Duvarı Boyama Lan Eşşoğlueşşek!!!



       Sanat yapmak zordur…Sanatı ne amaçla ve kim için yapacağınız sorusu kadar yaptığınız sanatla topluma kendinizi anlatmanız da zordur.Bir de yapacağınız sanatın doğası gereği  toplum içerisinde  sosyal zorluğu olanlar vardır.

       Grafiti  de böyle sanatlardan…Bir grafiti sanatçısı kendi duygularını  veya bir hicvin görsel ifadesini  bir evin  sokak duvarına boya spreyleriyle  ifade etmeye çalışırken evden bir anda beliren şu sesi  duyabilir:”Duvarı boyama  lan eşşoğlueşşek!!!”… 

 
       Grafitinin bizim kültürümüzdeki  imaj sorununun nedeni ilk olarak siyasi grupların duvarlara yazı yazmasından dolayı hoş karşılanmaması,grafiti yapanlara ideolojik hatta “satanist” gözüyle bakılmasıdır.Özel ve kamu mülkiyetine ait bir yerin hatta bir tarihi eserin zemin olarak kullanılmasından dolayı grafiti illegal (yasadışı) bir uygulama  kabul edilmektedir.Fakat bu sorunlar yerel yönetimler vasıtasıyla,kültür faaliyetlerinin desteklenmesiyle yer gösterilerek çözüme kavuşturulabilir.Zaten grafiticilerin en büyük sorunları başları polisle ve halkla derde girmeden grafiti yapabilecekleri bir zemin bulmak ,kendi cebinden sprey boya parası vermeden sanat adına bir şeyler yapabilmek.Adana şehrimizde de bu anlamda çeşitli organizasyonlarla grafiti sanatına destek verilmektedir.Mesela Adana Büyükşehir Belediyesi’nin bir yarışma düzenleyerek bir halk otobüsünü grafiti ile boyattığını hatırlıyorum…

 
       Grafiti sprey boya ile yazılar ve görseller  ile genellikle duvar üzerinde uygulan bir uygulamadır.Kimine göre bir sanat olarak kabul edilirken,bazıları ise alt kültüre ait vandalist bir akım olarak kabul etmektedir.Tarihçesine geçecek olursak ilkel insanların duvarlara çizdiği mağara resimlerinden,kabartmalardan ve yazılardan başladığı kabul edildiğinden şu an en eski  grafiti Şanlıurfa'da yeni bulunan,detayları tam olarak anlaşıldığında yazılı tarihi değiştireceği şimdiden kabul edilen,Dünya'nın bilinen en eski tapınağı olan tarihi 11.500 yıl öncesine dayanan Göbeklitepe'deki sütun kabartmalarıdır.Yani ülkemiz en eski grafitilere de sahiptir.Modern anlamda ise bu sanatın başlangıcı 2 farklı akıma dayandırılmaktadır;
 
       Birincisi Almanya ekolü olarak 1940’ların sonuna doğru 2.Dünya savaşı sonrasına dayanıyor.İki bloklu Dünya düzenine geçilmesi ile beraber  soğuk savaş dönemi başlamış,Almanya Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılıp ortaya Berlin Duvarı çekilmiştir.Bu duvar ile insanlar daha önce yaşadıkları şehrin diğer tarafına geçememekle sosyal travmalar yaşamışlar tepkilerini de bu duvara yazdıkları yazılar ile göstermişlerdir.Bu duvar düşüncesinin sosyal açıdan da dönemin müziğine aks ederek   Pink  Floyd'un  “The Wall” yaratmasında etkisi olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.Duvarın yıkılmasından sonra ise sadece mesaj değil görsellik de öne çıkmış sanat akademileri eliyle Berlin ve Münih'te bu sanat bir ileri devresine geçmiştir.





 
       İkincisi ekol ise Amerika Birleşik  Devletlerinde 1960'lı yıllarda gençlerin politik görüşlerini  duvarlara yazmalarıyla ayrıca  sokak çetelerinin kendi alanlarını belirlemek için duvarlara yapmış oldukları imzalarıyla başlamıştır.Daha sonra metro istasyonlarına yeni dönem gençler arasında isimlerinin kısaltmaları (TAG) ile yazarak aralarında bir tatlı rekabet başlamış ve farklı olma zorunluluğu doğarak bu da yeni stillerin çıkmasına sebep olmuş,kullanılan harfler büyümüş,yazı stilleri değişmiş kaligrafi sanatının bir yansıması haline gelmiştir.Hiphop ve rap müzik  akımının kaynaklandığı çete ve sokak kültürünün unsurlarından biri haline gelmiştir.
 
       Şu an için Dünya'da en iyi tanınan muhalif grafiti sanatçısı,İngiliz olduğu tahmin edilen ama kimliğini gizli tuttuğu için kim olduğu bilinemeyen,savaş karşıtı,çevreci,hayvan haklarını savunan,baskıcı otoriteyi ve tüketim çılgınlığını eleştiren duvar resimleriyle tanınan Banksy'dir.Sadece İngiltere'de değil Barcelona'da ve Paris'te de duvarlarda eserleri bulunan sanatçı son olarak Filistin'e giderek Batı Şeria'da İsrail'in izole duvarına resimler yaparak Filistin direnişine destek vermiştir.2013 yılında 50 dolarlık pastoral bir yağlı boya tabloya Adolf  Hitler'i eklemesi sonucunda “Banality of Evil” isimli tablosu 615.000 dolara satılarak, geliri AIDS araştırmaları ve evsizler fonuna aktarılmıştır.Sanatın müzelerden sokağa inmesi gerekliliğini savunan Banksy'nin ünlü müşterileri arasında sinema oyuncuları Brad Pıtt-Angelina Jolie çifti ve pop şarkıcısı Christina Aguilera vardır.Son olarak 2015 yılında hayaller ülkesi Disneyland esinlenerek açtığı “Dismaland” isimli açık alandaki sergi parkta Dünya'nın kötüye giden  durumunu hicvetmiştir.Burada yapay göletteki  mülteci teknelerini ve yüzen cesetleri görebilirsiniz,lunapark yarışmalarına girerek petrole bulanmış sarı ördeklerden kazanabilirsiniz,poşetlere doldurulmuş temiz havayı satın alabilirsiniz yada kitaplarla yakılan kamp ateşinde ısınabilirsiniz.








 
       Ülkemizde grafitinin serüvenine gelecek olursak 1960'lı yıllarda Almanya'ya göç eden ailelerin yeni doğan çocukları, başka bir kültürün altında,dışlanmışlık hisleri içinde büyüdüklerinden ve aidiyet hissi sorgulamasından  etkilenerek tepkilerini çeteleşerek,hiphop ve rap kültürüne dahil olarak bu sanatla ortaya koymuşlardır. 1990'lı yıllarda hatırlarsanız Cartel isimli Türk rap grubu bunun somut örneğidir.Gurbetçilerimizin Türkiye'ye gelip gidişlerinden ülkemizdeki gençler de bu akımı görmüşler ve Alman ekolünden etkilenmişler,bilişim imkanlarının gelişmesi,iletişim kanallarının ve görsel belgelerin çoğalması ile ülkemizde de uğraşanların sayısı artmıştır.
 
       Bir şehrin kendine özgü ruhu ancak ona yakışacak sanatlarla yansıtılabilir. Grafiti de kaynaklandığı protest ve isyankar kültürden dolayı Adana ile bütünleşebilecek ve  yansıtabilecek bir sanat dalı olduğunu düşünüyorum. Zaten şehrin çeşitli yerlerinde  bu çalışmalardan çokça görebilirsiniz.Banksy’nin savunduğu gibi sanat sokağa indiğinden çeşitli sosyal proje çalışmaları yapılabilir ve insanların yürüyüş yolu üzerinde olduğundan etkisi olur.Grafiti sanatını ve renkleri çok sevdiğimden benim en çok istediğim şeylerden bir tanesi büyük dedemizin de zamanında bir demiryolu emekçisi olarak çalıştığı, hep manevi bir yakınlık duyduğum  Devlet Demiryolları'nın Atölye Binasının yüksek ve boş duvarlarına “Cumhuriyet ve Demiryolu” konulu bir grafiti çalışması yapılmasıdır.Öğrencilerin ve insanların çok sık kullandığı uzun bir yol olduğu için anlamlı bir çalışma olur,grafitici arkadaşlara da güzel bir zemin sağlanmış olur ve böylece boş duvarlar  renklerle anlam kazanır…
Belki bir  gün olur…
Neden olmasın?




Sayı 29 (Kasım - Aralık 2015)

Bu yazı 7869 defa okundu.