Antakya'nın Renkleri

Anadolu’nun hangi köşesine baksa insan tarihten bir parça görür. Bir şehir, bir semt, yeri gelir bir sokak hikaye taşır üzerinde.

Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu Temel Fotoğraf Atölyesi, uygulama fotoğraf çekimlerini bu kez Antakya’da yaptı.

Anadolu medeniyetler beşiği. Pek çok insanı ve kültürü farklı zamanlarda ve aynı zamanda barındırabilmiş. Her sokağında bizi şaşırtan kültür, insan ve yapılarla karşılaşıyoruz.

Sokakları tarih kokan şehir. Antakya’nın zenginlikleri saymakla bitmiyor. Dünya’nın en büyük 3.şehrine gelmişiz. Büyük olmasına büyük ama antik çağların büyüğü.

Antakya'nın Roma İmparatorluğu'nun 3. dünyanın 4. büyük kenti olduğu söyleniyor. Bu topraklarda dev bir tarih var. Antakya'nın kaderini belirleyen tarihi olay ise Büyük İskender ve Pers kralı Darius arasındaki İssos Savaşı. Darius savaştan mozaiklerde de gördüğümüz üzere kaçıyor. Sonrasında İskender Babil'de ölünce komutanları arasında paylaşılan topraklardan Antiocheia yani Antakya doğuyor.

Gruplara ayrılıp sokakları keşfe çıkıyoruz.

Antakya sokakları daracık. Arabaların giremeyeceği kadar dar ve karışık. Bir zamanlar tamamiyle taş kaplı sokakların ortasında bir su kanalı bulunuyor. Evlerin hepsi eski. Ne kadar güzel olduklarını anlamanız için gezmeniz gerekiyor. Eski Antakya evlerinin hepsinin özelliği evlerin bir avlusu olması. Eski evlerin o dar sokaklarında yaşayan Antakyalılar size gerçek bir misafirperverlik gösterisi sunuyorlar. Bizi de evlerine davet edip çay eşliğinde muhabbet sundular, gönlü zengin bu insanlar. Her sokağın köşesine sıkışmış bir eski camii ya da bir sinagog belki bir kilise var.


Önceleri eski bir Antakya evi olan Katolik Kilisesi'ni geziyoruz. Kilisenin çanının olduğu üst kata çıktığınızda hemen arkasındaki caminin minaresini de görebiliyorsunuz. Yüzyıllar boyu değişik dinlere ve farklı kültürlere ev sahipliği yapan bu şirin kentte gezerken attığınız her adımda şehrin bu en önemli özelliğinin farkına varıyorsunuz.

Katolik Kilisesi’nden çıktıktan sonra hemen sağda küçük bir el sanatları mağazası dikkatimizi çekti. Başımızı içeri uzattık çok sıcak bir gülümseme ile karşılaştık. Sonra gördüğümüz manzara karşısında heyecandan dilimiz tutuldu. İçerisi el işi ipekli ürünler, kök boyalı tabaklar, el yapımı cam biblolar daha bitmedi ev yapımı reçeller, likörler, minik defne yağı kavanozları, ipek kese içinde defne sabunları ile ağzına kadar dolu.

Burası bir hazine diye düşündüm. Ama en önemli hazine dükkanın iç tarafındaydı.

Bizi güler yüzü ile karşılayan beyefendi içeri davet edip, ipek şal üzerine ebru çalışması yapan eşinin yanına götürdü. Hepimizin heyecanlanıp nefesini tuttuğunu biliyorum.

Bundan sonrasını Antakyalı, mesleği öğretmen olan Hüsniye Tüfenkçi hanımefendiden dinleyelim;

Altınşehir Adana: Bu güzel mağazayı ne zaman açtınız?

Hüsniye Tüfenkçi: 6 yıl önce proje hazırlayıp destek alarak bu el sanatları mağazasını açtım. Zaten el becerilerim vardı sürekli kurslara giderdim. Burada gördüğünüz çoğu ürünler benim el becerileri ile yaptığım ürünlerdir. Sadece dokumaları dışarıda yaptırıyorum.

Altınşehir Adana: Ebru sanatı ile ne zaman tanıştınız?

Hüsniye Tüfenkçi: 4 yıl kadar kurslara katıldım. Baktım özellikle yabancı turistler çok ilgi gösteriyorlar, anlıyorlar ve değerini biliyorlar. Ben de daha çok ipek kumaş üzerine ebru çalışmalarına yöneldim. Tablo olarak yaptığım kağıt üzerine de çalışmalarım var ancak şal ve eşarplar daha çok talep görmekte.

Altınşehir Adana: Ebru sizin için ne anlam taşıyor?

