Başarı mı? Mutluluk mu?


Zincir şirketleri, kuleleri, gayrimenkulleri, arabaları, yatları, katları, uçakları olan dünyanın en zengin adamına sormuşlar; ''En büyük hayaliniz nedir?'' diye. ''Kumsala uzanıp bir kitap okumak'' demiş.
 
Doğduğumuz andan itibaren öyle bir yarışın içinde buluyoruz ki kendimizi, kumsala uzanıp bir kitap okumak mümkün değil. Okullar, dershaneler, özel kurslar, üniversiteler, yüksek lisanslar sonrasında (askerlik), iş buldum bulacağım derken evlilik... Bir taraftan iş hayatını düzene sokayım, kariyerimde yükseleyim, gelirimi artırayım çabaları; öteki taraftan özel hayatın telaşı, ev, araba üstüne bir çocuk hatta iki ve bugünlerde üç... Ve bu sefer çocuğun okulu, dershanesi, kursu... Sar baştan... Bir çeşit kısır döngü...
 
Oysaki işin en özüne inince görüyoruz ki tüm temel ihtiyacımız; karnımızı doyuracak bir tabak aş, kafamızı sokacak bir sığınak ve üstümüzü başımızı örtecek birkaç parça bez parçası... Her şey bunlarla başlamışken nasıl olmuş da dünya bu hale gelmiş anlamak mümkün değil. Ne zaman temel ihtiyaçlar insanoğluna yetmez hale gelmiş de daha fazlasına yönelinmiş? Ve hangi noktada bu ''daha fazla''lar artık bir ''ihtiyaç'' olmaktan çıkmış ve ''cilalı'' taş devrinden ''fiyakalı'' taş devrine girilmiş?
 

Amish Kabilesi gibi mi yaşamalı?

Ortalama topu topu 70 sene yaşayabildiğimiz şu dünyada gerçekten ihtiyacımız olan bu muydu diye düşünmeden edemiyorum. Amish Kabilesi gibi olalım tüm teknolojiyi reddedelim, ilkel bir yaşam sürelim değil kastettiğim. Ama şu kısa ömrümüze de sokuşturduğumuz o kadar ''önemli!'' önemsiz şey var ki aklım almıyor. Dünyaya geleceğim dönemi seçme şansım olsaydı 50.000 yıllık modern insanlık tarihinin yine bu dönemini seçer miydim bilemiyorum. İnsanın düşününce cahiliye dönemine hatta daha da öncesine dönesi geliyor. 
 
Mesela sadece ihtiyacı kadar tarım ve ihtiyacı kadar hayvancılık yapılan bir kavim düşlüyorum. Tüm üretilenlerin ortada durduğu, isteyenin ihtiyacı olduğu kadarını serbestçe aldığı, artanlar ile diğer temel ihtiyaçların giderildiği ve insanların sadece mutlu olduğu şeyleri yaptığı ve çocukların sadece sevgi ve iyi ahlak ile yetiştirildiği bir kavim. Mesela merak ediyorum hiç öğretmesek çocuklarımıza çalmayı, kötülüğü, sahiplenmeyi, müsrifliği yine de tanışırlar mı acaba hırs, kibir, kıskançlık gibi duygularla diye. Yastıklardan uzay gemisi, yemek kaşıklarından bebek yapabilme gücü olan çocuklarımıza acaba hangi ara öğrettik bir tek taş yüzüğün bir öpücükten daha kıymetli olduğunu? Çocuklarımıza ne zaman hediye olarak iPadler almaya başladık? Biz mi sebep olduk daha dün rengine, diline, dinine bakmadan birbiriyle oyun oynayan çocuklarımızın, bugün birbirlerini yaftalamalarına? Ve biz mi öğrettik uğruna öldürecek ve ölünecek bir şeyler olduğu yalanını? Herhangi bir -izm akımı değil bahsettiğim, sadece insanoğlun öncelikleri ne zaman değişti diye merak ediyorum. 
 

''I hope some day you'll join us

And the world will live as one'' 

İnsanoğlunun ezelden beri var olan merakı ve zekası, rahat durmayıp devamlı bir şeyleri araştırmaya ve sorgulamaya başladıkça, buna müdahil olan hırs ve kibir duyguları da olaya ivme katarak insanoğlunun önceliklerini geri dönülemez bir yükselişe geçirmiş diye düşünüyorum. Şimdi bu sadeliğe erişmek ise neredeyse imkansız. Ne bir Nuh tufanı ne de bir kıyamet değiştirebilir artık insanın yaşam tarzını... Ve John Lennon daha çok bekler; belki bir gün tek vücut olup hep birlikte kardeşçe yaşarız diye...
 
Ilustrasyon: Paul Foreman
 
Bu yazı aynı zamanda  19 Ekim 2013 tarihli Milliyet Gazetesi Güney Eki'nde de yayınlanmıştır.

 



Sayı 23 (Kasım - Aralık 2014)

Bu yazı 4361 defa okundu.