TARSUSLU FİLOZOFLARININ BÜSTLERİNİN ÖYKÜSÜ

Yontu Sanatına dair…
Heykeller, hemen hemen herkesin çocukluk yıllarında ilgisini çeken yapıtlardır. Birçok insan, yontu sanatının bu yapıtlarına hayranlıkla bakar. Yaşadığımız kentlerin meydanları ve önemli merkezleri bu taş yontu sanatının örnekleriyle doludur. Yontu sanatının inansı heykeltıraş ya da yontu ustası eserinin mermerden, taş veya kaya parçalarından, alçıdan bronza kadar birçok malzemeyi işleyerek üretir. Ancak sanatçı yapıtını önce amaç, işlevsellik ve estetik yönünden tasarlar. O yapıtını ortaya koyarken, başka sanat dallarında olduğu gibi amaca dönük olarak, denge, ifade, dingillik, duygu ve sıcaklık gibi motifler kullanır.
Heykel sanatının tarihi hiçte yeni değildir, yaklaşık 8-10 bin yıllık geçmişi kapsar. İnsanoğlu önce mağara duvarlarına ve tanrı heykellerini yaptı. Bugün Anadolu’nun dört bir yanında bulunan tarihi kalıntılar ve arkeolojik kazılardan çıkan yapıtlar, bu on bin yıllık heykelciliğin özetidir denilebilir. İnsanoğlu bu binlerce yıllık süreçte şaşılası kadar güzel, dengeli, duygulu ve estetik olarak da mükemmel duvar kabartmaları ve heykeller yaratmıştır. Antik çağ insanı, kendi suretine benzettiği tanrıların tek tek heykellerini yapmıştır. Günümüze kadar kalabilen Artemis, Zeus, Eros, Afrodit heykelleri örnek olarak sayılabilir. Ayrıca Hitit, Hurri, Lidya ve Kilikya medeniyetlerine ait yontu ve güzel duvar kabartmalarını da unutmamak gerekiyor. Hiç kuşkusuz geçmişten günümüze kalan en önemli, heykel, büst ya da kabartmalar içinde filozofların ve sanatçıların yer almaktadır.
Bugün çağdaş yontucusunun, sanat yapıtlarını bu mirasın ışığında ve temelinde ürettiğini söylemek hiç de abartma olmayacaktır.
 
Kentler, İnsanlar ve Heykeller
Sanatçı, yaşadığı toplumsal ve siyasal nesnellikten kendini soyutlayamaz. Sanatçı, yapıtlarına bir biçimde yaşadığı nesnel gerçekliği yansıtır. Yontu sanatçısı da, yapıtlarını belirli tarihsel, toplumsal ve kültürel olayların örgüsü içinde ortaya koyar.
Heykeller, kent dokusuna, kültürel ve sanatsal zenginlik katan, kentin estetiğini tamamlayarak kentleri kuru, yavan ve tek düze olmaktan kurtaran yapıtlardır. Bu yanıyla heykeller, bir anlamda kent ideolojisinin, kentliliğin ve kent kültürünün bir ürünü ve göstergesi sayılabilir. (*)
 
Tarsuslu Filozofların Büstleri
Yukarıdaki girişten sonra Tarsus’ta 9 yıldır yayın yaşamını sürdüren tarih, felsefe ve kültür sanat konularında yayınlanan Aratos dergisinin Tarsus’un kent kültür ve sanat yaşamına katkıda bulunmak amacıyla yaptırdığı filozofların büstlerinin öyküsüne geçebiliriz.
Aratos dergisinin 2. yılına girdiğimizde, derginin yayın kuruluna Mersin Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Eyüp Erdoğan ile Çetin Veysal hocayı almıştık. Aynı tarihlerde Çukurova Üniversitesi Eğitim Bilimleri Felsefe Grubu Öğretmenliği’nden de Yrd. Doç. Dr. Mustafa Günay da yayın kurulumuza girmişti.
Çukurova Üniversitesi’ne Mustafa Günay’ı ziyaret ettiğim bir gün, beni heykel bölümünden Suat Karaaslan hocayla tanıştırdı. O zaman ben biraz cesaretlenip Suat hocaya, dergiye adını verdiğimiz filozof Aratos’un büstünün yapılıp yapılamayacağını sordum. Hocam çok nazik bir şekilde yapılabileceğini sordu. Ben bu görüşmeden bir süre sonra Suat hoca ile yeniden görüştüm ve Aratos’un büstünün yaptırmak istediğimi ve bunun için nasıl bir yol izlemem gerektiği konusunda görüşlerini aldım.
