ŞİİRE YANSIYAN FOTOĞRAF

1839’da Fransız Bilimler Akademisi tarafından fotoğrafın kabul edilmesi ile başlayan ve bugüne kadar geçen süreç “tek kare”lik görüntünün büyüsünü bozmamıştır. Kısacık bir anın ölümsüzleştirilmesi duygusu devam ettikçe bu süreç devam edecektir. Fotoğraf özgürlüğe ve demokrasiye giden yolda bir araç olarak görülmüştür. Bir fotoğraf bazen o güne kadar anlatılanları tersine çevirmiştir. Sanatın toplumsallaştırılması konusunda diğer sanat dallarından çok daha fazla bir etkisi olduğunu söylenebilir. Diğer bir deyişle fotoğraf diğer sanat dallarına göre daha toplumsaldır. Çağdaş sanat kavramı görüşü de artık tüm sanatların birbirinden beslenebileceğini ifade ediyor. Fotoğraf diğer sanat dallarından en çok şiire benzetilebilir. Şiirde tek bir kelime veya dizede, fotoğrafta ise bir karede tüm öykünüzü anlatmanız gerekir. Çoğu kimse fotoğraf ile resim sanatını birbirine benzetse de fotoğraf çıkarma veya ayrıksama, resim toplama sanatıdır. Fotoğraf tarihinde “Pictioralizm-Resimselcilik” dönemi de fotoğrafın kendi hakkındaki düşüncesinin abartılmasıdır. Sinemada görüntülerin veya fotoğrafların toplama sanatı sayılmaz mı? Roland Barthes, “Camera Lucida” adlı kitabında “Fotoğrafı ilkel bir tiyatroya, bir tür canlı tabloya benzetir”.
 
Fotoğraf, çoğu kez içerdiği duygusal yoğunluk bakımından şiire benzeyebilir veya bazı fotoğraflar da zihnimizde bir şiir etkisi yaratabilir. Her ikisi de bir an’ı hissetmektir. “O an” hüzün ya da coşku duygusunun, anlaşılmanın, söylenememiş duyguları başkalarına aktarmanın bir ifadesidir. Ansel Adams’ta “Ben Bir Fotoğrafçıyım” adlı makalesinde fotoğrafçının yaptığını temel amaç, nitelik ve etkileri açısından, usta ressamların, müzisyenlerin ve şairlerin yapıtlarına benzeterek fotoğrafçılar için “Fotoşair” deyimini kullanır. İkisinde de yeniden yaratı vardır. Şiir, duygusallığın; fotoğraf, görselliğin ifadesi değil midir? Bazen bir şiir bir fotoğraf gibi çıkar karşımıza. Bazen de bir fotoğraf bir şiir gibi çıkar karşımıza. İkisinin bıraktığı tat veya etki aynıdır. Çünkü şiir yazmakla fotoğraf yapmak aynı uğraşı gerektirmektedir. Şair Cemal Süreya’nın şu şiirini okuduktan sonra ismine bakalım. Veya o şiiri bir fotoğraf karesi olarak görelim. Tahmin ediyorum ki aynı tadı alacaksınız. Cemal Süreyada bunu böyle hissetmiş olmalı ki şiirine “FOTOĞRAF” ismini vermiş.
 
FOTOĞRAF
 
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
 
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
 
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
 
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
 
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
 
 
Cemal Süreya’dan farklı zamanlarda yaşayan Norveçli heykeltıraş Gustav Vigeland (1872 – 1943) şimdi Norveç’te Vigeland Parkında sergilenmekte olan Adam- Kadın ve Çocuk heykelini yapmıştır. Cemal Süreya’nın şiirinde durakta yazdığı fotoğrafı o bir kaide üzerine oturtmuştur.
 
 
 
Biçimi heykelden, duyguyu şiirden, anıyı fotoğraftan daha iyi ne anlatabilir ki?
Anıyı bir fotoğraf çeker gibi şiirine yansıtan Melih Cevdet Anday, şimdi hepsi vefat eden arkadaşları ve kendisini “FOTOĞRAF” isimli şiirinde şöyle anlatır.
 
 
 
FOTOĞRAF
 
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Oktay, Orhan, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Henüz babası ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Lakin ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Halbuki hayattayız hepimiz.
Melih Cevdet Anday’ın şiiri bize bazı günler ailemizden kalan eski fotoğrafları karıştırdığımız zaman ki duygularımızı hatırlattı değil mi. Fotoğraf zamanda tarihin tanıklığını yapar. Aynı şeyi Melih Cevdet, şiirinde yapmıştır. Sizce Melih Cevdet, şiirde fotoğrafı mı çekmiştir? Yoksa fotoğraf gibi şiir mi yazmıştır? Başta söylemiştik şiir duyguyu, fotoğraf anıları anlatır diye. Şiir görmeyi öğrenmenin en önemli araçlarından biridir. İsa Çelik, bunun böyle olduğunu Nazım’dan örnek vererek "Nazım'ın şiirlerinde dehşetli bir görsellik vardır." der. Nazım'ın görselliğine atıfta bulunmak için "İNEBOLU" isimli şiirinden örnek verir. O Nazım ki “MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI” şiiriyle aslında memleketinin fotoğrafını çekmiş, bunu dizelerinde işlemiştir.
 
