Dayak Yemeyi Göze Alarak Yazıyorum; Yaşasın HES'ler...

Anlamıyorum ve hiç bir zaman anlamadım… Niçin HES, yani hidroelektrik santrallerine karşı çıkılıyor?
Biliyorsunuz ki  hidroelektrik santralleri diye; suyun akışından dolayı oluşan enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren teknik mekanizmaya diyoruz.
Ve bu mekanizmaya maalesef daha çok entelektüel , çevreci, okumuş insanlardan oluşan bir kesim karşı çıkıyor. 
“Kahrolsun HES’ler” artık ağızlardan düşmeyen bir slogan...
Hatta bazıları daha ideolojik takılarak , işi “Faşist HES’ler “ demeye kadar vardırıyor.

“Faşo HES”

“Galleş HES”

 
Yaşamım boyunca kötü yapılmış her şeye karşı çıktım ama, HES’lere karşı çıkmayı bir türlü anlayamadım gitti…
Durun hemen itiraz etmeyin!
Neyi anlayamadığımı anlatacağım hemen…
 

Enerji Ülke İçin Gerekli

Bir ülkenin gelişmesi, hatta bırakın gelişmeyi yaşaması için enerjiye ihtiyacı olduğu kesin. Artık günümüzde enerjisiz bir yaşam düşünülemez…
Yine bir ülkenin enerjisini elde edebileceği kaynaklar bellidir. Bunları sıralarsak;
Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlar…
Kısaca RES diyebileceğimiz rüzgar enerjisi…
Güneş ısısından elde edilebilen solar enerji…
Daha çok kömür kullanan termik  santraller…
Ve nükleer santraller…
Bir de HES’ler var… Yani hidroelektrik santraller… 
Bizim ülkemiz enerjisinin çoğunu fosil yakıtlar sınıfından petrolle sağlıyor. Ama gelin görün ki; maalesef ülkemizde çıkmayan bu yakıtı temin etmek için bütçemizin çok büyük bir kısmını dış ülkelere veriyoruz. Ayrıca devlet çok bağımlı olduğumuz bu yakıt üzerinden inanılmaz vergiler toplayarak yaşam standardımızı olumsuz etkiliyor.
Çevreci olduklarını düşünen dostlarım da kabul ederler ki, çıkardığı  karbon ağırlıklı atıklar nedeniyle de petrol ürünleri doğaya çok zararlılar…
 

Kana Dönen Alın Teri

Termik santraller ise hem kömür yakmaları nedeniyle çevreyi (havayı) kirletiyorlar, hem de yakınına kuruldukları suyun sıcaklığını artırarak iklimi değiştiriyorlar… Ayrıca kömür madenlerinde  köle gibi çalıştırılan işçilerin akıttığı alın teri artık kana dönmüş durumda…

 
Güneş enerjisi bir çözüm… Ve muhakkak yararlanılmalı… Ancak bugün  bu teknolojinin geldiği teknolojik nokta bir ülkenin enerji ihtiyacını karşılayabilir mi? Daha somut konuşursak Türkiye bugün için güneş enerjisi ile  enerji açığını kapatabilecek durumda mı? 
Aslında biz Adanalılar bu enerjiyi sonuna kadar kullanıyoruz. İnanmayanlar  evlerinin damına  çıkar bakar. Veya Adana’yı tepeden seyreder. Damlarda görülen o çirkin görüntüler  güneş enerjisi elde edilen aygıtların görüntüsüdür. Üzgünüm ki bir çok ev de bu aygıtları artık rantabl olmadıkları için kullanmamaktadır.

 

Güneş Tarlaları

Ben  Çin’de, dev güneş enerji santralleri, Almanya’da güneş tarlaları da gördüm… Bir hidroelektrik santralinden fazla yer kaplamış cam tarlalarıydı bunlar. Gönül ister ki bu cam tarlaları fazla yer kaplayıp, damlarımız gibi kirlilik yaratmadan tüm ülkeye yetecek enerjiyi oluştursunlar. Bugünkü teknolojiyle bu söylediğim mümkün mü sizce?


 

Rüzgar Ters Eserse

Rüzgara gelince… Son günlerde onların da aleyhinde kampanyalar başladı biliyorsunuz. RES’ler için çok fazla ağaç kesiliyor diye… Üstelik onlar için kesilen ağaçlar yeniden çoğalamıyor. Rüzgarları nedeniyle çevresinde yarattığı iklim değişiklikleri de çevreyi olumsuz etkileyebiliyor. Rüzgarlı alanlar daha çok kuşların uçma alanı olduğu için, onların ölümlerine yol açıyor. Ve biliniyor ki harcanan ile alınan arasındaki oran açısından en verimsiz enerji  üretim alanı… “Hadi rüzgar ters eserse, ne olacak?” korkusu da cabası... 
Çok yakın zamanda Çeşme Karlıktepe ve Çanakkale Erenköy’de yapılan RES protestolarını unutmayalım...