Bu görüşmenin sonunda Suat hoca benden Aratos’a ait görsel malzeme istedi. Kendisine bugün Avrupa müzelerinde olan Aratos heykelleri ve büstlerine dair internetten edindiğim fotoğrafları ilettim.
Aradan beş altı ay kadar bir zaman geçmişti. Bu arada Suat hoca ile telefonlaşıyordum ve üniversiteye gittiğimde yanına uğruyordum. Sonunda bir gün hoca büstün hazır olduğunu söyledi. Bir tarih kararlaştırıp üniversiteye gittim. Suat hocanın odasına girdiğimde, sol taraftaki atölye masasının üzerinde Aratos büstünü gördüm. Bu beni çok heyecanlandırdı. Yüzümde bir tebesümle, Aratos büstüne yaklaştım, ellerimi büste uzatıp onu tuttum. Artık Avrupa müzelerinde değil, onun doğup topraklarda bir büstü olduğunu düşündüm. 
O gün bir heyecanla Suat hocaya teşekkür edip, kucağımda Aratos büstü itina ile taşıyarak ve insanların bakışları arasında üniversiteden, Adana merkeze ve Tarsus’a geldim. Hatta hiç unutmam, Adana’da belediye otobüsünde ikili koltuğa oturdum. Pencere yanına da Aratos’u koydum. Elimi de Aratos’un omzuna attığımı ve meraklı bakışları yakaladığımda da “Tanıştırayım, arkadaşım Aratos” diyordum.
Aratos’u Tarsus’ta o zaman yarenlik alanı üzerinde bulunan dergimizin bürosuna getirip yüksek bir sehpanın üzerine yerleştirdik. Büroya gelen herkes Aratos’la tanıştı. 
Bir yıl sonra dergi bürosunu restorasyonu biten tarihi Kırkkaşık Bedesteni’ne taşındık. Aratos o gün bugündür kendisine ait köşede çalışmalarımızı izliyor. Zaman zaman yerli yabancı birçok insan Aratos’un ya fotoğrafını çekti ya da onunla aynı karede olmak için fotoğraf çekildi.
2007 yılında St. Paul Kilisesi’nde Aratos Felsefe Günleri düzenledik. Kilisenin içerisinde konuşmacıların masasının yanı başında Aratos’un büstü de yerini almıştı. İçeride felsefenin konuşulduğu etkinlikte bahçede Suat Karaaslan hocanın heykel sergisi izleyicilerle buluşurken akşam ise aynı mekânda Tuğrul Göğüş hoca ve Bulgar müzisyen Vania Batchvarova’nın sunduğu klasik müzik dinletisi gerçekleşmişti.
Biz bu etkinlikte Aratos büstünü yapan Ç.Ü. Heykel Bölümü öğrencisi Gerçek Çığşar adına teşekkür plaketini Suat Karaaslan hocaya takdim ettik.
Tabi bu arada Tarsus’ta Aratos diye bir filozofun adını taşıyan dergi çıktığını daha fazla insan duyuyor. Aratos dergisi, Aratos Sinema Günleri, Aratos Edebiyat Günleri ve felsefe etkinlikleri yapıyor. İşte bunlardan sonradır ki, Tarsus Belediyesi, trafiğe kapattığı Yarenlik Alanı’na kentin yetiştirdiği ya da burada bir süre yaşamış ünlülerin büstlerini yaptırırken Aratos’u da yaptırmış. Böylece kötü ve kaba bir kopyası da olsa kent merkezinde de bir Aratos’un büstü oldu.
Aratos’un büstü yapıldıktan sonra Suat hocaya, her yıl bir Tarsuslu filozofun büstünün yapılmasını önerdim. Suat hocam bu öneriye sıcak baktı ancak sonraki bir iki yıl bu düşüncemizi gerçekleştiremedik. Ancak 2010 yılında bu kez stoa felsefesinin önemli düşünürlerinden ve gençliğinde maraton koşmuş olan Khrisippos’un büstünün yapılması için yine Suat hocamın odasında buldum kendimi. Oturduk, konuştuk. Yine benden resim istedi. Ve zaman işlemeye başlamıştı.