Hüsniye Tüfenkçi: Ebru ayna gibidir evrenin yansımasıdır tekneye. Çok sonsuz desenler yaratabilme imkanı sağlıyor. Ve yaptığımız hiçbir ebru bir diğerine benzemiyor. Ebru biraz bizi disipline ediyor, çok sabırlı olmak gerekiyor, huzur getiriyor, sakinleştiriyor. Estetik olarak algımızı ufkumuzu açıyor. Bizim içsel yolculuğumuzda kullandığımız bir yol olarak da düşünebiliriz. Bu nedenle tasavvuf felsefesine çok benziyor aslında.

Altınşehir Adana: Tekne ile başbaşayken ne hissediyorsunuz?

Hüsniye Tüfenkçi: Geleneksel sanatların en önemli özelliği bize vermiş olduğu sabırdır. Sabrının yanında getirdiği sevgidir.Tamamen sıkıntılarınızı dertlerini unutup kendinize bir sığınma alanı yaratıyorsunuz. Hem sanatınızı icra ediyorsunuz, hem yeni bir şey öğreniyorsunuz. Ebru hayatın zor şartları içinde sizi ayakta tutan bir sanat. Tekniğe ruhunuzu da kattığınız zaman başarı oranı ve süresi artmaya başlıyor.

Altınşehir Adana: Ebru yapmak için hangi malzemelere gerek duyuluyor?

Hüsniye Tüfenkçi: İçi kitreli su dolu 5-6 cm derinliğinde tekne. Renkli kaya ve topraktan elde edilen boyalar. Ebruda kullanılacak kağıt veya kumaş. At kuyruğu kılından yapılmış ebru fırçaları, gül dalına sarılı olacak. Kitreli suda desen yapmak için kullanılan bir çubuk. Bunun gibi farklı aparatlar var. Ancak bu malzemelerin yapılışı, kıvamı, ölçüsü ustalık gerektirmektedir. Zaten ebru sanatı usta çırak ilişkisi ile yürür.

Altınşehir Adana: Ebru sanatını Antakya dışına taşımayı düşünür müsünüz?

Hüsniye Tüfenkçi: Zaman zaman büyükşehirlerde fuarlara katılıyorum. Ancak benim kökenim Antakyalı. Ebruda tekneye atılan her rengin birbirine yer vermesinin, insanın içiçe yaşamasının bir göstergesi olduğunu düşünüyorum ve bunun en güzel örneğini yüzyıllardır Antakya’da yaşıyoruz. Umarım bu huzurumuz bozulmaz.

Altınşehir Adana: Bu sözlerinizi destekleyen masanızda bir davetiye gördüm, izninizle paylaşmak istiyorum.

Sen Piyer ve Pol Bayramı çerçevesinde 27 Haziran 2015 tarihinde Batıayaz Eski Ermeni Kilisesinde “İnançların Ezgileriyle Barışa Doğru” mistik müzik programına davetlisiniz. “Ezan-Çan-Hazzan” ibadethaneleri ziyaret edilecektir. Davetiyenin bir köşesinde Antakyalı İgnatius’un bir sözü eklenmiş; “Şarkı söyleyen insan iki kez ibadet etmiş sayılır”.

Bu şöleni kaçıracağım için üzülüyorum.

Ebru sanatı dünya kültür mirası listesine alınmış. Ancak son zamanlarda unutulmaya yüz tutmuş. Ortaya çıkan eserde renkler ve dokularla herkes kendi yeteneği doğrultusunda bir şeyler yakalıyor. Aynı şairlerin ve yazarların edebiyatta yaptıkları, müzisyenlerin müzikte, ressamların resimde yaptıkları gibi. Geleneksel el sanatlarımızdan olan ebru sanatı yakın zamana kadar kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Maalesef bizim geleneklerimizden bir sanat olmasına rağmen, korumayı ve sürdürmeyi bilemeyişimizden dolayı başka devletlerce sahiplenilmiştir. Ruhani yanı yüksek bir sanata sırt çevirdiğimizi fark etmemiz umarım uzun sürmez.

Hz. Ali ne güzel buyurmuş “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün alem sende dürülüp bükülmüştür”. Ebru bir düştür, bir özlemdir. Ona bakan her gözde yeni anlamlar kazanan bir sanattır.


Antakya’ya yolunuz düşerse yöresel hediyelikte çok özel bir mağaza olan TYCHE-H Hediyelik Eşya mağazasını tavsiye ediyorum, hediyelikte yok yok. Ayrıca güler yüz var ve çok nefis Antakya kahvesi ikram ediliyor.


 




Sayı 27 (Temmuz - Ağustos 2015)

Bu yazı 4612 defa okundu.