Fiyatı Kalite mi Tayin Eder?


Üniversite son sınıfın ilk "çeviri" dersiydi. İbrahim Hoca, elinde, o yıllarda yeni çıkmış olan, filologların da duayenlerinden Hocamız Mina Urgan'ın "Bir Dinozorun Anıları" isimli kitabıyla içeriye girdi. Biraz yaz tatili muhabbetinden sonra bu sene çeviri dersini beraber işleyeceğimizi söyledi ve elindeki kitabın ilk sayfasını açarak "Bunu çevirmekle işe başlayalım" dedi. Kitap; "İhtiyarlar ne yaparlar? Anılarını yazarlar. Ben de bunu yapıyorum işte." diye başlıyordu. İbrahim Hoca ilk cümleyi okuduktan sonra cevap beklercesine yüzünü sınıfa döndü ve neredeyse sınıfın tamamı cevap için el kaldırıyordu. Kaldırmayanlar da zaten çevirinin basitliğinden dolayı umursamaz görünüyorlardı. 
 
"İhtiyarlar ne yaparlar?" Bunu çeviremeyecek ne vardı ki? Zaten İngilizce sınavı ile girilen bir bölümün, son sınıf öğrencileri için "What do the old do?" demek çok da zor olmasa gerekti. Bir kaç cevaptan sonra hala alternatif cevap isteyen Hocayı görünce vücudumda bir gerilim başladığını hissetmiştim. Aynı gerilim İbrahim Hoca'yı da sarmıştı ki; "Siz son sınıf filolog öğrencilerisiniz" diye sesini yükseltti. Bizden beklentisinin basit bir cümlenin çevirisi olmadığını, bu çeviri için bir alkış beklemememiz gerektiğini, bu cevapları bir ortaokul çocuğunun dahi verebileceğini ve bir İngilizce çevirisi için en yüksek mertebede olması gereken kişilerin, yani bizlerin, böylesine düz bir çeviri yaptığına inanamadığını ve buna benzer içeriğe sahip bir araba laf söylemişti. Genel olarak bölümde sakin tanınan bu adamın söyledikleri karşısında tüm sınıf buz kesmişti. Üstelik kimse nerede yanlış yaptığını da bilmiyordu. Sanırım o anda sınıftaki tek bir kişinin bile anlamadığı, şahsen benim ancak bugün anlayabildiğim şu cümlesi, hocanın isteğini özetliyordu " Sizden İngilizce bilginizi kullanarak değil, kafanızı kullanarak bu çeviriyi yapmanızı bekliyorum"
 
Öğrencilerin kısmen tanıdığı, kitabın yazarı olan Mina Urgan; İngiliz Edebiyatı profesörü, İstanbul Üniversitesinden emekli, Türkiye'deki filoloji ve İngilizce Öğretmenliği bölümleri tarafından duayen olarak kabul edilmiş ve emekliliğinin ardından kendi anılarını kaleme almış olan aydın bir kadındı. İbrahim Hoca'nın da aslında bizlerden istediği; tanıdığımız bu yazar hakkındaki bilgileri de harman ederek daha derin bir çeviri yapmamızdı. Ya da belki de biraz daha fazlasıydı. smile ifade simgesi Çünkü sadece bir cümlenin başarı ile çevrilebildiği 90 dakikanın sonunda tahtada "What do the retired intellectuals preoccupy with?" yazıyordu. (Motamot çevirisi: Emekli olmuş entelektüeller ne ile meşgul olurlar?)
 
Bugün işini layıkıyla yapmak bir marifet sayılıyor, bir meziyet olarak görülüyor. Standartlar bile standartların altına inmiş durumda. Vasat artık standart olmuş, vasatın üstü ise alkışı hak eder bir hal almış. ''İyi'' ise paha biçilemez...
 
''Kalite'' bir rant haline getirilmiş...
İnsanların hizmetlerine hele de emeklerine paha biçmek kimsenin haddine değildir. Bir kişi veya kurum kendi hizmetini istediği fiyata satabilir ki bu sadece maliyet hesabına odaklı olmamalıdır. Bilgi ve tecrübe asla göz ardı edilmemelidir. Hizmetini ne karşılığı ya da kaça vereceği sadece kişinin kendisinin bileceği bir iştir. Lakin ''kalite politikası'' tartışılmaması ve değer biçilmemesi gereken bir unsur olmalıdır. Hizmetini kaça satarsan sat, işini en üst düzeyde icra etmek asıl olmalıdır. Fakat bugün, bu kaliteyi fiyata yansıtmak; her ne kadar son derece yanlış ve materyalist hatta kapitalist bir uygulama olsa da teamül bu yöndedir. Daha da ilginci halk da bunu bu şekilde kabul etmiştir.
 
Oysaki, konu; oturduğun ev, kullandığın araba veya hatta içtiğin sigara gibi materyallerden çıkıp da muayene olduğun doktor veya çocuğunun eğitimi gibi daha ulvi konulara geldiğinde, bu yanlış daha açıkça görünmektedir. Bugün insanlar ''daha iyi'' bir doktor veya ''daha iyi'' bir öğretmen oldukları gerekçeleriyle farklı şehirlere gidip hizmet almayı tercih etmekte ve bunun için daha fazla ücret ödemeye bile razı olmaktadır. Belki de daha net bir farkındalılık için olaya bir de tersten bakmak gerekir. Bir doktorun ya da bir öğretmenin daha ucuza hizmet verip, bunun karşılığında verdiği vasat hizmeti savunması mümkün olabilir mi? Yaptığı işte sadece beynini ve tecrübelerini kullanan birisiden daha ucuz hizmet karşılığında beyninin ya da tecrübelerinin daha azını kullanmasını isteyebilir miyiz? Yapabiliyor dahi olsaydı bunu yapması etik olur muydu?
 
Aslında birbiriyle iç içe gibi görünen ''fiyat'' ve ''kalite'' unsurları aslında birbirinden tamamen bağımsız ayrı değerlerdir. İsteyen istediği ürünü veya hizmeti istediği fiyata satabilmelidir ama işin fiyatını; kalitesi daha da önemlisi kalitesizliği belirlememelidir... 


Bu yazı aynı zamanda  26 Ekim 2013 tarihli Milliyet Gazetesi Güney Eki'nde de yayınlanmıştır.



Sayı 25 (Mart - Nisan 2015)

Bu yazı 4892 defa okundu.