Antik Dönem Çukurova’sında Kan Hastalıkları

 Üç silahşörler;

Talasemi, Orak Hücreli Anemi, Favism….

Adana Tabip Odasının düzenlemiş olduğu 17 Mart 2012 tarihli gezide Anavarza Kastabala ve Karatepe’yi ziyaret ettik.can3

Üç bin yıldır orada duran kabartmalar bize bakıyordu... Biz de onlara. Bir anda ortalık fululaştı ve kabartmanın şölen sahnesindeki kralın arkasında duran kız yerinden ayrılıp, yanımıza geldi. Konuşmaya başladık...

-Gerçekten farklı bir şey göremiyor musunuz ?

-Sen kimsin ?

-Bana Yağmur diyebilirsiniz… Siz kabartmaları görmeye geldiniz. Ben ise bu konuda bilgiliyim. Üstelik uzun yıllar aynı yerde kalmaktan sıkılmıştım, iyi oldu. İsterseniz şimdi kabartmalara birlikte bakalım.

Kabartmalara dikkat ediniz!.. Yörenin efendileri ve yerli halk küçük çeneli, iri elmacık kemikli ve iri gözlü resmedilmişken, bölgeye dışardan gelenler sanatçılar, şarkıcılar esirler doğal yüz görünümündeler.

-Küçük çene iri elmacık kemikleri ve iri gözler neyi ifade etmekte Yağmur? Niçin yerliler böyle betimlenmiş?

-Doktor olan sizlersiniz, siz biliniz!

 

Sabah fırçamızı yemiş olduk böylece. Ama düşünmeliydik, böyle yüzler hekimler için neleri ifade eder?

 

Çukurova’da Altın Bulunmuş

Yağmur devam etti;

-Aslında hikayemizi baştan anlatsam daha uygun olacak. Bizim yontulduğumuz yıllarda Ceyhan Nehri Akdeniz’den Karatepe’ye kadar gelen ulaşıma müsaade ederdi. Fenikeli gemiciler bölgeye kalay getirir; altın, bakır, kürk ve esir götürürlerdi.

Altın lafını duyunca hepimizin dikkati daha da arttı, arkalarda durup yarı ilgili olanlar fısıldaşmaya başladılar:

 

-Çukurova’da altın çıkmış!..

-Nerede... Nerede?

-Altını nasıl çıkaracağız, kime nasıl satacağız?

-Kuyumcu dükkanı açar kendi altınımızı kendimiz satarız...

“Neyse” dedi Yağmur ve devam etti.

-Kabartmalardan birinde gemicilere ve uzak palmiyeli ülkelere atıf var. Bir annenin palmiye altında oldukça irileşmiş çocuğunu emzirmesi, o dönem insanların çocuk emzirmenin doğum kontrolüne yaradığını bildiğini göstermektedir. Gemi ve su içinde yüzen ve yüzemeyen insanların göründüğü kabartma, muhtemel bir deniz kazasının öyküsünü anlatmakta.

 

Yerliler, küçük çeneli ve iri elmacık kemikli ve iri gözlü resmedilmişken, bölgeye dışardan gelenler

doğal yüz görünümünde resmedilmişler...

 

Çıkık Elmacık Kemikli Yüzlere Gelince

-Konuyu dağıtma, şu iri elmacık kemikli, küçük çeneli insanlar neyi gösteriyor onu anlat! Doktoruz ama bilemedik işte!

-Bunlar talasemik yüzlerdir. Yani şimdi sizin söylediğiniz biçimde Akdeniz Anemisi... Ayrıca Orak hücre anemisi ve bazı ailevi yolla geçen enzim eksiklikleri de bölgede sık görülmekte. (Örneğin gulukoz -6- fosfat de hidrogenaz enzimi eksikliği.) Ayrıca Çukurova sıtma bölgesidir.can4

Allah’ın işine bak sen... Bu eksiklikler sıtmaya karşı direnç kazanımına neden olmaktadır. Yaradan o yıllarda şehirleri toptan yok eden sıtmaya karşı, bu anemileri ve eksiklikleri vererek yöre halkını yabancılara karşı avantajlı hale getirmiş. O yıllarda sıtma korkusu öyle güçlü ki, önce Asurlular daha sonra Medler, Persler ve Romalılar bölgeye yerleşemediler ve burayı ancak işbirlikçileriyle yönettiler.

