Dünyadan Adana’ya Kubbeler Tarihi

 “Bu gök kubbede baki kalan bir hoş seda imiş…”

İnsanoğlu yaşamı sırasında içinde yaşadığımız evreni bir küre şeklinde düşünüp, göğü de üzerimizi örten bir yarım küre olarak algılamış hep…selimiye Evreni anlamaya çalışmak için gösterdiği her çabada karşısına “Yaradan, Tanrı, Allah” olgusu çıkması nedeniyle de, Tanrı Evi olarak yaptıkları tapınakları göğe benzer bir yarımküre ile kapatmayı gelenek haline getirmişler. Evreni çağrıştıran tapınakların (tanrının evi) göğe benzetilen çatısına da “kubbe” ismi verilmiş.

 

Yanlış bir kanıyla kubbe diye tarif edilen tapınak örtüleri İslâm hatta Türk kökenli zannedilir. Hâlbuki tüm binayı örten görkemli kubbe geleneğinin Türklere, hatta İslâm’a Mimar Koca Sinan’la girdiğini biliyoruz. Sinan da zannederim kubbeyi Ayasofya ile tanımış ve kendisinin baş eseri olan Selimiye’yi Ayasofya’dan öğrendikleri ile yapmış. Ayrıca Ayasofya’nın günümüze kadar gelmesini sağlayan restorasyonları da yapmış ama bundan daha sonra bahsedeceğiz.

 

Kubbelerin Babası

Konumuz “Dünyadan Adana’ya Kubbeler” olduğuna göre; günümüze kadar gelebilmiş en eski kubbeye, Roma’daki Panteon’un (Pagan tapınağı) kubbesine, dikkatinizi çekerek başlamak isterim. Zannederim Panteon’dan önce de görkemli yapıların üstünün örtülmesi için kubbeler kullanılmıştır, örneğin Süleyman Tapınağı ama bugüne kadar gelebilmiş olanların başında Panteon geldiği için kubbelerin babası, daha doğru deyimle anası Panteon’dur denilebilir.

 

Panteon, Paganizmin -kısaca çok tanrıcılık diyebiliriz- başşehri Roma’da yapılmış. Belki de sadece efsanede kalmış Süleyman Tapınağı’ndan sonra, dünyanın en görkemli ibadet yerlerinden biri. Bu güne kadar yıkılmadan gelebilmesinin sırrı ise Hıristiyanlıktan sonra kilise olarak kullanılmaya başlanmasında saklı. (Santa Maria Rotunda Katedrali)

 

Günümüzde herkes tarafından parmakla gösterilen kubbelere sahip tüm mimarî eserler hiç tartışmaya yer vermeden Roma Panteonu’ndanayasofya_01 esinlenerek yapılmıştır. Bunun için bir sıra oluşturursak eğer İstanbul’un Ayasofya’sı, Floransa’nın Santa Maria Del Fiore’si, Edirne’nin Selimiye’si, yine İstanbul’un Sultan Ahmet’i ve tevazu göstermeyelim Adana’nın Merkez Sabancı Camisi devreye girer ve Roma’dan Adana’ya bir yol oluşur.

 

Kubbeler Tarihi Başlıyor… Panteon…

Kubbeler tarihi hiç tartışmasız Adana’daki Taşköprü’yü de yaptıran, önemli Roma İmparatoru Hadrianus’un MS 118 ve 128 tarihleri arasında yaptırdığı Panteon ile başlar. Romanın çok ziyaret edilen alanlarından birinde olan Panteon’un içerisine giren herkesin bu iddiaya hemen katılacağına eminim. 43,2 metre çapındaki, 43,5 metre yüksekliğindeki bu kubbe 2000 yıl önce, şaşırtıcı biçimde hiçbir direğe ihtiyaç kalmadan inşa edilmiştir. (Tam 13 yüzyıl bu kubbe dünyanın en büyük kubbesi özelliğini korumuştur). Bu yapıya giren insanlar gök gibi havada duran kubbeyi görünce doğaüstü güçleri anmadan edemezler. Hatta eski çağlarda Panteon bu yüzden “Şeytanlar Evi” olarak anılmıştır. Kubbenin diğer tüm kubbelerden başka bir farkı ise tepesinde Oculus adı verilen geniş bir delik olmasıdır. Bu delik ilk yıllarda bir güneş tapınağı olarak yapılan binanın güneş ile olan ilgisini oluşturmuşsa da, daha sonraki yıllarda önemli astronomik araştırmaların yapılmasına yol vermiştir. Benim tapınağı ziyaret ettiğim zaman dışarıda çok şiddetli bir yağmur yağmasına rağmen bu geniş tepe deliğinden gelen yağmurun hiçbir şeyi ıslatmadan hazırlanmış oluklardan akıp gitmesi de bana şaşırtıcı gelmişti.

 

Konumuzla direk ilgili olmasa da, Panteon’u ziyaret ettiğinizde ünlü rönesans sanatçısı Rafael’in mezarının da orada olduğunu bilmenizi isterim.

