Maçların Hakimleri Hakemler

dana_cup_dommereHakem, yaptığı işin tanımı itibarıyla keyfidir. Hiçbir muhalefete imkân vermeden dikta rejimini sürdüren bir tirandır o. Bir aktörün hareketlerini andıran hareketlerle tartışmasız otoritesini konuşturan koskocaman bir cellâttır aynı zamanda. “Ağzında düdüğüyle kader rüzgârları üfleyerek, golleri kabul ya da iptal eder. Elindeki kartlarla mahkûm eder istediğini. Sarı, günahkârı cezalandırır ve pişman eder, kırmızı ise sürgün emridir.”

 

 

Ağzında düdüğüyle kader rüzgârları üfleyerek,

golleri kabul ya da iptal eder.

Elindeki kartlarla mahkûm eder istediğini.

Sarı, günahkârı cezalandırır ve pişman eder,

kırmızı ise sürgün emridir.

 

Maçın Hakimleri...

Hakemler düzenin garantisi, tabu koruyucusudurlar. Güç onlardadır, fakat o güçlerini topa sahip olmak için kullanmazlar. Aksine topa hep mesafeli dururlar. Topun yakınlarında dolaşırlar ancak ondan vebalıymış gibi de kaçarlar. Topun asıl sahibinin oldukları maç başlamadan önce, devre arasında ve maçın bitiş düdüğünden sonra anlaşılır. Maçın hâkimi olmalarına rağmen topa dokunmadan maçı bitirirler. Peşincidirler. Maç başlarken verdiği topu maçtan sonra mutlaka alırlar.

 

Hakemler, güçleriyle hem topun hem de oyunun hâkimi, sahibi ve

patronudurlar.

 

Hiç dokunmadığını, kendisinin belirlediği bir süre için tekmelerin önüne atar. Tabu nesnesi olan topu geçici olarak dokunulur kılar, sonra onu yeniden yasak haline getirirler. Bu güçleriyle hem topun hem de oyunun hâkimi, sahibi ve patronudurlar. Onların da zaman zaman topla oynamak istekleri olabilir. Ama sadece tesadüfen olabilir. Top kazara bedenlerine çarpınca,- çok nadir de olsa bu da gol olursa- seyirciler tarafından hemen anneleri akıllarına getirilir.

Oyundaki 22 oyuncu, oyunun başından itibaren gerçek sahibinin kim olduklarını bildikleri topa geçici olarak sahip olduklarının ve sahibinin izin verdiği sürece kullanma hakkına sahip olduklarının bilinciyle hareket ederler. Bilirler ki bu kullanımın dışına çıktıklarında ceza alacaklardır. Bazen bunu unutarak, maç bittiğinde topu vermek istemezler; bitiş düdüğünden sonra hakemin alamayacağı kadar uzağa, kimi zaman da üstüne atarak topu tekmelerler. Hakemin buradaki tavrı çocuğu dayak yiyen baba gibidir. Cezalandırmadan içi rahatlamayacaktır. Bu hareketin cezası da sarı veya kırmızı karttır.

Sahada En Çok Koşan Hakemdir...

Yardım eden ama karar verme yetkileri sadece ellerindeki bayrak olan yan hakemler, oyuna dışarıdan bakan seyirci gibidirler. Çünkü oyun alanına sadece orta hakem girer. Sahada en çok koşan odur. Maç süresince kan ter içinde kalarak diğer oyunculara göre ayaklar arasında gidip gelen topu izlemek zorundadır. Tüm oyun boyunca en çok o koşmasına rağmen yine de en çok tepkiyi gören O’nlardır. Bu yüzden sahanın içinde at gibi koşturmasına rağmen oyuncuların ve seyircilerin tepkisi hep onlaradır. Bu denli özverinin karşılığında gördükleri ödül seyirciler, yöneticiler, teknik direktör veya oyuncular tarafından kellelerinin istenmesidir. Doksan dakika içinde alkışlandıklarına çok az tanık olunur. Yenilenler onların yüzünden yenilmiş, yenenler ise onlara karşın yenmişlerdir. Futbol: Oyuncuların, hakemin yetkesine itiraz etseler de, onunla didişseler de, sonunda onun buyruğunu kabul ettikleri, onun tarafından düzen içinde tutuldukları bir oyundur.

 

Hakem, verdiği penaltı kararı sonrasında,

o takım oyuncuları için cellât konumundadır.

 

“On Bir Futbol Öyküsü”

Oyunu yorumlayarak yönetirler. Bu yorumlama kitaplara bağlı olmayan bir yorumlamadır. O yüzden her türlü yorumları tartışmaya açıktır. Yine de bu yorumlardan veya yanlış kararlardan zerre kadar geri adım atmazlar. Geri adım attıklarında bilirler ki artık maçın hâkimi ve hakemi değillerdir. Otoriteyi kaybeden maçı da kaybeder. Sahadaki otoriteleri daha belirgin olsun diye siyah giyindirilmişlerdir. Bu siyah giysiler aynı zamanda onların yas giysileridir. Çünkü hiçbir zaman kazanamayacakları bir işi yapmaktadırlar.

Hakem, verdiği penaltı kararı sonrasında, o takım oyuncuları için cellât konumundadır. Oysaki İspanyol Nobel ödüllü yazar Camilo Jose Cela, “On Bir Futbol Öyküsü” adlı kitabında hakemleri “Kurban” olarak niteler. Cela, hakemlerin davranışlarının veya verdikleri kararların daha uyanık olması durumunda, hakemleri verdikleri doğru veya yanlış kararları sonrasında, asma adetinin kesinlikle sona ereceğini belirterek penaltı vermek için düdük çaldı diye darağacını boylama tehlikesiyle karşılaşan hakemin düdük çalmaktan vazgeçebileceğini, bu ceza yerine serbest atış verebileceğini veya penaltıyı görmezden gelebileceğini belirtir. Cela, öyküsünü hakemlerin daha Voltaerci davranış göstermeleri gerektiğihus konusuna bağlar.

