Selimiye'deki Kutsal Dünya

"Kalfalığımı İstanbul’daki Şehzade Camisi’nde icra ettim. Üstatlığımı ise Süleymaniye Camisi’nde tekmil ettim. Ama cümle makdurumu bu Selim Han Camisi’ne sarf edip, yed-i tülamı ayan ve beyan eyledim."
Mimar Sinan

Sohbetlerde konu mimarlıktan açıldıysa eğer, Mimar Sinan ve Selimiye’den dem vurulmadan geçilmez.

Büyük ustanın ustalık eserim dediği , Selimiye’nin hakkı verilir gibi olur ama niye büyük eser olduğu çok fazla tartışılmadığı için, eserin değerini tam bulduğu söylenemez.

Hatta bazen bu değer bilmemezlik nedeniyle kötü bir tabirle sidik yarıştırılmaya girildiği bile olur. Ondan 1 metre daha yüksek bir kubbe öne sürülerek veya yeni inşa edilecek bir camiyi bir kaç metrekare daha büyük yaparak bu yarış sufli bir hale bile sokulabilir.

Halbuki Selimiye’nin büyüklüğü devasalığından daha çok, mimari ruhundan, sanatsal estetiğinden gelir.
 


Selimiye'nin Ruhu; Işık

Ben o ruhu Edirne’ye son gittiğimde bir kez daha yaşadım. Bir saatte gezer çıkarım diye düşündüğüm caminin içerisinden günün sonunda ancak çıkabildim. Eserin tüm sırlarına ulaşabilmenin ancak içinde yaşamakla mümkün olabildiğini hissettim. Caminin içini sarmış olan o ruhla ibadet ettim. Sanki içimdeki kötü şeyler boşaldı ve yeniden iyi şeylerle doldu…

Selimiye’yi anlamak isteyen insanlarda eserin böylesine etkili olmasının nedeni bence içindeki ışık. Hepinizin de bildiği gibi ışık insanın ruhunu etkileyen sihirli bir özelliğe sahip. Güneş ışığı ile karşılaşan insanlar ruhen daha iyimser, bedenen daha atik, zihnen ise daha yaratıcı oluyorlar.

Karanlık ortamların insan üzerine sıkıcı bir etkisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Kötü şeyler aklımıza hep bu yüzden geceleri geliyor.



Göğe Yükseliş

Selimiye’nin içine girdiğinizde ışığın neredeyse dans ederek sizİ sardığını ve onunla birlikte havalanarak göğe doğru yükseldiğinizi hissediyorsunuz.

Tabi ki camide bu duyguyu oluşturan en önemli özellik kubbesi ile ilgili. Mimar Sinan’ın ustalık eserim demesinin nedeni de; bugüne kadar başka mekanlarda denediği kubbe tasarımlarını en gelişmiş seviyeye ulaştırmasından olsa gerek.

Mimaride polygonal çardaklı kubbe dedikleri bu uygulama ile içine girdiğinizde kubbe göğe doğru yükselirmiş veya havada asılı dururmuş hissini veriyor.

Çünkü diğer tüm camilerdekilerden farklı olarak, 31,5 metre çapındaki bu kubbe yanlarda başka kubbelerin üzerine oturtulmadan yükseltilmiş. Bu tarz; kubbeyi 8 tane fil ayak taşımasına ragmen, ayakların cami duvarlarına çok yakın olmasını ve içeride bütünlüklü, bölünmemiş geniş bir hacim yaratmasını sağlamış. Böylesine geniş bir hacim ise, insanda ferahlık ve yücelik duygusunun oluşmasına neden oluyor.

Kubbenin hemen yanındaki geniş pencerelerden gelen ışık, duvarlara açılmış pencerelerin ışığından da takviye alarak içerisine büyülü bir aydınlık sağlamış.

Aydınlık, yükseklik, büyüklük kavramları birleşince Allahın yücelik duygusunu hissetmemiz sağlanıveriyor.



Altın Oran; Estetik Uyum

Caminin mimari başarısının ikinci nedeni ise estetik uyumla ilgili… Estetik uyum kavramı subjektif bir şey zannedilse de, aslında insanın genetik formasyonuna girmiş ve matamatiksel olarak izah edilebilecek bir şey. Örneğin baktığımızda bacak/vucut oranının bozuk olduğu bir insanı hemen anlarız. Tabi ki bunun tersi de doğru.

İşte Selimiye’nin içine girdiğinizde ruhunuza güven ve huzur veren bu matematiksel estetiği (izah edemeseniz bile) hemen anlıyorsunuz.