 

En Büyük İç Mekan… Ayasofya…

“Bilgeler Yurdu” anlamına gelen Ayasofya 532-537 yılları arasında Adana - Misis Köprüsü’nü de yaptırdığı söylenen Jüstinyen tarafından, İsidoros ve Anthemius isimli mimarlara yaptırılmıştır. Justinyen her ne kadar eser bittiğinde “Seni Yendim Süleyman” diye bağırarak, Süleyman Tapınağı’nı da geçerek en büyük mabedi yaptığını ifade etse de yaklaşık 31 metrelik çapa sahip kubbesi Panteon’dan küçük kalmıştır. Ancak yan kubbeleri nedeniyle Panteon’dan daha büyük bir alan kapatıldığı için, o zamanlarda dünyanın en büyük ibadethanesi ünvanını kazanmıştır. Ayrıca kubbenin yüksekliğinin 55 metre 60 santim olduğunu düşünürseniz, Panteon’dan daha yüksek bir yapı olmuştur. Ama konumuz kubbeler tarihi olduğuna göre hâlâ şampiyon Panteon… (Üstelik unutmayınız Ayasofya Kubbesi 8 fil ayak üzerine durur.)

 

Kilisenin kubbesini yapmak için müracaat edenlere bir yumurtayı mermerin üzerinde dikine durdurmalarını isterler.

 

Yumurtayı Dik Durduran Mimarın Kubbesi… Santa Maria Del Fiore…

Öykümüzde yolumuz Floransa’ya düşüyor artık. 19 Ağustos 1418 günü Floransa’da bir yarışma duyurusu yapılır. Rönesans’ın başlamasının yolunu açacak kadar aydınlanmış bu kentin ileri gelenleri, Panteon’un saltanatını yıkmaya karar vermiştir. Hem ondan daha büyük bir ibadethane, hem de dünyanın en büyük kubbesini yapmak peşindedirler.

Kilisenin kubbesini yapmak için müracaat edenlere bir yumurtayı mermerin üzerinde dikine durdurmalarını isterler. Filippo Brunelleschi yumurtayı mermere hızla vurarak, ucunu biraz ezip dik durdurur. Diğerleri “böylesini biz de yapardık” diye itiraz ederler. O ise “Tabiîki, kubbeyi nasıl yapacağımın planlarını da görürseniz, kubbeyi de yapabilirsiniz” diye alay eder onlarla. Uzun sözün kısası Santa Maria del Fiore yani “Çiçekler Azizesi Katedrali”nin kubbesini yapma işi, yapı ustalarına ilk kez mimar dedirten Brunelleschi’e verilir.

Bu katedralin kubbesi için kitaplar yazılmıştır. Ama bizim yerimiz dar… Uzun sözün kısası Filippo Panteon’u inceleyerek, aynı onun gibi üzerinde duracak sütunlara gerek duymadan, üstelik kubbeyi yaparken bile aşağıda yapılan törenleri engellememek için iskele bile kurmadan, Panteon’dan bir fırt daha büyük (44 metre çapında) bir kubbe yapar. Bu kubbe hâlâ dünyanın en büyük kubbesi ünvanına sahiptir.

Kubbenin başka bir özelliği ise tepesindeki küçük bir delik vasıtasıyla koca katedralin bir güneş saati haline getirilmesidir. Ünlü matematikçiAyasofya2 Toscanelli bu delik vasıtasıyla bugün kullandığımız Gregoryan Takvimi’ni yapmıştır.

 

Koca Sinan ve Selimiye

Brunelleschi kadar önemli hatta ondan daha yetkin Mimar Sinan, O’nun Panteon’dan öğrendiğini, Ayasofya’yı inceleyerek kazandı. Sinan’ın; daha önce defalarca çöken Ayasofya’nın kubbesini yeniden kuvvetlendirdiği ve kubbenin bir daha yıkılmadığı biliniyor. Arkasından da bazılarına göre 80, bazılarına göre 90 yaşındayken “En güzel eserim” dediği Selimiye’yi yaptı. Tabiîki bunun için Ayasofya’dan ilham aldı.

Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camisi’nin 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında tek bir kubbe ile örtülmesi ve bunun bir kasnak ile yükseltilerek göğe doğru yükseliyor izlenimi yaratılması bir devrimdi. Bu devrim Selimiye’yi de Koca Sinan’ı da tarihe yazdı.

 

Ve Adana… Merkez Sabancı Cami…

Selimiye’den sonra artık kubbe tarihinin referans ismi Mimar Sinan’dır. Brunelleschi’nin eli artık ondadır. Mimarî tarihine Osmanlı Cami Mimarisi bir ekol olmuştur. Artık mimarlar Selimiye veya Sinan’ı takip etmektedir. Sultan Ahmet Camisi buna önemli bir örnek. Ve tabiîki Adana Merkez Sabancı Camisi de… 32 metre çapında, 54 metre yükseklikteki kubbesi ile Merkez Sabancı, bir çok eleştirilere maruz kalmasına rağmen, tartışmasız Kubbeler Tarihi’ndeki yerini alacaktır. Eleştirilere gelince… Bilmenizi isterim ki eleştiri ve suçlamalara en çok maruz kalan kişilerden biri Brunelleschi, diğeri de Sinan olmuştur. Brunelleschi başaramadı diye hapis bile yatmıştır. Sinan ise ömrünün son günlerinde yolsuzluk yaptı iddialarıyla üzülmüştür.

Ama tarih onları hak ettikleri yere koymayı becermiştir.




Sayı 8 (Mayıs - Haziran 2012)

Bu yazı 6540 defa okundu.