 

“Erkek Oyunu”

Hakem, ailenin reisi, baba gibidir. Ancak bu hiçbir zaman gönüllü bir kabul ediliş değildir. Çocuklarını uzaktan seven baba gibidirler. Sürekli yanlışı gören, yanlışı değerlendiren ve en küçük bir yanlışı cezalandıran bir baba gibidir. Hakem erkektir ve babadır ancak gerçek bir erkek baba olarak değerlendirilmez. Bu yüzden çok fazla sevilmez. Karşısındakini insan olarak değil kurallara uyması gereken yazılı belgeler gibi görür. Futbolcu sadece rakipleriyle değil kuralı denetleyenle de savaşır. Futbolcunun bu savaşta kaybedeceği kesin ve oyun her zaman hakemin kazanması üzerine kuruluyken yine de sürekli didişir durur onunla. Sık sık onu adil olmamakla, erkek olmamakla suçlarlar. Futbolun “erkek oyunu” olduğu söylense de tribünler için ve diğer oyuncular için O artık erkekliği beceremeyen “satılmış” olan, “.bne” hakemdir. Ancak öyle ya da böyle, erkek gibi olmasa veya erkek gibi davranmasa da, kazanacak olan hep onlardır.

 

“Millî Oyuncu Olmak, Uluslararası Hakem Olmaktan Daha Kolaydır...”

Futbolun dünyada en sevilen oyun olmasına rağmen onun da en vazgeçilmezi olan hakemlerin aynı zamanda dünyadaki en çok nefret edilen insan olmaları bir tuhaflık değil midir? Her hafta futbol açlığına susamış onbinlerin önüne “av” olarak çıkan hakemleri anlamak için neden hiçbir çaba göstermiyoruz? Biraz da kendimizi onların yerine koyarak daha insaflıca değerlendirme yapmanın vakti gelmedi mi? Herkesin profesyonel olduğu ve harcanan para miktarının belli olmadığı böyle bir sektörde, her maçta kişiliklerini evlerindeki vestiyere bırakarak maçı yöneten hakemlerin hâlâ ruhsal sağlıklarını nasıl koruduklarına şaşmak gerekir. Camilo Jose Cela, “On Bir Futbol Öyküsü” adlı kitabında hakemlerin yaşadıkları yıkımı şöyle anlatıyor: “Millî oyuncu olmak, uluslararası hakem olmaktan daha kolaydır; aynı biçimde kükreyen, tepinen, ağzından köpük saçan ve sürekli olarak birisinin başını

- genellikle de hakemin başıdır bu - isteyen seyirciler karşısında hakemin yaşamı daha zordur…”

Televizyon Başında Milyonlarca Avcı,

TV Kanalında Yargıçlar Kurulu...

Hakemler, sadece maç esnasında on binlerce kişinin kıyıcı bakışlarıyla karşı karşıya kalmıyorlar. Televizyonlarının başında bekleyen milyonlarca avcı da var. Bir de her TV kanalında yargıçlar kurulu, hakemlerin saniyenin neredeyse onda biri kadar olan mikro zaman biriminde verdikleri makro kararlar veya dar açıdan gördükleri pozisyonlara çaldıkları düdükler, yorumcular tarafından mega zaman aralığında veya en geniş açılardan değerlendirilir. Ekran başındaki yargıçlar kurulu, her hafta mikro zaman aralığında verilen kararları didik didik edip en sonunda maçın hâkimi olan hakemi suçlu görerek asarlar. Oysaki hakem, o esnada on binlerce taraftarın ezici bakışları altında pozisyonun yaşandığı noktaya doğru ilerlerken kafasından kim bilir neler geçiriyordur? Hakemin yaptığı yorumla her kanalda birbirinin aksi görüşü savunan yorumlar arasında nasıl bir eleştirel düzey tutturup bir doğruluk payı çıkarılabilir ki. Yorum hakkını herkesin dilediği gibi kullandığı bir ortamda, hakemlerin yorum hakları neden bu kadar gürültü yaratır bilinmez. Hem hakemlerin kimliklerini bir tarafa atıp verdikleri kararları didik didik edeceğiz, hem de gerçeği bulmakta bu kadar zorlanacağız. Hakemlerin bu mikro zaman aralığında yaptıkları yorumu yani “takdir hakkı”nı bir hak olarak görmeyeceğiz. En iyisi hafta sonları ekranlarda yavaş çekime izin vermeden ve sadece bir kez gösterildikten sonra yorumcuların neyi nasıl yorumladıklarını izlemek keyifli olacak. Futbol dünyamızda futbolcu, teknik adam, taraftar ve futbol yorumcularının hakemler olmaksızın yaşayamayacakları belli. Hakemsiz bir oyun ve yaşamın ne kadar tatsız tuzsuz olacağını düşünün. Biz televizyonlarda gazetelerin spor sayfalarında neyi ve kimi konuşacaktık.

 

Futbol şiiri

“Maç başladı
Seyirciler oyun peşinde
Oyuncular top peşinde
Maç bitti
Taş, minder, şişe
Tekme, tokat, kroşe
Seyircisi, oyuncusu
Hepsi hakemin peşinde.”

 

Ümit Yaşar Oğuzcan
(Taşlamalar, 1966)




Sayı 8 (Mayıs - Haziran 2012)

Bu yazı 4467 defa okundu.