Aslında bilimsel bir konu olan ve Selimiye’nin inşasında temel matematiksel düzen olan Altın Oran kavramını ve camideki uygulamasını burada anlatmayacağım. Ama usta güzelliğin ve sağlamlığın sembolü olan bu oranı kullandığını, zaten cami duvarlarında iki yere simetrik olarak yerleştirdiği bir işaretle anlatmış.


İç İçe Girmiş İki Üçgenin Sırrı

Altın oranlı açıya sahip, içiçe geçmiş iki üçgen şeklindeki bu işaret, caminin kuzeydeki kapısından girdiğinizdeki yan duvarlarda yer alıyor. Maalesef işaretlerden biri (bir çok çini pano gibi) yerinden sökülmüş. Başka bir maalesef de sağlamlık ve güzelliğin sembolü olan bu işaretin, Selimiye’nin inşasından 500 yıl sonra İsrail bayrağında kullanılması nedeniyle, siyonizmin simgesi haline getirilmiş olması.

Halbuki Koca Sinan, kendinden once de bir çok Selçuklu eserinde bulunan (Örneğin Antalya Bedesten, Adana Yağcami Kapısı) bu işareti Selimiye’nin garanti belgesi gib,i ana girişin hemen iki yanına koyuvermiş.



İç Bezemeler

Selimiye’deki güzelliğin bir başka nedeni de iç bezemelerindeki incelik ve ustalıkta gizli bence… Mermer mihraptaki göğe yükselirmiş hissi veren incelik, mimberin ahşabın güzelliğini ortaya çıkaran matematiksel oranı, duvar yazıları ve vitrayların ışık oyunları camide bir estetik yücelik duygusu oluşturuyor.

Ama özellikle Hünkar Mahfili bölmesinde zerafetin doruğuna ulaşan çiniler (bir kısmı yurt dışına kaçırılmış olsa da) camiye ayrı bir değer katıyor. Bunlar arasında bulunan meyva vermiş elma ağacı motifinin de ilk kez Selimiye’de kullanıldığından bahsetmeliyim.

Kısacası Selimiye’nin içine girdiğinizde yüceliğin gücüne teslim olma duygusu oluşuyor. İşte mimari uygulamalarla bu duygunun yaratılabilmiş olması nedeniyle de Selimiye’nin niye eşsiz bir eser olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Ustanın önünde saygıyla eğilirim.

 

Selimiye Hakkında Şaşırtıcı Bilgiler;

Ters Lalenin Sırrı

Mimar Sinan, Selimiye’nin muezzin mahfilinin doğudaki ayakların başındakine zorla görülebilecek kadar küçük bir ters lale figurü yapmış. Kimisi bu figure için caminin kubbe ağırlığı nedeniyle çökme miktarını gösteriyor diyor. Yani lalenin en alt noktası ile zemin arasındaki mesafe ölçülüyor ve binanın ne kadar çöktüğü gözleniyormuş. Belki doğrudur.

Bir efsaneye göre ise; caminin arsasında bir lale bahçesi varmış. Bahçenin sahibi kadın arsasını bir türlü vermemiş. Sinan onu zor ikna etmiş. Bu ters kadına olan kızgınlığını göstermek için de o küçücük ters laleyi oraya işlemiş.

Koca Sinan’nın kini de böylesine küçücük olur işte.


Sultan Selim Yaptırdığı Camide Namaz Kılamadı

Kanuni’nin yerine tahta geçen II. Selim (Sarı Selim) şiir yazan, adına bir divanı bulunan sanatçı ruhlu biri olduğu için hiç sefere çıkmamış. Ancak bir gün rüyasında Kıbrıs’ı fethedeceğini, eğer bu gerçekleşirse gaza parasıyla bir cami yaptırması gerektiğini görmüş. Kendisi şehzadeliği sırasında bu kentte görev yaptığı için de Selimiye Camisi’ni çok sevdiği Edirne’de yaptırmaya karar vermiş.

Ancak 1569-1575 yılları arasında inşa edilen camide, kendisi 1574 yılında öldüğü için namaz kılamamış.


Martıların Sırrı

Edirne bir deniz kenti olmamasına ragmen Selimiye’nin minareleri arasında martıların dolaştığını group şaşırabilirsiniz. Bu martılar ilk defa Sinan tarafından, yumurtaları harçta kullanılmak üzere Edirne’ye getirilmiş. Meriç, Tunca ve Arda Nehirleri’nin birleştiği geniş sulak alanlar da onların yaşamasına uygun ortamı sağlayınca Edirne’de kalmışlar.

Selimiye’nin minareleri arasında dolaşmaları ise, Selimiye’den kendilerine de pay çıkarıyor olmalarından olsa gerek.  

 




Sayı 25 (Mart - Nisan 2015)

Bu yazı 5536 defa okundu.