RESTORASYON MU? RESTİTÜSYON MU? UYDURMASYON MU?
Öncelikle yazıma restorasyon konusunda uzman bir mimar veya mühendis olmadığımı belirterek başlamak istiyorum, fakat bu konuda bir uzman olmamak sanatla, tarihle, mimariyle uğraşıp da yapılan aksaklıkları görmeye bence engel bir durum değil.
.jpg)
Adana’mızda son yıllarda yapılan konservasyon yani bilinen adıyla restorasyon faaliyetleri hızlandı ve kent turizmine olumlu katkıları oluyor. Öncelikle Ulucami- Ramazanoğlu Konağı arkasındaki Tuz hanı-Büyük saat-Tarihi Arasta (Çarşı) restorasyonun tamamlanıp tarihi yapılar silsilesi bütünlüğünün sağlanması bu sene dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı sebebiyle şehrimize gelen misafirlerimize buraları ziyaret ettiklerinde görsel bütünlük adına olumlu bir durum yaratıp, bölgedeki esnafın yüzünü güldürdü.
Ancak bu restorasyon sonrasındaki kırmızı tarihi kiremitlerinin üzerine çimento sıvanarak yapılması ne şekilde doğru oldu onu bilemiyorum. Tarihi Arasta’nın(Taş Mağaza) sadece köşelerinde bir süs gibi bırakılan, tarihin havasını içinize hissettiren kiremit yapı ve kesme taş dokusu bir dükkan sonra beton kaplamanın boğuculuğuna dönüşüyor. Büyük Saat yolundan yürüdüğünüzde tarihi bir sokakta değil de betonarme bir yapı uzantısının ortasında bir zamane caddesinde yürüyormuş hissine kapılmamak işten bile değil, nostaljiyi hissedemiyorsunuz. Peki biz nostaljiyi hissetmek zorunda mıyız? Bence evet… Yapılan restorasyonun bize geçmişi hissettirme zorunluluğu ve mecburiyeti var. Bana geçmişi hissetmenin kişiden kişiye değişebileceğini iddia edip tartışılması gereken bir konu olduğunu söyleyecek birisini de şahsen muhatap kabul etmiyorum.
.jpg)
Zaten şimdi sorun biraz da buradan kaynaklanıp yapılanın konservasyon (yeniden inşa) yöntemlerinden restorasyon mu olduğunun yoksa restitüsyon mu olduğunun algılanamaması durumu oluyor. Restorasyon’un amacı bir tarihi yapıyı, yeri arşivsel değeri hatırına bir şekilde ayakta tutmaktır. Restitüsyon ise birebir aynısı yapmaktır. Restorasyon veya restitüsyon yapılabilmesi için öncelikle bir röleve planı çıkarılır. Bu plandan sonra Anıtlar Kurulu’ndan ve Mimarlar Odası’ndan onay alınır. Ayrıca Anıtlar Kurulu tarihi binanın veya yerin önem derecesini belirler. Misal olarak 1. dereceden tarihi eser denilen binalara sadece restitüsyon yapılabilir, 2. dereceden sonraki binalara restorasyon yapılabilir. Mevcut olan taşeron firmaya iş yaptırma düzeninde restorasyonu yapan firmalar( iyilerini tenzih ederim ) sahada deneyimli ve denetleyici eleman çalıştırmayıp “biz böyle yaptık oldu” şeklinde işi yaparak, yapıların geçmişindeki gerçek görüntüsünü göz ardı ederek “bir an önce işi yapayım paramı alıp gideyim” zihniyetiyle çalışıyorlar.Böylece restorasyon yada restitüsyon olması gereken iş uydurmasyon sınıfına giriyor. Oysa ki mimari yapılar yeniden yapılırken iş restorasyon bile olsa restitüsyon mantığıyla yapılmalı ve geçmişte bilinen en eski görüntüsüne birebir uyumu sonuna kadar korunmalıdır. Fakat bende biliyorum ki mevcut düzendeki taşeron firmaya ihaleyle yaptırma sistemiyle bu sadece bir hayal…
.jpg)
Adana şehrimizde 1900’lü yıllarda yaşanılan olaylardan dolayı cami, kilise, sivil mimari niteliği olan, şimdi yaşasalar 1.dereceden tarihi eser olacak yapının yaşanılan iç karışıklıkta karşılıklı tahrip edilerek yok olduğunu eski fotoğraflardan dolayı biliyoruz. Cafer Ağa (Paşa) Camî ve Abidin Paşa (Hamidiye) Çeşmesi gibi bazı yapıların da 1950’li yıllarda yol genişletme çalışması adı altında üzücü bir şekilde yıkıldığını biliyoruz. Başka bir misal olarak Evliya Çelebi’nin meşhur Seyahatname’sine göre Adana’yı ziyaret ettiği yıllarda sadece şehir merkezinde 80 civarında mescitten bahsederken bunlardan bugün günümüze ulaşabilen 10 adet civarında olması olayın boyutunu zannedersem açıklayıcıdır. Hatta İlyas Ağa (Bakımoğlu yada Eski Emniyet) mescidi gibi bazı mescitler şu an var olsalar bile “2006 Adana Kentsel Kültür Envanteri “ kitabında bile bulunmayıp, Pr. Dr. Nusret Çam’ın “Türk Kültür Varlıkları Adana 01” kitabının 411. sayfasında “Bu eser hakkında tek kaynak olan Hayrat Satış Kütük Defteri’ne göre eserin, Adana merkezinde Emirler (şimdiki Ulucamî civarı) mahallesinde olduğu anlaşılıyor. Sözü edilen deftere göre eser 1941 yılında 200 liraya satılmış olup bugün mevcut değildir” şeklinde geçiyor. Yani mescit var, bazı resmi kayıtlarda ve kitaplarda yok…
.jpg)
BAHRİ PAŞA (HAMİDİYE) ÇEŞMESİ
.jpg)
CAFER AĞA (PAŞA) CAMÎ
Gönül ister ki yıkılmadan İlyas Ağa (Bakımoğlu) mescidi de restorasyon kapsamına alınsın ve bir tarihi-dini değeri olan yapı daha amacına uygun, hak ettiği şekilde yaşamaya devam etsin. Fakat şu an restorasyonu yapılmakta olan, yine tarihi kırmızı kiremitlerinin üzeri betonla kaplanıp, Alüminyum pencereler ve kapılar takılıp, üzerine orijinalinde olmayan ahşap görünümlü giydirmeler yapılan Tarihi Vakıflar Çarşısı’nın devam eden restorasyonunu düşündüğümde İlyas Ağa (Bakımoğlu) mescidinin de taşeron şirketler vasıtasıyla ne kadar doğru bir şekilde yapılacağını düşünmeden edemiyorum. Haydi hayırlısı…
.jpg)
.jpg)
İLYAS AĞA MESCİDİ (ÜSTTE) VE RESTORE EDİLMEKTE OLAN TARİHİ VAKIFLAR ÇARŞISI
Yararlanılan Kaynaklar:
* S.Haluk Uygur Fotoğraf Arşivi (Cafer Ağa-Paşa Camî, Bahri Paşa-Hamidiye Çeşmesi )
* Pr. Dr. Nusret Çam, Türk Kültür Varlıkları Envanteri Adana 01, Türk Tarih Kurumu 2010
* Doğumunun 400.yılında Evliya Çelebi,Nuran-Semih Tezcan, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011
Mehmet Ekrem Akçal
Diğer Yazıları
Tüm Yazıları