Bu görüşmeden birkaç ay sonra Suat hoca Khrisippos büstünün kalıbının alındığını ve döküm atölyesine gönderdiğini bildirerek bir hafta sonra teslim alabileceğimi söyledi. Sabırsız bir haftadan sonra yine bir heyecanla üniversitedeydim. Suat hoca ile dökümcüye gittik. Kapıdan girerken bizi Khrisippos karşıladı. Atölye ustasıyla bir çay içip biraz da sohbetten sonra Khrisippos’u otomobilin arka koltuğuna yerleştirip yola koyulduk. Adana’da istasyona gelip trene bindim. Tarsus’a geliyoruz. Bu kez yol arkadaşım Khrisippos. 
Trenden inip yayın kurulu Remzi arkadaşın işyerine gittim. Tezgâh arkasında başı öne eğik bir şeyler hesaplıyor. Sessizce Khrisippos büstünü tezgâhın üstüne koydum. Remzi başını kaldırıp Khrisippos’la karşılaşınca, şaşkınlıkla sevinç arasında gülen bir ifade beliriverdi yüzünde.
Onunla heyecanımızı paylaştıktan sonra Khrisippos’u büyük bir mağaza çantasının içine koyup düştüm yola. Bu kez durağım yayın kurulu üyesi öykücü Hasan Özphlivan. Girdim onun çalıştığı dükkâna, koydum elimdeki büyük çantayı sehpanın üzerine. Hasan’nın gözü çanta da bakıyor merakla. Bir gözü de benim ne diyeceğimde. Ben sırıtıyorum öyle. Neyse Hasan’a açtırıyorum çantayı. O açıp bakarken ben de anlatıyorum olanları. Bir çay içtikten sonra istikameti dergi bürosuna çeviriyoruz artık.
Eee, Kırkkaşık Bedesteni’ndeki büromuz 9 m². Khrisippos’u nereye koyacağız? Bende eskiden slayt film gösterisinde projeksiyon makinesini yerleştirdiğim ve yaptırdığım bir sehpa vardı. O sehpayı dergi bürosunun dışına yan duvarın dibine koydum, üzerine de Khrisippos’u oturtum. Şimdi bir içerde bir dışarıda iki filzof büstümüz var; Aratos ve Khrisippos.
Khrisippos büstünün altına onun yaşamı ve düşüncelerine dair Türkçe-İngilizce kısa bir metin hazırlayıp iliştirdik. Şimdi bedestene giren yüzlerce kişi Khrisippos büstüne bakıyor, yazıyı okuyor ve fotoğraf çekiliyor.
Soranlar da oluyor “bunlar neci kardaş” diye. Ben de, “Valla biri emmioğlu, diğeri de dezzemin cülüğü” deyip karşılıklı gülüşüyoruz.
2011 yılında birbirini tamamlayan güzel gelişmeler oldu. Uzun bir süredir aklımda olan bir işi hayata geçirdik. Almanya’da çalışan Erhan Üvey arkadaşım 2010 yaz tatiline geldiğinde, Tarsus Maratonu’nda Atlet ve filozof Khrisippos’u koşturmak istediğimi, bunun için koşacak bir sporcu aradığımı söyledim. O da bana Almanya’da oturduğu kentin içinden akan Ren Nehri boyunca sabahları koştuğunu ve önceki yıl orada yapılan maratona katıldığını ve kendi yaş grubunda 8. olduğunu söyledi. İşte tam da bunun üzerine kendisine gelip Tarsus Maratonu’nda koşmasını önerdim. Sonraki aylarda yazıştık. O birkaç boyunca bu koşu için antrenmanla hazırlık yaptı ve maraton tarihi yaklaştığında kaydını yaptırdık. Çağrışım Tiyatrosu’ndan arkadaşlar bize “Ezop” oyununda kullanılan antik dönem kostümü verdiler.
Ehan, Maraton’dan birkaç gün önce Almanya’dan gelip Tarsus’ta gelip antrenmanlarını yaptı. 
Biz de Aratos dergisi ve yayınlarını tanıtmak için bir stant açtık. Bu stantta Aratos ve gençliğinde uzun mesafe koşucusu olan Khrisippos’un büstlerini de koyduk.
