Çiftçi: Tabii ki Anızımı Yakacağım, Başka Çarem mi Var...


          Bazı kelimeler vardır söylendiği zaman açıklamanız gerekmez mesela İstanbul gibi…O kelimeyi hayatında bir kez yaşamış olan siz söylediğinizde gerisini açıklamasanız da hisler ile ne demek istediğinizi anlar. Çukurova’da benim için böyle kelimelerdendir. Çukurova söylendiğinde aklıma tarih, turunçgiller, güneş, Akdeniz, Toroslar, deniz, zeytin, nefis yemekler, bereketli topraklar ve Seyhan-Ceyhan nehri gelir. Bunların içinde toprak ve su en yaşamsal önemdedir. Çünkü insan varlığının bir coğrafyada var olması için her zaman değişmez iki kaidedir. Tarihin en eski zamanlarından beri Toros dağlarından gelen tarımsal bereket kademeli olarak su ile inerek bereketli Çukurova’da toplanır.

          Osmanlı döneminde Çukurova’ya “çukurdaki mamûr yer” anlamında “Çukurâbad” denilirmiş. Bu mamûr yer tarih boyunca Hititlilerden, Osmanlı’ya kadar milyonları besleyip yaşatmıştır. Şu anda da bizleri beslemekte ve hayatta tutmaktadır. Peki Adanalılar olarak bizi besleyen bu toprak parçasına hak ettiği önemi ve korumayı sağlıyor muyuz? Malesef hayır… Biz onu korumak bir yana onu yılın belirli bir döneminde yakarak öldürüyoruz… Ekin sonunda geriye kalan ve anız denilen artıkları daha ekolojik bir yöntemle değil de yakarak yok etmekten bahsediyorum.

          Anız yakmanın zararı üzerine konuşmak için ilk olarak Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi, arkadaşım Berrak Bilgili’ye sorularımı yönelttim:

A.A.-Berrak öncelikle bize biraz kendinden ve ziraate olan ilgininin nasıl başladığından bahis eder misiniz?

   1974 yılı Ankara doğumluyum. 1999 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi bölümünden mezun oldum. Şu an Çukurova Üniversitesi Bahçe Bitkileri Bölümü Tarımsal Ormancılık ve Organik Tarım üzerine yüksek lisansımı tamamlamak üzereyim. Tabiata ve ziraate ilgim çocukluk yıllarından beri vardı, süreç böyle başladı.

A.A.-Anız nedir ve Anız yakmanın zararları nelerdir?

          Anız, tarlada üründen sonra kalan bitki artığıdır. Tarlaya yeni ürün hazırlamak için bir önceki ürünün artığını (anız) bertaraf etmek gerekir. Bu Türkiye’de genelde iki yöntemle olur:

1-Toprağı ters çevirerek anızı toprak altına almak.

2-Yakarak yok etmektir.

          Toprağı alt-üst etmek masraflı ve vakit aldığı için çiftçiler anız yakmayı pratik bulmaktadır. Bu işlem hem yangın tehlikesi çıkardığı için hem de toprağın en kıymetli bölümü olan üst katmandaki canlı organik maddelerin ve mikro organizmaların ölmesine neden olduğu için geri dönüşümü çok uzun süren bir zarara yol açmaktadır. Anız yakılan yerlerde erozyon artmakta dolaylı yoldan barajların bulunduğu bölgelerde göletlerin dolmasına ayrıca toprağın verimli tabakasında da ciddi kayıplara sebep olmaktadır. Şehirlerde de hava kirliliğinin ve buna bağlı olarak solunum yolu hastalıklarının sebepleri arasındadır.

A.A.-Çiftçiyi anız yakmaktan vazgeçirecek önlemler ve teşvikler mevcut mudur?

