Sorumluluk Nedir ?

Sorumluluk ve Bilinç Kavramları Üzerine…

Sorumluluk insan olmak adına en genel ve en kesin yükümlenmedir. Böylece sorumluluk bizi doğrudan ödev ahlakına bağlar. O bir amacı gerçekleştirme yükümlülüğü  olduğu kadar bir olumsuzu giderme yükümlülüğüdür. O bir yükümlülüktür, güdümlülük değildir. Sorumluluk her zaman benimsemeyi, bir üstlenmeyi gerektirir. Sorumlu davranış istemli davranıştır, güdümlenme ise bir dış erkin belirleyiciliğini gerektirir.

Sorumluluk yerine getirebilmenin baş koşulu özgür bir bilince ve özerk bir yaşam ortamına kavuşmuş olmaktır. Özgürlükle içselleşen bağımsız insan etkinliği, özerklikte dışsal ya da toplumsal dayanağını bulur. Özerk bir ortamda değilsem özgür bilincim bağımsız edimini gerçekleştiremez ve de özgün ürün veremez.

Buna göre sorumluluk her şeyden önce bir bilinç sorunu ortaya koyar. Sorumluluk kavramının temelinde özgür bilinç ve o bilincin gerektirdiği özerk eylem bulunacaktır. Ancak özerk olan kişi sorumluluğunu yerine getirebilir ve özgür seçimler yapabilen kişi sorumlu olabilir. Sorumluluk için her şeyden önce yetkin, yetkin olmakla da  kendine egemen bir bilinç gereklidir.

Ahlak sorunu sıkı sıkıya bilgi sorununa bağlıdır. Her gerçek ahlaki edim bilinçle düzenlenmiştir. Gerçek anlamda ahlaklı kişiler bilinçli kişilerdir. Bilinçsizce benimsenmiş bir ahlak kuralı zorda kalındığında görmezden gelinebilecek bir yaşam formülüdür. 

Özerk olmayan bir birey yasal açıdan köle değilse bile bilinç açısından köledir. Başkasının kölesi kendi kendinin de kölesidir.

Ancak evrensel uzanımlı bir bilgi birikiminin belirleyiciliğinde davranabilen bir bilinç sorumlu bilinç olabilir. Sorumluluğumuzu belirleyen  buyurucu ne doğadan ne de başka  bir güçten gelir, hatta ne de usumuzun doğasından gelir. Usumuzun doğası yetkin bir sorumluluğu gerçekleştirebilecek bir yapıda değildir. Gerçek sorumluluk duygusu yetkin bir bilincin ürünü olabilir.  Yetkin bilinç güdümlenmeyen ama kendini güdümleyen bilinçtir. Bilinç özerk olmadan birey özerkliğini bir işe yaratamaz. Buna göre bilinçli bir tutsak dağlarda bağıra bağıra şarkı söyleyen bir başıbozuktan daha özerk olmasa da daha özgürdür.

VARLIK VE BİLİNÇ

İnsanlar hayvanlardan,  bilinçle, inançla ya da herhangi bir başka şeyle ayırt edilebilir. İnsanlar kendi geçim araçlarını üretmeye başlar başlamaz, kendilerini hayvanlardan ayırt etmeye başlıyorlar, bu onların fiziksel örgütlenmeleri sonucu olan bir ileri adımdır. İnsanlar kendi geçim araçlarını üretirken, dolaylı olarak, kendi maddi yaşamlarını da üretirler.

Demek ki ilk tarihsel eylem, bu gereksinmeleri karşılayacak araçların üretimi, maddi yaşamın kendisinin üretimidir ve bu binlerce yıl olduğu gibi, bu gün de salt insanlar yaşamlarını sürdürebilsinler diye gün be gün, saat be saat yerine getirilmesi gereken tarihsel bir eylem ve bütün tarihin temel koşuludur. Bu tarihsel ilişkileri  inceledikten sonradır ki, insanın “bilinci” de olduğunu görürüz. 

