Dünya Tarihini Değiştiren Kadın

 

 
 
Artık Anadolu’nun Bilinen En Eski
Uygarlığı Yunan Değil, Hitit’tir
 
Dünyanın tarihini değiştirmek sözü çok
iddialı bir söz. Ama gerçekten Prof. Dr. Halet Çambel’in Adana’da yapmış
olduğu  çalışmalarla dünya tarihinde
köklü değişiklikler yaptığını biliyoruz.
Biliyorsunuz dünya tarihinde Mısır ve
Mezopotamya ile birlikte en önemli bölge Anadolu. Yapılan araştırmaların
eksikliğinden olsa gerek 1950’li yıllara kadar Anadolu’nun en eski uygarlığı
olarak Helenler, yani günümüz Yunan halkının ataları gösterilmiş.
Avrupalı’ların dünya tarihini Avrupalılaştırmak çabası da, Yunanlılara torpil
geçilmesinde etkili olmuş olabilir. Halbuki Helen Uygarlığı’nın dünyadaki
varlığı 2500 yıllık bir geçmişe sahip. 
Ya ondan öncesi?
 
Ya Ondan Öncesi?
Ondan öncesini 1950 yılına kadar bilenler
vardı ama kanıtlayamıyorlardı. Atatürk’ün 
14 Mart 1923 tarihli  Adana
ziyaretinde, Hatay’ın kurtarılmasını kastederek ; “Kırk asırlık Türk yurdu
düşman işgalinde kalamaz.” demesi de bu geçmişe işaret etmesinden başka bir şey
değildir. 40 asırlık yani 4000 yıllık bir geçmişten bahsediyor Atatürk. Helen
Uygarlığı’ndan 1500,  Alpaslan’ın Anadolu’ya
gelmesinden ise 3000 yıl daha eski bir zaman bu.
Atatürk ve onun gibi düşünenler 4000 yıllık
bu geçmişin yoğun olduğu yerleri de tahmin ediyorlardı zannederim. Biri
Çorum’un Boğazköy kazası, diğeri ise Adana ve yöresi. Ben böyle bir
tahmini,  Atatürk’ün bizzat Boğazköy’de
arkeolojik kazı yapılmasını istemesinden ve 40 asırlık geçmişe götürdüğü
bölgede (Adana- Hatay-Mersin) yaşayan halkın bir kısmına “Eti Türk’ü” ismini
vermesinden yapıyorum.(*)
 
 
Halet Aradığını Adana’da Buluyor
 
Dünya Tarihini Değiştiren
Güzel Kız
Eti... Yani Hitit... İkisi de aynı anlama
geliyor. Birçoğunuz bu isimi ülkemizin madenlerini işletmek üzere Atatürk’ün
emriyle kurulan Etibank’tan anımsayacaksınız. İsterseniz yazımıza burada bir
virgül koyup, ufak tefek, kumral bir genç kıza dönelim. Zaten yazımızın
kahramanı da bu güzel kız; yahut “dünya tarihini değiştiren kadın” diyebiliriz.
Halet Çambel 1916 yılında Almanya’da doğmuş.
Almanya’da doğmuş, çünkü babası Hasan Cemil Bey Berlin büyükelçisi. İlkokulu da
orada okuduktan sonra yurda dönmüşler. Orta ve lise İstanbul’da bitince kızımız
Paris’e Sorbonne’a arkeoloji okumaya gitmiş.
Şimdi niye arkeoloji diye sorabilirsiniz?
Kesin bir şey söylemek mümkün değil ama o yıllarda babasının Türk Tarih
Kurumu’nun başına getirilmesi ve Atatürk’ün isteğiyle bu kurumun Boğazköy’de arkeolojik
kazılara başlaması Halet’i etkilemiş olabilir diye düşünüyorum.
 
İki Dilli Kitabe
Nitekim kızımız okul bitince Boğazköy
kazılarında görev alıyor. Burada Hititlere yani Etilere ait çok sayıda
buluntuya rastlıyorlar. Birçok da kitabeye… Hepsi bu buluntuların Helenlerden
çok öncesi bir uygarlığa ait olduğunu tahmin ediyor ama ne çare kitabelerdeki
alfabeyi çözemiyorlar bir türlü.
Bu alfabenin çözülebilmesi için biri bilinen
bir dille, diğeri de Hitit dilinde yazılmış iki dilli (bilim insanları buna bilingual
diyor) bir kitabe bulmaya ihtiyaçları var. Ama binlerce buluntu çıkan
Boğazköy’de bu iki dilli eser maalesef bulunamıyor. Sözün kısası Yunanlılar
hala kral.
 
Ordinaryus Ve Güzel Kız Elele
Öykümüzün arasına burada bir ordinaryüs
giriyor. Ordinaryüs Profesör Doktor Bossert… Hitlerin Yahudi diye Almanya’dan
kovduğu, Türkiye’nin sahip çıktığı önemli bir arkeolog. İstanbul
Üniversitesi’nde görev yapıyor. Onun da en önemli arzusu herkesin aradığı iki
dilli yazıtı bulmak. Ayrıca madem bu kitabe Boğazköy’de bulunamadı, öyleyse
başka yerlerde aramak lazım diyerek, Adana- Kayseri bölgesini araştırıyor. Bu
yüzden o sıralar doçent olmuş Halet’e de asistanlık teklif ediyor. Yıl 1946...
Böylece öykünün içine Bossert ile birlikte Adana da girmekte. Madem Adana  öykünün içine girdi, biz de bir yol kentimize
dönelim.
 