          Aslında anız yakmak kanunlara yasaklanmıştır ve karşılığında hapis cezası verilen ciddi bir suçtur. Anız yakıldığını gördüğünüz bir yerde Jandarmaya haber verirseniz tarla sahibinin başı bayağı bir derde girer. Ancak bu bile anızın yakılmasını engelleyememektedir. Çiftçinin kendi toprağına ve ülkenin milli kaynağına verdiği zarardan habersiz olması bu sorunun asıl nedenidir. Aynı zamanda maddi imkansızlıklardan dolayı çiftçinin tarlasını süremeyip (ki bunun için tarlanı talan edebilecek büyüklükte dev traktörlere ihtiyaç bulunur)talan edememesi de önemli bir nedendir. Küçük ölçekte tarım yapan çiftçiler tarlaların küçülmesinden dolayı ve yetiştirdikleri tarımsal üründen aldıkları karşılık ekonomik olarak düşük kaldığı için bu traktörlerden alamazken, büyük ölçekte tarım yapan çiftçiler ise tarlada yılda 2 - 3 ürün alınmasından dolayı hızlı olma faktörünün devreye girmesi ve 400.000 tl civarındaki bu dev traktörlerden 3-4 tane alarak ayrıca bu iş için insan istihdam etmeleri ekonomik açıdan mantıklı olmadığı için sonuç olarak anız yakılmaktadır. Oysa ki yurtdışında yapıldığı gibi anız üzerine ekim yapmak hem toprağın verimliliğini ve korunmasını sağlarken uzun dönemde de ürün artışı getirmektedir. Ancak Türkiye’de bu tür teknikler yaygın hale getirilememiştir maalesef. Bu tür teknikler sürdürülebilir tarım tekniklerinin konusu olmakla birlikte, organik(ekolojik) tarımın konusu içerisine de girmektedir.

A.A.-Yani anız organik gübre olarak da kullanılmaktadır bu arada organik(ekolojik)tarım nedir ve niçin önemlidir?Çukurova bölgesinde uygulanması ne düzeydedir?

-Organik (ekolojik) tarım sürdürülebilir tarım tekniklerinden biridir. Çiftçinin belli bir sertifikasyon sistemine dahil olarak tarımsal üretimde ürünü her türlü ilaç ve katkı maddesinden uzak tutarak temiz gıda ve çevre elde etmek amacıyla gerçekleştirdiği bir tarım tekniğidir. Organik (ekolojik) tarım farklı açılardan ele alınabilecek bir tarım tekniğidir. Çünkü beslenmede temiz gıda, üretimde ekolojiyi rehabilite eden bir yaklaşım, ticarette adalet ve çiftçi korunumu, psikoloji de doğaya farkındalık ve bilinç duygusu getirmektedir. Çukurova bölgesinde benim bildiğim kadarıyla çok sınırlı olarak uygulanmakta iken, Ege Bölgesi Türkiye’de organik tarımın en çok uygulandığı yerdir.

A.A.-Organik(ekolojik)tarımın gelişememesinin sebepleri nelerdir?

-Sebepleri altı ana başlıkta toplayabiliriz:

1-Üretimin %98’inin ihraç edilmesi (yüksek satış fiyatı nedeniyle iç talebin bulunmaması)

2-Büyük üreticilerin iç piyasaya çalışmaya ihtiyaç duymaması(ekonomik karşılığının ihracat ile daha fazla alınması)

3-Yerel üreticilerin iç piyasadaki satış fiyatlarının düşmesi için bir araya gelememesi

4-Devletin yeterince kamu bilgilendirmesi yapmaması

5-Halkın alım gücünün düşük olması sonucu günümüzde pahalı olan organik ürüne rağbet etmemesi

6-Küresel anlamda tarımsal gübre ve ilaç sektörünün pazarını daraltması

A.A.- Organik(ekolojik) tarımın gelişmesi için devletin yaklaşımı nasıl? Özel sektör mü konuyla ilgili?

