiyorsunuz.
Bir mağaraya giriyorsunuz. Bakıyorsunuz ki içeride iki insan dolaşıyor, önlerinde yanan ateşin ışığı mağara duvarında gölge oluşturduğuna göre, gerçektir diye düşünüyorsunuz. Haliyle elinizi uzatıyorsunuz ama nafile... Eliniz adamın içinden geçip gidiyor. Bu arada ana tanrıçayı diğer buluntularla birlikte hem gerçek boyutunda, hem de koca bir sanal görüntüsü ile birlikte görme şansını yakalıyorsunuz. 

Müzenin Müzleri

İşte böyle bir gerçeklik müzedeki mağara. Geçmişin böylesine canlandırılması çok önemli. Çünkü...
Müze kelimesi ingilizce Museum’dan gelir. Yani Müzler’in Evi... “Müz” ise sanatta ilham perisine verilen addır. 9 adettir. Kısacası ilham perileri müzelerde yaşarlar. Ama müze olması için tasarlanmış olanlarda, sadece sergileme alanı olanlarda değil. 
 

Geçmişten Alınan Ders

Gençler müzeleri gezerken, geçmişe dönebilmeli, o dönemin insanını anlayabilmeli. Anladıktan sonra da kendine göre bir yorum yapabilmeli. Geçmişten ders almak denilen şey ancak böyle mümkün. Yani müze, müzlerini insanlarla buluşturabiliyorsa müzedir. Yoksa sadece teşhir salonu...
Bu yüzden Kahramanmaraş’dakine tam bir müze notu verebiliriz.

Koca Filin Dünyası

“Aooovvv”...
Eyvah daldık... Dostumuz Koca Fil “Daha gezecek çok salon var” diye uyarıyor bakın!
Rehbere gerek yok dedik ya, zaten yol bizi  Domuztepe Höyük Salonu’na götürüyor... Yine simulasyonlar.... Yine canlandırmalar... MÖ 7000 yılına kadar uzanan yaşamı, dönemin eviyle, mezarlığı ile görüp, diğer salonlara geçiyorsunuz. Geç Hitit Eserleri Salonu, Mozaik Salonu, Taş Eserler Salonu derken, dostumun sesini yeniden duyuyorsunuz. 
“Aooovvv”... 
Bu sesi bir kez daha duyarsanız eğer... Geziniz şimdilik bitmiş. Koca Fil sizi uğurluyor demektir. Ama  dostum sizden bir  de ricada bulunmaktadır:
“Ne olur! Böyle güzel bir müzeyi, eşinize, dostunuza anlatın. Anlatın ki, küçük müze deyip bir kenara koymasınlar. Zeugma kadar zevk alacaklarını bilsinler, Maraş’a gelip, gezsinler ”. 
 

Kutu;

Hititler Döneminde de Maraş'ta Dondurma Var mıydı?

Kahramanmaraş Müzesi’ndeki taş eserler üzerinde, ellerinde dondurma külahına benzer bir şeyler tutan insan figürleri görülüyor. Belki asa gibi bir şeydiler, belki de dondurma... Ama başka yerlerdeki Hitit eserlerinde aynı şekil yok da, niye dondurma memleketinde çıkan Hitit eserlerinde var diye düşünmeden edemedim.
 

Kutu2

Teşekkür

Bizim halk olarak, böylesine güzel eserlerle buluşmamızı sağlayan insanlara teşekkür etmemiz lazım. Teşekkür edelim ki, daha iyisini yapmak için heyecan duysunlar. Araştırdım, müze oluşturulurken Adana Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ve tabiki onun bağlı olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı çok emek vermiş. Bir de gizli kahraman var. Zülfikar Tümer... Siz onu Tarihi Kız Lisesi Binası, Atatürk Evi, Yeşiloba Müzesi, Kozan Kalesi, Anavarza Zafer Kapısı ve Yumurtalık antikkent restorasyonu gibi işlerinden tanımış olabilirsiniz. Kahramanmaraş Müzesi’nin  müteahhiti de işte o. Hepinize teşekkürler.
 



Sayı 23 (Kasım - Aralık 2014)

Bu yazı 5247 defa okundu.