Tarihte bir Çukurova Metropolü Anavarza

Arkeolog İpek Kobaner ile tarihin içindeki Çukurova Metropolleri’ni konuştuk

 

Dergimizin bu sayısında ana konumuz Çukurova olarak isimlendirdiğimiz bölgede yeni güç olarak doğabilecek bir metropol olunca, tarihte yine aynı bölgede yaşamış diğer metropolleri arkeolog yazarımız İpek Kobaner ile tartıştık...

 

Altınşehir Adana: İpek Hanım, Roma Döneminde Çukurova’da Metropol var mı?
İpek Kobaner: Öncelikle, “Metropolis” ana şehir demektir. Ancak bir milyon kişinin bir araya gelmesi metropol oluşumu için yeterli değildir. Kültürü, finansı , mimarisi, dini, nüfusu, ekonomisi ve  tarihi ile bir kent metropol olur veya olmaz. Metropol doğulmaz, metropol olunur. Bu bakımdan Çukurova’da, Tarsus ve Anavarza iki ayrı metropoldür.

 

A.A:Birbirlerine çok yakın değiller mi ?
İ.K:Şimdi öyle, ancak Roma döneminde yollar kuzey güney doğrultusunda uzandığından Tarsus’tan Adana’ya nehir yataklarından önce güneye sonra Ceyhan Nehri ve Misis Çeçen üzerinden kuzeye Anavarza’ya erişilirdi. Mesafenin şimdikinin iki üç misli olduğuna dikkatinizi çekerim.

 

A.A: Anavarza’yı konuşalım demiştiniz. Niye Tarsus değil de Anavarza ?
İ.K: Klikia Prima Metropolü Tarsus’a, bir antik şehrin başına gelebilecek en kötü şey gelmiştir. Kent yaşana geldiğinden, üzerinde yeni şehir uzanmaktadır. Bu nedenle görebileceğiniz pek az şey dışarıda kalmıştır.
 

A.A: Peki bu Anavarza nasıl kuruldu?
İ.K: Anavarza şehri kurulmadan önce, düz bir ovada aniden iki yüz metre yükselen bu kayaları, kutsal güçler dikmiş olmalı diye inananlar, burayı Zeus, Işık Saçan Hera ve Ares’e ithaf ettiler. Kayalıkların kuzey kenarında, içerisinde kitabenin bulunduğu mağara kült yeridir. Bir zamanlar yalçın kayalıklarda Zeus’un kabartması bulunuyordu. İnananlar buraya geliyor ve kayaların en tepesinde tanrılarına kurbanlar kesiyor, yakarıyor, istekte bulunuyorlardı. Bu kutsal yere gelen insanlar olasılıkla tapınmalarının tüm yıla yayılması sonucunda  ilk yerleşim yerini kurdular. Bu Şehrin kuruluş tarihi, yani miladı  İ.Ö. 19 olarak  kabul edilmiştir.

 

A.A: Anavarza’ya  Metropol denilmesi için neler olmalıdır ?
İ.K: Bir kere yönetim merkezi, su yolları, kanalizasyonu, sivil toplum kuruluşları, doktorları, tiyatrosu, amfi tiyatrosu, stadyumu, zafer takı, yazarları, şairleri bir de altından yolları  olmalıdır.

 

A.A: Altından yollar mı?
İ.K: Evet gemilerle Ceyhan Nehri üzerinden ve karayollarından  ticaret yapılmalıdır. Ticaret yolları şehrin altın yollarıdır, kan damarlarıdır. Zaten şehrin ölümüne bu yolların kapanması neden olur. Şehrin ticaret yolları kapanırsa, damarları kapanan bir insan gibi ölür.
A.A: Peki yukarıda şartlar arasında saymış olduğunuz ayrıntılar konusuna girer misiniz?
İ.K: Roma öncesi dönemde korsan ‘Tarkondiomotos’ yönetimine ait küçük bir yerleşim yeriyken Roma ile birlikte  şehir önem kazanmaya başladı. Dönemin en önemli hekimi “De Materia Medica’ nın yazarı Dioskorides’tir. Ancak fazla sayıda Asklepiad vardı. Yani bir loncaya bağlı hekim. Bu sözcük düz isim olarak da kullanılmış. Nereden biliyoruz? Bol miktarda mezar taşı bize isimler konusunda bilgi veriyor.

 

A.A: Peki Hipokrat var mı?
İ.K: Bir mezar taşında şöyle denmekte: “Burada Hipokrat yatmaktadır, sanmayın hekim Hipokrat, yatan baytar Hipokrat’tır”
A.A: Yani baytar da var.
İ.K: Elbette. Ayrıca Opianus isimli bir şairleri var. Balık avcılığı ile ilgili bir şiir yazmış.
İmparator Markus Aurelius şiirin her satırı için bir altın vermiş. Başka örnekler de verebiliriz; Tarsus’ta ve Anavarza’da keten işçileri birliği varmış, imparator Hadrian’a şükran bildiren bir anıt heykel yaptırmıştır. Şu anda heykelin tabanı; ayrıca Roma su yolunu yaptırarak şehrin büyümesine katkıda bulunan imparator Domitianus’a “Suların Efendisi” unvanının verildiği bir diğer heykel tabanı da elimizde. Ayrıca tiyatrolar ve vahşi hayvan gösterilerinin yapıldığı amfi tiyatrosu dikkatimizi çeker. Bu Amfi tiyatro, sonradan aziz kabul edilen üç Hristiyan’ın vahşi hayvanlara parçalatılarak öldürüldüğü yer olarak bilinir.  Tarachus, Probus, Andronicus, inançlarından vazgeçse ölmeyeceklerdi. Şehrin içindeki Ali Kesiği’ndeki kitabede: “Bu yüzden korkmayacağız; dünya yerinden oynasa ve dağlar denizin ortasına taşınsa da, sular yükselip kükrese de, yükselen sudan dağlar titrese de” denmesinde hem azizlere hem de olasılıkla Çukurova’nın meşhur depremlerinden birisine atıf  hissedilmektedir.
 

A.A: Peki sonra ne oldu ?
İ.K: İ.S 5-6. yy’larda depremler, salgın hastalıklar istilalar şehre zarar vermiştir.
Aşağıdaki şehrin çevresinin 8. yy’da güçlü surlarla çevrildiğine inanılır. Ancak bu surlar da şehri daha sonraki yıkımlarından kurtaramamıştır. 8. yy’da Harun Reşit, 9. yy’da Saif ül Devle şehri ele geçirmiştir. Şehrin bir Arap şehri olduğuna o kadar inanılmıştı ki imarı için 3 milyon dirhem harcandı ve yaklaşık 50 bin palmiye diktiler. İ.S 960 ‘da Nikefor Phocas şehri ele geçirdiğinde Arap kültürünü yansıttığı için elli bin palmiyeyi kestirmiş, şu anda  ilginçtir Anavarza’da palmiye yok.
Anavarza en son Memluklu Türk’ü olan Baybars tarafından alınmış daha sonra da surları değil ama kan damarları tıkandığından ören yeri haline gelmiştir.

 

A.A: Sizle bu anlattığınız yerleri gezmek isterdik.
İ.K: Memnuniyetle, Anavarza çok güzel bir metropoldür.




Sayı 3 ( Temmuz - Ağustos 2011 )

Bu yazı 5774 defa okundu.