Gözümüzü açınca karşımızdaydı artık
 
Sisli vadileriyle rüyalı Anadolu.
 
Görüyorduk uzaktan dereye giden yolu;
 
Sağ yanında bir çayır, solda çam ağaçları.
 
O kadar yakındı ki dağların yamaçları
 
Dereye düşen bahar bir daha çıkamamış.
 
Bu ne güzel memleket: Yüksek dağlarında kış,
 
Yollarında sonbahar, deresinde ilkbahar,
 
Altın güneşinde de yazın sıcaklığı var.
 
Baudrillard'ın dediği gibi: Fotoğrafın şaşırtıcı gücü, yazının gücünün çok ötesindedir. Bir metin ender olarak fotoğrafik nesnenin (gölge, ışık ya da malzemenin) aynı andalığı, aynı somutluğu ve aynı büyüleyiciliğini gösterebilir. Nazım Hikmet’de şiirinde fotoğrafik nesnenin tüm öğelerini toplamıştır.
 
Fotoğraf, insanların nesnelerle arasındaki ilişkisini estetize edilmiş bir görsellikle sunar. Bu görüntü çekenler için bazen güldürücü, bazen düşündürücü, bazen de ölüme götürecek kadar dramatiktir. Çektiğimiz bazı kareleri beğenmeyiz. Yaşamda da hoşlanmadığımız, acı çektiğimiz, bir daha hatırlamak istemediğimiz kareler vardır. 12 Eylül 1980’den sonra şiir yazdığı için düşünce suçlusu, işkence gören şair Ahmet Telli, o dönemdeki anılarını ve çekilen fotoğraflarını ortadan kaldırmak ister. Oysaki günümüzde de görmek istemediğimiz, ortadan kaldırmak istediğimiz o kadar görüntü veya o kadar fotoğraf vardır ki…
 
 
 
81 YILINDA BİR FOTOĞRAF
Göz değil bunlar kesinlikle değil
irin gibi bir nefret akıyor sadece
Dudaklar yok burun yok alın yok
yüzü yok bu mumyalanmış yüzün
 
Ölümün rengi gri midir ya da korkunun
Gri midir insan hayvana benzetilirken
Uzun ve pis bir sakal sarkıyor
göğsüme iliştirilen rakamlara
 
 
İşte 81 yılından fotoğraf
albümlere hiç girmeyecek
 
Yaşamda ve bazı fotoğraflarda olduğu gibi bazı şiirler de işte böyle acı ve hüzün vericidir.
 
Şiir, fotoğraf, şair ve fotoğrafçı sorusuna ise Refik Durbaş, her iki ustaya da saygı anlamında “İSTANBUL HATIRASI” adlı şiir kitabında şöyle yanıt verir.
 
 
 
 
….
Galata Köprüsü’ne yağmur yağıyor
Eminönü ayağında bir kundura tamircisi
Yağmurda ıslanıyor
 
Fazıl Hüsnü Dağlarca yazmıştı şiirini
Fotografisini Ara Güler çıkarmıştı
 
Köprü ile onunda hayatı
Kalktı tedavülden
Ama ruhu yaşıyor hala
Dağlarca’nın şiiriyle
Ara’nın fotoğrafının arabında
 
 
Merdivenlerde oturmuş elinde bir tahta parçası ile kendini canice yakanlara karşı korunmaya çalışan yaşamının son fotoğrafında gördüğümüz Behçet Aysan “ESKİ FOTOĞRAFLAR” şiirinde kendisini anlatır. Bu şair-şiir-fotoğraf ve fotoğrafçının son buluşmasıdır.
 
 
 
unutulmuş bir akşamdı, solmuş
çiçekler arasında, gölgesi
duvara vuran yüzün bir eski
fotoğrafta.
 
 
KAYNAKLAR
 
Ansel Adams: Ben Bir Fotoğrafçıyım. Çeviren: Nilgün Günden. Fotoğrafya Sayı:7 www.fotografya.gen.tr
Behçet Aysan: Düello, Toplu Şiirler, Adam Yayınları, 1993
J.Baudrillard, Çev.H.Çetinkaya, Edebiyat Eleştirisi, 1995
Nazım Hikmet, Bütün Eserleri I, Adam Yayınları, Ankara, 1987
Refik Durbaş: İstanbul Hatırası, Adam Yayınları, 1998
Roland Barthes: Camera Lucida; Fotoğraf üzerine düşünceler. Altıkırkbeş Yayınları, 2008
Sadık Tümay: Fotoğraf ve Şiir. Fotoğrafya. Sayı:5 www.fotografya.gen.tr
Seyid Ali Ak: Fotoğraf-Söz Kavuşması, Bileşim Yayınları, 2003
 



Sayı 34 (Eylül - Ekim2016)

Bu yazı 9374 defa okundu.