-Organik(ekolojik) tarımın gelişmesinde vereceği desteklemelerle en belirleyici faktör devlettir. Ayrıca yapacağı kamu spotu ile halkı bilgilendirmesi gerekmektedir. Böylece bilinç ve güven duygusu oluşunca talep başlayacaktır. Bu tarım tipi zaten ilk olarak yabancı bir şirket tarafından ülkemizde başlatılmıştır ve özel sektör bu faaliyeti devam ettirmektedir. Küçük üreticilerin kendi aralarında yaptığı ücretsiz ve karşılıklı tohum değişimi bitki türlerinin kaybolmaması açısından önemlidir.

          Anız yakma olayına farklı bir cepheden bakabilmek için küçük ölçekte tarım yapan çiftçi arkadaşım Sadullah ile görüştüm ve sorularımı ona yönelttim.

A.A.-Merhaba,ne kadar seneden beri ve kaç dönümlük arazide tarım yapıyorsunuz? Ayrıca daha çok ne ekiyorsunuz ve anızını nasıl yok ediyorsunuz?

-Yaklaşık 20 seneden beri 30 ila 50 dönüm arasında bir alanda tarım yapıyorum ve daha çok buğday, mısır ekiyorum. Ürünü aldıktan sonra anızını da yakarak yok ediyorum.

A.A.-Peki anız yakmak suç değil mi? Ayrıca tarlanın verimliliğine zarar vermiyor mu?

-Cezası para cezası olarak kesiliyor. Herkes parasını ödüyor ve yakıyor. Tarlamın verimliliğine de bir etkisi olduğunu düşünmüyorum yıllardır bu işlemi uyguluyorum. Verimlilikten yana bir kaybım olmadı ve de zararını görmedim. Hatta faydası bile olduğunu bile düşünüyorum.

A.A.-Nasıl yani?

- Mesela mantar gibi bazı hastalık türleri anız yakıldığı zaman yok oluyor. Zirai mücadeleye yani ilaç masrafına gerek kalmıyor.

A.A.-Yani çiftçi ekonomik odaklı olarak mı düşünmek zorunda?

-Evet, tarladan aldığımız tarımsal ürünün ekonomik karşılığı zaten düşük bir de tarladan anızı kaldırmaya çalışsam bana 2000-3000 tl masrafı olur. Oysa ki anızı yakarak 15 dakika içerisinde tarlamı sıfır maliyetle temizliyorum.

          Okuduğunuz gibi anız yakma meselesi yine biraz mevcut kanunların uygulanmasına daha çok da tarımsal desteklemelere (örneğin çiftçiye ucuz mazot verilmesine,tarımsal ürünün ekonomik karşılığının verilmesine,400.000 tl civarında olan dev traktörlerden alınan ÖTV’nin düşürülmesine veya alınmamasına)önem verilmesine dayanıyor. Mecburiyetten kaynaklanan anız yakmanın zararı konusunda kararsız kalsam da emin olduğum tek şey herkesin şehirde yarattığı hava kirliliği ve kötü koku üzerinde aynı fikirde olması. Sağlık açısından yarattığı zararı incelemek doktorlarla görüşülmesi gereken başlı başına bir mesele…

          Bu arada Çukurova Bölgesi'nde yetersiz durumda olduğunu öğrendiğimiz organik(ekolojik) tarıma gelecek olursak da ben bu konuyu daha önceki okuduklarıma güvenip,bir aşama ileri götürerek koruyucu ve önleyici sağlık uygulamaları içerisinde kabul ediyorum. Ekolojik tarımın kısa sürede bölgemizde gelişmesini ümit ediyorum. Çünkü sağlıksız ve güvensiz bir beslenme yaşam kalitesinin düşmesine sebep olarak hastalıklara davetiye anlamına gelmektedir. Kısaca organik(ekolojik)beslenelim, sağlıklı kalalım…

 




Sayı 28 (Eylül - Ekim 2015)

Bu yazı 4835 defa okundu.