Bilinç kavramını biraz açalım: Metafizikte bilinç; insandan bağımsız bir güçtür ve insana verilmiştir. Ruhbilimde bilinç terimi; öznenin kendisini seziş ya da kendinin farkına varış anlamında kullanılır. Ama Eytişimsel özdekçi felsefeye göre bilinç; insanın düşüncesi, duygusu iradesi, karakteri heyecanı, anlağı, kanısı v.b. tüm anlıksal süreçlerin toplamıdır. Nesnel gerçekliğin insandaki yaratıcısıdır. Özdeksel olan insan beyninin bir özelliğidir. Bilinç toplumsal bir üründür ve dil ile sıkı sıkıya bağımlıdır. 

BİLİNÇ VE YABANCILAŞMA

En genel tanımıyla bilinç ben olma koşulunun doğrudan doğruya bilgisidir. Her bilinç kendisine özdeştir. Yani kendini kendi olarak sezer. İnsan için hiçbir şey bilinç kadar dolaysız değildir. O dünyayı bende açık eden ve beni dünya da var kılan bir etkinlik olarak öznelliğin nesnelliğe, ve nesnelliğin öznelliğe kavuştuğu yerdir. Bilinçliyim öyleyse varım ilkesi insan olmanın temel ilkesidir.

***Bilinç bir kavramlar ortamıdır, ama onda kavaramdan öte çok şey vardır; duyu izlenimleri, imgeler, fikirler, karmaşıklar, ilk örnekler, önyargılar, saplantılar…

En geniş anlamda bilinç tüm zihinsel ve duygusal olguların gerçekleştiği alandır. O olanın bir sonucu olduğu kadar olasının da kaynağıdır. Geçmişe göre sonuç, geleceğe göre başlangıçtır.

Her bilinç yerde ve zamanda evrenle sarılır, buna göre tarihsele katılır, tarihle bütünleşir, tarihte anlatımını bulur. Bilinç dediğimiz bu evrensel düzenek etkin ya da yönelgen özellikleriyle olduğu kadar koruyucu ya da saklayıcı özellikleriyle belirgindir. 

Anlıkla Bellek karşılıklı konumlarında bir nesne-özne ilişkisi ortaya koyar gibidirler. Bellek taşıyıcı, anlık görücüdür. Bellek içerik, anlık biçimdir. Anlık kendisinde herhangi bir şeyi taşımayan  bir etkinliktir. Bellek dolgun ve düzgün oluşuyla, anlık keskinliği ile belirgin olmak gerekir. Bilincin tarihselliği belleğin yapısında kendini gösterir. Bir başka deyişle bellek tarihselliğin ortamıdır. Oysa anlık tüm tarihsel koşullanmanın üstünde durur. Biz tarihi onda değil ama onunla kavrarız. Keskin bir anlık yetkin bir belleğin, yetkin bir bellek  keskin bir anlığın varlığına tanıklık eder. Anlık yetkinse bellek güçlüdür. Bellek güçlüyse anlık da yetkindir. Belleksiz bir bilinç boş bir bilinçtir. Boş bilinç de  olası olmayan şeydir, özüne aykırı bir gerçekliktir.

Sağlıklı bilinç oluşturma konusunda özenli olmak bir eğitimsel alışkanlığı, bir bilgiye yönelme tutarlılığını gerektirir. Bu yüzden gerçek eğitimciler kişilere bilgi vermekten çok onlara bilgi alma yatkınlığını kazandırmaya çalışırlar. Her zaman bir şeylerin yabancısı olan kişiler hiçbir zaman  dünyanın iyileşmez yabancısı olmayacaktır. Gerçek yabancılar bırakıldıkları dünyada kendilerini yabancı duymayacak kadar rahat olanlardır.



Sayı 19 ( Mart - Nisan 2014 )

Bu yazı 4528 defa okundu.