Erciyes’in Altınları…
Cuma sabahı, sınıf arkadaşım Gemici’den bir e mail geldi. ‘ Kobaner hemen Erciyes’e Çoban İnine gel, uygarlığımız büyük bir tehlike içinde, toplumumuz histerik bir nöbetin pençesinde , cumhuriyetimiz yıkılabilir, okullarımız kapatılabilir.’
Bu kadar kötü ne olabilir… Trafik çok yoğun, sonra Çoban İnine arabayla çıkılamaz, haydi oğlum Rektör(Motorum) sana yol göründü. Toroslar, Pozantı sonra Niğde, Kapadokya, sonra Develi üzerinden Erciyes.
Erciyes-Tekir yaylasında yolun kenarındaki insanlar dikkatimi çekti. Havada bir anormallik var. İnsanlar gruplar halinde, sırtlarında bir torba aynı anda sağ ve sol ayakları atarak kolkola yürüyorlar, tüm yolu kaplıyorlardı. Bu gruplardan bazıları yürüyüşe sağ ayakla, bazıları da sol ayakla başlıyorlardı. Sağ ayakla başlayanlar ‘Rap rap rap…Arş, arş arş… Arş ileri… Alalım düşmandan eski yerleri’ derken, diğerleri ‘ Trim trak trim trak… tiki tak tak’ derken ayaklarını sekiyorlardı. Yürüyüş sırasında karşı karşıya gelen sağ ve sol gruplar birbirlerini ittirmekte kuvvetli olanlar zayıfları çukura atmaktalardı. Bazen aynı marşı söyleyen gruplar birbirlerine asker selamı verirken kolları birbirlerine takılmakta ve tüm grup takılan iki kol çevresinde dönüp durmakta sonradan çukura düşmekteydiler. Çukura düştükten sonra hangi marşı söylediklerinin önemi yoktu. Çukura düşenlerin , sırtlarındaki çuval alınmaktaydı. Çukura düşenler yola çıkmak istediklerinde diğerleri tarafından çukura çekilmekte ‘ Hop hemşehrim, bizi burda bırakmak niye? Anca beraber kanca beraber’ denmekte ve kendi grupları tarafından soyulmaktaydı. Dereye atılan insanlar atılmış olan diğer insanlar tarafından üzerlerindeki giysiler ve iç çamaşırlar alınmakta çırılçıplak bırakılmaktaydılar.
Gruplar bazen karşı karşıya geldiğinde ‘al gülüm ver gülüm, al gülüm ver gülüm, ala vere dala vere, ala vere dala vere’ gibi nakaratlarla hep bir ağızdan konuşmakta torba alıp torba vermekte torbasını kaybedenlere de ‘Yandı gülüm keten helva’ deyip arkalarını dönmekteydiler.
Tekir yaylasında çöpler yerde, çöpçüler bekliyordu. Çadırdaki bir kadın, çöplerimizi niye almıyorsunuz diye sorunca.-Çöpçü ne vereceksin diyor, sırıttı. Kadın sinirle çadırına girdi. Çöpçüler çöp bidonunu çadırın yanına boca ettiler ve çekip gittiler.
Yolda ki bir çocuğa-‘Çoban İni nerede diye sordum, yoldaki çocuk -kaç para vereceksin?- On lira vereyim .- Kurtarmaz yirmi ver . Zorlu bir çıkışla Çoban İnine geldim. Gemici beni bekliyordu. Çevrede kimse yoktu ancak fısıldaşarak konuştuk.
‘Sevgili Mehmet toplumsal histeri, Kayseri’de vebadan daha hızlı yayılmakta, dostluk, arkadaşlık, yardımseverlik göz ardı edilmekte, çıkarlar üzerine kurulmuş bir dünya histerisi mi başlayacak? Üstelik konu ile ilgili konuşanlar ‘Ne kötülükler planlıyoruz’ denerek tehdit edilmekteler.
-Ne yapabilirim, bencileyin Mahmut oğlu Mehmet ne yapabilir. Önce bu histerinin kaynağı ne ?
-Herkes bir şeyler söylüyor. Sorunun kaynağı için politikacılar Transilvanya diyor, bürokratlar İslanda. Bazıları sorunların kaynağı sistemin kendisi diyor. Sonuçta insanlar gördüğün haldeler
-Peki nasıl başladı, ne oldu da bu olaylar başladı.
-Aslında herşey Erciyes’te altın bulunmasıyla başladı. Bulunan altınlar insanları iş yapmaz ve kavgacı hale getirdi. Birbirlerine karşı yürüyen gruplar birbirlerinin altının almakta, sonra altınları olanlarla olmayanlar kavga etmekteler. İş yapılmamakta. Hatta dağa gezmeye çıkan bile kalmadı. Birisi de akıl vermiş ‘Aman altını hemen piyasaya sürmeyin, fiatını düşürmeyin, Erciyes’teki altından kimseye bahsetmeyin.’
- Lütfen bize yardım et. Belediye başkanı ile gizlice konuştum. Başkan‘ Birisi tüm bu altınları yok etse de toplum eski düzenine kavuşsa, Kadir gecesi sabahına kadar dua ettim. Her şeye gücü yeten ‘Allahım bu altınları yok et de, toplumumuzu koru’ dedim.
Rektörle 3100 metreye kadar çıktım. Çadırım rektör ve ben bizbizeydik. Gece rüzgarın sesini dinledik.. Sabah erken, boşluğun ortasında 3600 metreye kadar Bıçak Sırtı boyunca yürüdüm. Erciyesin buzullu günlerinden kalma bir kaya bana ‘ Erciyeste altın yok’ . Yumurtalarını bırakan bir uç uç böceği- Basalt, andezit, kum taşı var ancak altın yok.
Deve hörgücü kırılgan kayasına kadar yürüdüm yok, yok. Bıçak sırtından aşağıda Cehennem deresinde kazılan çukurları gördüm. Bu kadar malzeme nereye depolanmış?
Gemiciyle çalıştığı hastanenin önünde buluştuk. -Bana altın göster. Yoldan geçen heybeli adamı çağırdı. Heybeli adam - Kaç para vereceksin. Heybe içerisinde parıltılı metale baktım. Ama bu çoban aldatan yani pirit. Çoban Aldatan Pirit lafı dalga dalga tüm Kayseri’ye yayıldı.’ Kayserinin altını çoban aldatan, Kayserinin altını çoban aldatan…’ Ayılanlar bayılanlar, bir servet kaybettik diye dövünenler. Başkanın ağzı kulaklarında ‘Çok şükür dualarım kabul edildi, Rabbim altını pirite çevirdi’ demekte.
Çöpçüler yerlere saçılmış çöpleri toplamaya, fabrikalar çalışmaya başladı. Bir taksiciye ‘Bana Adana yolunu göster’ dediğimde. O da ‘abi düş arkama’ dedi.
Mehmet Kobaner
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları