ÇUKUROVA SENFONİ ORKESTRASI'NIN RESMİ OLMAYAN KURULUŞ ÖYKÜSÜ

Geçenlerde bir kez daha, Çukurova Senfoni Orkestrası’nın Mersin’e gönderilmesi ile ilgili olarak bir söylenti çıktı, tüm Adanalılar ayağa kalktık. İmza kampanyası, gazete yazıları falan derken şimdilik, ama sadece şimdilik senfoni Adana’da kaldı. Ama zannediyorum, tehlike(!) geçince herkes bu kurumu yeniden unutup, bir dahaki girişime kadar kış uykusuna daldı.

Oysa Senfoni Orkestrası’nın resmi kaynaklarda yazmayan, gerçek kuruluş öyküsüne bakarsak, Çukurova Senfoni Orkestrası’nın başından beri Adana- Mersin ikilemi ile birlikte kurulduğunu ve bu ikilemin hep bu iki kardeş kenti karşı karşıya getirdiğini görüyoruz. Aynı zamanda bu kayıt dışı öykü bizleri Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluşuna kadar taşıyor. Böylece (biraz da Mersin’in evin küçük çocuğu daha çok ister psikolojisinden kaynaklanan) tatlı rekabetin, tatlı sonuçlarını görmüş oluyoruz.

 

RESMİ OLMAYAN ÖYKÜ

REKTR_MTHAT_ZSAN

 

Tabi ki, madem “kayıt dışı” veya “resmi olmayan” gibi iddialı bir sözler kullandık, artık öyküyü paylaşıp, kayıt altına almanın bizim boynumuzun borcu haline geldiğini de biliyoruz. Dolayısıyla belki de ilk defa Adana’nın göz bebeği bir kurum olan, ÇukurovaSenfoni Orkestrası’nın gerçek kuruluş tarihçesini kayda geçirmiş olacağız. İlk defa değilse bile bir kez daha hatırlamakta nasıl bir zarar olabilir ki?
Orkestranın bizim anlatacağımız kuruluş öyküsünün hayatta olan iki önemli kahramanı var; Biri Çukurova Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Dr. Mithat Özsan… Diğeri ise Çukurova Devlet Konservatuarı’nın kurucu müdürü Yalçın Yüregir…Tabi bir de belediye tarafı var... Onları da unutmamak gerekir.
Yalçın Yüregir; Cemal Reşit Rey dahil bir çok ustadan ders almış, Amerika’da Michigan Üniversitesi’nde müzikle ilgili (kompozitörlük üzerine) master yapmış bir mühendis… Amerika’dan dönüp, memleketi Adana’ya yerleştiğinde (1960lı yıllar ve sonrası) bir taraftan mühendislik yaparken, diğer taraftan Halkevi’nde müzik kolunda çalışarak konserler düzenlemiş bir müzik insanı.
Yalçın Yüregir’in Halkevi ve Atatürk Gençlik Merkezi’ndeki çalışmaları sırasında, klasik batı müziğinin birçok önemli insanı Adana’ya konuk olmuş. Adana’daki potansiyeli görmüşler. Daha sonra Yalçın Yüregir İnşaat Daire Başkanı olarak üniversiteye atanınca, inşaatının tamamlanmasında önemli rol oynadığı Mithat Özsan Amfisi’nde de bu konserleri organize etmeye devam etmiş. Tabi ki dönemin rektörü Mithat Özsan da onu sonuna kadar desteklemiş.

 

ÇUKUROVA DEVLET KONSERVATUARI KURULUYOR

 

Bu vesileyle İdil Biret, Suna Kan, Ayşegül Sarıca, Gülsin Onay, Mesut İktu gibi önemli sanatçılar Adana’ya gelmiş, kentimizi tanımış. Hatta Pergolesi’nin “Kadının Fendi Erkeği Yendi” operası bile üniversitede sahnelenmiş. Kentimize gelen bu sanatçılar arasında Hikmet Şimşek’in olması ise; Senfoni Orkestrası’nın öyküsünün başlangıcı… Biliyorsunuz merhum Hikmet Şimşek, o yıllarda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefi…
Yalçın Yüregir bu çalışmalarına, öğrencilerin formal dersleri dışında seçmeli olarak, sanat eğitimi aldığı Güzel Sanatlar Bölümü’nü kurarak devam etmiş. Bu bölümde müzik dersleri verilip, konserler düzenleniyormuş. Ayrıca, fotoğraf, tiyatro, folklor ve sinema eğitimleri de varmış.
1986 yılında YÖK üniversitelerin Devlet Konservatuarları kurmasını teşvik etme kararı alınca Çukurova Üniversitesi Rektörü Mithat Özsan bu kararın üstüne aslan gibi atlamış.(Aslan gibi atlamak sözü bizzat sayın rektörün kendisine aittir!)
Atlamakta da haklı, zaten Yalçın Yüregir yönetiminde Güzel Sanatlar Bölümü bir müzik eğitimi veriyor. Yani üniversite müzik eğitimine uzak değil. Üstelik yine Yalçın Hoca'nın organizasyonları ile üniversitede senfonik konserler de veriliyor. Bu durumda sıranın konservatuara gelmiş olması doğal. Sonuçta 3 Temmuz 1986 tarihinde Adana'ya gelen bir heyet, Çukurova Üniversitesi'nin konservatuar kurabilmesi için yeterli olduğu kararını vermiş ve 18 Temmuz 1986’da Çukurova Üniversitesi Senatosu, Devlet Konservatuarı’nı kurma kararını almış.YALIN_YRER_DEVLET_KONSERVATUARI_RENCLER_LE
Bu karar Adana’da bir senfoni orkestrasının kurulmasının ilk adımıdır. Bu adımın atılmasında hem Mithat Özsan, hem de Yalçın Yüregir’de ikinci adımın geleceği inancı etkili olmuştur.

 

BİRİNCİ RÜYA


Bu karardan sonra bir miktar ödeneğin bütçeye konması gerekli. Bir miktar para bile bu iş için ayrılsa işlem başlayacağından, bütçeye konulan paranın miktarından çok, konulmuş olması önemli.
15 Ekim 1986 da Mithat Özsan ve Yalçın Yüregir bunu temin etmek üzere Ankara'ya, YÖK'e gitmişler. Mithat Hoca o yılın bütçesi için “Ben sadece iki şey istiyorum. Bunun biri de konservatuarın bütçesi...” diyerek kararlılığını göstermiş. Bu kararlılık karşısında YÖK; 21 Kasım 1986 tarihinde yaptığı bir toplantıda Çukurova Devlet Konservatuarı'na bütçe vermeyi onaylamış. Rüyanın birinci bölümü gerçekleşmiştir artık. Sıra ikinci bölümde...

 

İKİNCİ RÜYA


Bu arada Kültür Bakanlığı üç büyük ilde (Ankara, İstanbul, İzmir)bulunan senfoni orkestralarının dışında, bir ilde daha orkestra açmaya karar vermiş. Ancak orkestranın kurulacağı kentte konservatuarın da bulunması önemli. Orkestrayı kurma görevi ise Hikmet Şimşek’e verilmiş. Dolayısıyla orkestranın kurulacağı kente de o karar verecektir.
Zannederiz kuruculuğu üslenen Hikmet Şimşek'in, kentimizi seçmesi, Adana'da daha önce konser vermiş olması etkili olmuştur. Yalçın Yüregir “Hikmet Şimşek Adana'daki potansiyeli biliyordu!” diyerek bizim bu görüşümüzü destekliyor. Kentimizde Devlet Konservatuarı’nın bulunması ise ayrıca  etkili olmuştur. Çünkü senfoninin sanatçı açısından beslenmesi çok önemli.
Burada resmi olmayan önemli bir kaydı daha düşmekte yarar var. Tahmin ediyoruz ki; Mithat ve Yalçın hocalar bu süreci önceden görüp, Adana’yı bir orkestra kenti olmaya adım adım götürdüler. Karar anı geldiğinde, şüphesiz ki karar verici kendini kararın içinde buldu.
Sonuçta 1989 yılının Nisan ayında Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nın Adana'da kurulması kararı çıkmış.

 

ORKESTRAYI MERSİN İSTİYOR


Senfoni Orkestrası'nın Adana'da kurulmasına karar verilmiş, ama her şey konservatuardaki gibi yolunda gitmemiş ne yazık ki.
Önce orkestranın çalışmalarını yürütmesi için bir salon bulunması gerekmiş. Arkasından evin küçük çocuğu ben de isterim demeye başlamış ve orkestranın Mersin'e taşınması gündeme gelmiş.
Çünkü aradan geçen süre içinde hükümette değişiklikler olmuş ve Mersin milletvekili Fikri Sağlar Kültür Bakanlığı’na atanmış. O günleri Yalçın Hoca şöyle anlatıyor;
“Biz Senfoni Orkestrası Adana'da kuruluyor diye rahatlamışken, Bulgaristan'dan gelen Meltun Kadıoğlu isimli sanatçının Çukurova Senfoni Orkestrası'na atandığını ve atama işleminin de Mersin'e olduğunu duyduk. Bir araştırdık ki, orkestra hiç kimseye duyurulmadan, el altından, kağıt üzerinde Mersin'e gitmiş. Ortalığı ayağa kaldırdık. Ben hemen Ankara'ya gittim ve bazı siyasilerle görüştüm. O günlerde hükümette değişiklik olmuştu,  Kültür Bakanı olan Cemil Çiçek ile makamında görüştüm.  Sonuçta taş koyduk ve Senfoni Orkestrası'nın Adana'da kalmasını sağladık. Mersin milletvekili Fikri Sağlar, Senfoni Orkestrasını götüremeyince, Mersin'e de Devlet Opera ve Balesi'nin açılmasını sağladı. Dolayısıyla sadece orkestranın Adana'da kalmasını değil, komşu şehre de operanın açılmasını sağlamış olduk. Bir taşla iki kuş vurduk yani. Sonuçta rüya gerçekleşti, 1992 yılının 5 Ocak günü Emin Güven Yaşlıçam'ın yönetimiyle ilk konser verildi.”