 

Maazallah Nükleerler

Bir de nükleer santraller var… Bu isimi bile andığınızda yanına hemen “maazallah” kelimesini de kullanmalısınız. 
“Maazallah nükleer santraller var!”
Bir takım çevreler en ucuz enerji bu deyip duruyor. Güya tehlikesi de yokmuş… Ama öteye gitmemize gerek yok, daha geçen yıllarda teknoloji devi Japonya’daki kaza bile “maazallah” kelimesinin anlamını yerine koyuyor. Bir de Çernobil gibi eski teknoloji gelecekse “Allah korusun” demekten başka çaremiz yok.

 

Bilim ve Hes Yanyana Gelirse!

Son olarak da HES’lerden bahsedeceğim…
Hidroelektrik santralleri  akan suyun önünün  uygun bir alanda kesilerek, bir tribünün içinden geçirilmesi sonucu, kinetik enerjinin ,elektrik enerjisine dönüşmesini sağlıyor.
Su miktarında bir kaybolma yok…
Suya onu kirletecek bir kimyasal atılmıyor...
Santralin arkasında biriken su bir göl haline gelip, mesire yeri olarak kullanılabiliyor...
Oluşan su havzası başta bitkiler ve kuşlar olmak üzere canlılar için yeni bir yaşam ortamı yaratıyor...
Ayrıca bu biriken sudan  orman yangınları sırasında su deposu olarak yararlanılıyor...
Savaş zamanlarında ise bu göletler yedek su ihtiyacını karşılayan depolar haline gelecek... 
Ayrıca bir çok gölet  tarımsal sulama için de kullanılabiliyor...
 

Zararları Yok mu Peki?

“Kahrolsun HES’ler” diyen arkadaşlarım, suyun yatağının değiştirilmesi nedeniyle doğanın  bozulduğundan şikayetçi… 
Bazı  çevreci dostlarım da inşaat için çok sayıda ağacın telef edildiğini söylüyor... Bir de birtakım HES’lerin ürettiği elektriğin, yok ettiklerini karşılamayacak kadar az olduğu yerlere kurulduğuna işaret ediliyor...
Hepsi de çoğu kez doğru söylüyor.
Gerçekten de bazı suların önüne yapılan santraller ekonomik olarak verimli değiller… Hatta bazıları sadece bazı müteahhitleri kazandırmak için yapılmış. Öyleyse bunlara karşı çıkalım! HES’lere değil...
Bazı projeler ise, suyu bir yerde toplayıp, enerjiyi elde ettikten sonra ,yeniden yatağına salıvermek varken, müteahhitlik hizmetleri ucuz diye başka yerlerden geçirilmiş. Buna da karşı çıkmalıyız! Ama HES’lere değil...
Tabi ki inşaat sırasında ağaç da kesilebiliyor. Ama orada oluşan su havzası nedeniyle, insan isterse  o ağaçların yüz, hatta bin mislini  bölgede yeniden üretebilir.
Buna iyi bir örnek olarak da Adana Seyhan Hidroelektrik Santrali’nin 60 yıl önceki ve şimdiki halini verebilirim. Fotoğraflar işte burada…

Adana-Seyhan Barajı yapıldığı sırada, Hidroelektrik santrali civarındaki flora...

Aynı yerin günümüzdeki florası... Şuan burası şehir içinde bir kuş koruma alanıdır...
 

Su Akar Türk Bakar!

Yani hidroelektrik santralleri bilime uygun yapıldıkları sürece en verimli, doğaya en uygun, su rejimimiz nedeniyle ülkemizin en çok yararlanabileceği bir enerji üretim biçimidir. Bizde su boldur, bunu enerjiye dönüştürmemek ise aptallıktır. Bu durum  yarın ülkemizde petrol çıkarsa, petrol doğayı kirletiyor diye çıkartılmasına karşı çıkmak gibi bir şeydir.
Hemen itirazların olacağını bilerek söylüyorum; 
Eğer bir HES bilime ters, verimli olmayan ve zararlı bir şekilde yapılıyorsa karşı çıkalım. Ama bunun karşılığı olan slogan “Kahrolsun HES’ler” olamaz. “Kahrolsun doğa ve insanlık düşmanları” olabilir. 
Bu slogan damlarımızı kirleten güneş enerjilerini de,  yaptığı ağaç katliamına değmeyecek rüzgar enerjilerini de, tabi ki termik  ve nükleer santralleri de kapsamalıdır.
Bilime uygun yapılmış HES’ler ise; bence ülkemiz için en uygun enerji üretim biçimidir.
 

Son Söz; 

Peki “Kahrolsun HES’ler” diyerek, suya dayalı enerji üretim biçimine karşı durmak, karşımıza hangi alternatifi çıkarır? 
Petrol pahalı, kömür tehlikeli, güneş ve rüzgar ise ülkeye yetmeyecek kadar yetersiz olduğu için Nükleer Santralleri!...
Yani demem odur ki, “Kahrolsun HES’ler” sloganının arkasında nükleer santral lobileri olabilir.
İşte şimdi beni dövebilirsiniz!...  
Yaşasın HES’ler… 
Ama dövmeden önce bir kez daha sesime kulak verin lütfen...
Kahrolsun bilim dışı uygulamalar… Kahrolsun nükleer lobileri...
 
 



Sayı 24 (Ocak - Şubat 2015)

Bu yazı 5005 defa okundu.