Suriyeli Çerçi, Bir Çoban Ve
Ekrem Kuşçu
Bir zamanlar Suriyeli bir çerçi varmış.
Adana’nın Kadirli Kazası civarındaki köyleri dolaşır alışveriş yaparmış. O
zamanlar takas önemli bir alışveriş aracı. Köylüde para ne gezer yoksa. Bu
kurnaz Suriyeli sattığı mallar karşılığında köylünün ürettiğini aldığı gibi,
tarihi buluntulara da epeyce cıncık-boncuk verirmiş.
Kadirli’nin Karatepe denilen, saflığı ile
tanınmış köyünde de (Karatepeli fıkralarını hatırlayınız)(**) Ekrem Kuşçu
namında emekli olup köye yerleşmiş bir öğretmen varmış. Öykümüzün içine bir de
Ceyhan Nehri’nin kenarında keçilerini otlatan çobanı koyduk mu iş tamam. Bu
çoban koyunlarını otlattığı yerde aslan başı şeklinde bir taş parçasına
rastlamış. Acaba Suriyeli buna kaç sıra boncuk verir diye merakından konuyu
Ekrem öğretmene açmış. Ekrem öğretmen de bu taşı görünce önemli olabileceğini
düşünerek Adana Müzesi’ne haber vermiş. Onlar da Bossert’e... Böylece Adana
dünya tarihindeki yerini almaya aday olmuş. Halet Çambel’in Adana macerası da
böylece başlamış.
 
Toroslar’da Bir Kraliçe
Ben Halet Çambel ile ilk kez 2004 yılında
tanıştım. Eski zaman, belki de 2005 olabilir. “Toroslar’da Bir Kraliçe”; Halet
Çambel belgeseli çekiliyordu, ben de hocanın fotoğraflarını çekecektim.
Karatepe’deki kazı evinin küçük salonunda şöminenin başında sohbet ettik.
Sevgili eşi Nail Çakırhan da (***) yanındaydı, duvarda ise önemli seramik
sanatçımız Füreya’ya ait iki parça seramik bulunuyordu. Hatırladığım kadarıyla
o günleri şöyle anlattı:
“Bossert aslan başlı taşı çıkarıp üzerindeki
yazıları görünce çok heyecanlandı. Acaba ömrünü vakfettiği iki dilli yazıt
burada mıydı?.. Ve bizler kazıya başladık. O yıllar Karatepe kuş uçmaz kervan
geçmez bir yer. Tam bir yoklar yeri. Öncelikle okul yok, okuyabilen yok, para
yok, pul yok... Kazıda köylüleri kullanıyoruz. Nail de köyde bir barakayı okul
yaptı, çocuklara okuma yazma ve matematik öğretti. Neredeyse ellerimizle
kazıyoruz. Bu arada Bossert de yurduna dönünce kazı başkanlığı bana kaldı.”
 
 
Zeliha Berksoy Şarkı Söylesin, Biz Bedava
Çalışalım
 
Neredeyse Elimizle Kazıyoruz
“Para pul yok dedim ya… Sadece köylüde değil
bizde de yok. Kazı için ayrılan ödenekler yeterli değil. Yani ellerimizle
kazıyorduk tabiri tam yerine oturuyor. Kazıda kullandığımız köylüler bize para
gelirse bir şeyler alıyor yoksa bedava çalışıyor. Bazen de bir şarkı ile
ödeşiyoruz.”
“Emek şarkı ile nasıl ödenilir?”
şeklindeki  kafa karışıklığımı hocaya
sorduğumda hatırladığım kadarıyla şöyle cevaplamıştı:
“Biz Nail ile buraya yerleşince tanıdığımız
olan birçok sanatçı da bizi ziyarete geldi. Kimisi farklı bir yerde tatil için,
idare ile arası bozuk olanlar da bir müddet ortadan kaybolmak için. Ruhi Su,
Füreya (Böylelikle şöminenin başındaki seramiklerin sırrını öğrenmiştim.),Aşık
Veysel, Pertev Naili Boratav, Semiha 
Berksoy ve kızı Zeliha Berksoy(önemli opera sanatçıları). Zeliha öyle
güzel şarkılar söylerdi ki, köylüler Zeliha bize şarkı söylesin biz bedava
çalışalım teklifinde bulunurlardı.”
 
Ve Tarihçiler Dünya Tarihini
Yeniden Yazdılar
Uzun sözün kısası bu özverili çalışmalar
sonucu Karatepe’de bulunan hem Fenike hem de Hitit dilinde yazılmış yazıt
okundu. Geç dönem Hitit krallarından “Ben Adania’nın kralıyım” diye yazan
Asitawanda’nın nutkuydu bu. Hem Hitit alfabesi ile hem de Fenike alfabesi ile
yazılmıştı. Fenike alfabesi bilindiği için, bu yazıt kullanılarak Hitit
alfabesi de çözüldü. Hitit alfabesi çözülünce Boğazköy’deki çıkan kitabelerin
hepsi okundu ve anlaşıldı ki Boğazköy’deki antik kent Hititlilerin başkenti
Hattuşaş’tır. Ve yine anlaşıldı ki Hititler tam 4 bin yıl önce yani
Yunanlılardan 1500 yıl evvel Anadolu’da Mısırla aşık atacak kadar büyük bir
uygarlık kurmuşlar. Hatta onlardan önce de Hatti diye bir uygarlık varmış. Yani
Avrupa’nın, dünya uygarlığının beşiği Anadolu’nun tarihi Yunanlılar ile başlar
tezi bir yanlıştan başka bir şey değilmiş. Ve tarihçiler oturdular dünya
tarihini yeniden yazdılar. Halet Çambel ise; 100 yaşına yaklaşmasına rağmen,
hala yaşamının bir kısmını bıyık altından tüm dünya tarihçilerine gülerek
Karatepe’deki kazı odasında geçirmeye devam ediyor.

 




Sayı 7 (Mart - Nisan 2012)

Bu yazı 10934 defa okundu.