 

SALONUN TEMİNİ VE İLK KONSER


İlk konser Atatürk'ün Halkevi olarak yaptırttığı, Belediye Tiyatro Salonu'nda icra edildi. Tabi ki salonun bulunmasının da bir sürü macerayla olduğu, dönemin Belediye Başkanı Selahattin Çolak ve ekibinin destek sağladığı biliniyor. Bu ekibin içinde yer alan Fevzi Acevit de bu süreci şöyle anlatmakta;
“Yalçın Yüreğir  dönemin Büyükşehir Genel Sekreteri ile temas kurmuştu. Kültür –sanat ve sosyal hizmetlerle ilgili daireler ise bana bağlıydı. Adana sanat yaşamına Senfoni Orkestrası’nın kazandırılması imkanı önümüze gelince Şafak Eren de (Dönemin Başkan Yrd.), ben de müthiş heyecan duymuş, sorunu çözmek için canla başla sahiplenmiştik.
O sırada Şehir Tiyatrosu Salonu ( ki halen de öyledir ) kentin bütün sosyal kültürel ve sanatsal yükünü çekiyordu. Hem Belediye Meclisi toplantı salonu olarak hizmet veriyor; hem de, tiyatro başta olmak üzere sanatsal etkinliklere yetişmeye çalışıyordu. Ve aynı zamanda Tiyatro Salonu’nun arka odaları (kulis ve yönetim birimlerinin bulunduğu yerlerin bir bölümü) Koza Aş yönetim merkezi olarak kullanılıyordu. Bu yüzden senfoninin salona gelmesinin, sıkışıklık yaratacağı görüşünü öne sürüp, karşı çıkanlar oluyordu. (...)
Ama öte yandan da Mersin ‘ Ne diyorsanız yaparız ‘ diyor, Senfoni’yi kapmak için uğraşıyordu. İşte bu noktada Şafak ve bendeniz,  Yalçın Yüreğir Hoca’mızla beraber, yalnız salon teminini değil,  Senfoni’nin yaşatılması için gerekecek olan yerel destekleri temin edeceğimizin sözünü de gözümüzü kırpmadan verdik, hatta Kültür Bakanlığı’nın ilgili yetkilisiyle telefon görüşmelerinden birini ben yapmış, Belediye olarak üstleneceğimiz taahhütleri yazılı bir  sözleşmeye dökmeye hazır olduğumuzu bildirmiştim.
Sonunda Adana ekibi kazanmıştı. Yapılan sözleşmeye imza koyan yetkililerden biri de bendim.
Kısacası Adana Belediyesi Çukurova Senfoni’yi sonuna kadar sahiplenmiştir.
“Görüldüğü gibi Çukurova Senfoni kurulana kadar birçok engel ve zorluklar aşılmış. Ama sonunda bir rüya daha gerçek olmuş, Adana bir Senfonik orkestraya kavuşmuş. Üstelik bu orkestra, kardeş şehir Mersin’de de bir Opera ve Bale kurulmasına neden olmuş. Böylece Çukurovalılar hem senfoni dinleyebilme, hem de bale seyredebilme şansını yakalamışlar.

 

SENFON_VE_YALIN-GNE_YRER

 

TEŞEKKÜR VE GÖREV


Bu önemli iki kuruluşu (hatta Devlet Konservatuarını da sayarsak; üç kuruluşu) bölgemize kazandıran herkese (Başta Mithat Özsan, Yalçın Yüregir ve dönemin belediye yetkilileri olmak üzere) saygılarımızı iletiriz. Tabi ki sadece saygı iletmekle olmaz. Bu kuruluşları en az onların hassasiyeti ile korumak da bize düşer.
Elbet sahip çıkmanın ilk adımı da konser salonunu tıka basa doldurup, yeni salon ihtiyacını yetkililere hissettirebilmektir. Yoksa biz daha çok günler “orkestramız gitmesin” diye imza toplar dururuz.




Sayı 16 (Eylül - Ekim) 2013

Bu yazı 4826 defa okundu.