Bizim Erhan artık Khrisippos’tu ve maratonun başlama noktasındaki eğlence yerinde antik dönem kostümüyle dolaşıyordu. Kenyalı, Etiyopyalı ve Türk atletler ile kadınlı çocuklu bir sürü insan gelip onunla hatıra fotoğrafı çektiriyordu. Oldukça ilgi çeken bu duruma son verip, koşu için atletini ve şortunu giyip başlama çizgisinde yerini aldı. Maratonu yöneten Türkiye Olimpiyat Komitesi temsilcisi Osman Atakan Tekin hoca da bu durumdan hoşnuttu ve sık sık “Antik çağda yaşamış atlet ve filozof Khirisippos da maratonda aramızda” diye anons ediyordu. 
Sonuçta Tarsus Maratonu başlama düdüğü çaldığında binlerce sporcunun arasında atlet ve filozof Khirisippos da 2000 yıl sonra yeniden koşuyordu.
Bu arada koşu sonunda, standımızda küçük bir törenle Khrisippos büstünü yapan Çukurova Üniversitesi Heykel Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi Türkan Barutçuoğlu’na yayın kurulu üyemiz Remzi Karabulut’un elinden bir teşekkür plaketi sunduk. Dergi yayın kurulu başkanı Yrd. Doç Dr. Eyüp Erdoğan da atlet ve filozof Khrisippos Erhan Üvey’e bir maratonun anısına Aratos Madalyası taktı.
Bizim Khrisippos şimdi Mart ayında yine Tarsus Maratonu’nda hazırlanıyor. Sonrasında da Ekim ayında Almanya’da Köln Maratonu’nda ve Kasım’da ise Yunanistan’da 30. Uluslararası Atina Maratonu’nun da koşacak.
Aslında sadece büstlerle değil, bu düşünürleri kent insanına tanıtmak için Aratos adına 13 yıldır, Aratos tarih, felsefe, kültür ve sanat dergisini çıkartıyoruz. Antik Çağ’da yaşamış eczacı-hekim adına, 5 yıldır Areios tıp, eczacılık ve halk sağlığı bir dergi yayınlıyoruz. Khrisippos da şimdilik maratonlarda koşarak varlığını duyuruyor.
Antik Çağ’da yaşamış eczacı-hekim Areios’un büstü yapıldı. Ancak Areios’la ilgili ilk çalışma Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. İlter Uzel hocamızın yaptığı küçük bir Areios biblo-büstü var. 
Şimdi 60 cm boyutunda bir Areios büstü yine Çukurova Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu heykeltıraş Zafer Onan tarafından yapılmış durumda.
Antik çağda yaşamış Tarsuslu kadın eczacı-hekim Herimonia’nın büstü Türkan Barutçuoğlu’nun eseri oldu.
İmparator Augustus’un hocası ve Tarsus Üniversitesini yönetmiş stoacı filozof Athenedoros’un büstü yine Zafer Onan tarafından bize kazandırıldı.
Son olarak ise Tarsuslu stoacı filozoflardan Zenon’un büstü de Zafer Onan’ın eseri olarak ellerinde şekillendi.
Aratos dergisi olarak, 2013 yılı Ekim ayında Mehmet Bal Sanat Galerisi’nde 22 resim ve 6 büstten oluşan “Tarsuslu Filozoflar Resim ve Heykel Sergisi”ni açtık.
Bu sergi, başka kurumlarında da sergilendi.
Tarsuslu filozofların büstü büstleri tarihi Kırkkaşık Bedesteni’ndeki Aratos dergisi bürosundan Aratos Kültür Sanatevi’ndeki yeni yerini aldı.
Çukurova Üniversitesi Heykel Bölümü hocalarından Prof. Dr. Suat Karaaslan’a ve filozoflarımızın büstlerini yapan adı geçen heykeltıraş arkadaşlara yürekten teşekkür ediyoruz.
Bir kent bilinci ve tarih bilinci oluşturmak gerekiyor. Bu çabalarımızın tam da bu noktaya denk düştüğünü belirtmek gerek. Bunun bir başka boyutu da üretim yapmak. Yaşadığımız kentin geçmişindeki değerler, bize yeniden bir şeyler üretebilmemizin olanağını sunuyor. Biz geçmişten beslenip, bugünkü üretimlerimizi de üstüne koyarak geleceğe nitelikli ve kalıcı bir şeyler bırakmak istiyoruz. 
Felsefenin yaşadığımız coğrafya da yeniden karşılık bulması ve etkili bir disiplin olması, toplumsallaşması, felsefe adına yeni çabaların ortaya çıkmasına bağlı. Aydınlanma için buna ihtiyaç var. 
 



Sayı 33 (Temmuz - Ağustos 2016)

Bu yazı 4617 defa okundu.