Ağızından Bal Damlayan Dio’nun Yanılgısı

İsa’dan sonra 2. yy’da, Akdeniz kıyılarına gelen vaiz Dio Chrisostom (altın ağızlı Dio - hatip Dio) “Bu aptal yerliler, kentlerini kirli havalı bir yerde kurduklarından ateşten helak olup gidecekler” derken, helak olanların çoğunlukla bölgeye dışardan gelenler olduğunu fark etmemişti bile. 4. yy’da Akdeniz kıyılarına gelen Stratonikos “‘Kentiniz için nasıl sağlıksız diyebilirim. Ölüleriniz bile mezardan çıkarak yürüyor” diyerek, Akdeniz Bölgesi insanlarıyla yerlilerin şiş karınlı ve anemik cilt renkleriyle alay ederken, bu insanların ateşli hastalıklara dayanıklı olduğunu bilmemekteydi.

Biz Karatepeliler de ise, hastalanan ve çabuk ölen bu yabancılarla kıyaslandığımızda özenilerek yaratıldığımıza inanır, özel yüz görünümümüzü kutsiyete yorardık.

 

Hatip Dio (İ.Ö. 2. y.y.):

“Bu aptal yerliler, kentlerini kirli havalı bir yerde

kurduklarından ateşten helak olup gidecekler”

 

Yağmur’un bu anlattıkları karşısında, ben biraz da çekinerek;
-Arkadaşlar, Yağmur her şeyi biliyor, doktorluktan gelen karizmamızı çizdirmememiz adına söyleyecek sözü olan yok mu? dediğimde bereket Can aldı sazı eline...

Üç Silahşörler Sıtmadan Korur….

Neolitik dönem iskeletlerinde bile sıtma varlığını görebilmekteyiz. Yassı kemiklerdeki kalınlaşma kısa ömürlü kırmızı kan hücreleriyle direk ilgili. Bu hücrelerin azalması (ki anemilerde azalır) kemik yapısında bozukluklara neden olmaktadır. Bu hastalarda yüz şekli değişir. Hastaların burun kökü çökük, alın ve elmacık kemikleri çıkıktır. Üst dişler öne fırlamış, çeneleri küçülmüş, baş dört köşe şeklini almış, dalak ve karaciğer büyümüştür. Boy kısa kalır. Roma dünyasında sara hastalığının kutsalların insanlara bir lutfü gibi görülmesi gibi, burada da talasemik yüzler bir lütuf görünüyor olmalı ki, Roma’dan bin yıl önce böylesine yüz biçimi taşlara yansımıştır.

 

Antik Dönem Çukurovası’nda ateş kültü etkindir. Haruspeksler ateş hastalığının dualarını yapmakta, adak ve kurban kabul etmekteler. Cerrah ve Bitki bilimi uzmanı Yumurtalıklı Cosma ve Damian kardeşler Pestilence- Sıtma ve bulaşıcı hastalıklar patronu olmuşlar. İtalya’daki Calibra bölgesinde bile bir merkez kurup hasta kabul etmişler. Tedavide perhiz, lavman, banyolar ve eksersizler kullanılmıştır. Tapınakta uyurken kurtarıcı Askülap’ı (Sağlık Tanrısı) görme hayalleri kurulmuş.

Ateş için muskalar yapılmakta ancak bu muskalar yalnızca imparatorluk ailesi tarafından kullanılmaktalar.cid_80514502-511E-43E4-BC9A-EAE77E9A75E2

 

 

İ.Ö. 1. yy’da Adananın Roma valisi Cicero sıtma ateşine yakalanan arkadaşı Atticus’a çeşitli önerilerde bulunduğu mektuplar elimizde bulunmaktadır. Ateş için muskalar yapılmakta ancak bu muskalar yalnızca imparatorluk ailesi tarafından kullanılmaktalar. Bitki tedavisinde acı pelin otu, bergamut esansı, şarapla karıştırılan ezilmiş yılan başı, tavşan kanı veya hastanın biriktirdiği tükürüğün içirilmesi teknikleri uygulanmaktadır. Kan hastalığının şişirdiği karın üzerine kurbağa ve kertenkele konularak bir içsel hareket oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Ancak Bu Üç Silahşörün Korumasının Bir Bedeli Var…

Gelişme geriliği, hemolitik (kan hücrelerinin ölümüne bağlı) krizler, kısa yaşam, kısa boy, organ kas iskelet sistemi rahatsızlıkları bunlar arasında. Öte taraftan sıtma illeti var... Kan hastalıkları hayatı kısaltıyor ama sıtmaya karşı da koruyor. Yani ölümden kurtuluyorlar.Ancak bu kısa ve sağlıksız yaşamda kendi neslini devam ettirebilen insanlar, yüzlerce yıl bu genetik kusurların devamını sağlamışlardır. Günümüzde de bölgemizde kan hastalıkları bu yüzden çok görülmekte.

Sağlıksız görünse bile bu durum hiç yaşamamaktan daha iyiydi herhalde diye görüşümü belirterek bilgileri verenlere saygımızı sunuyoruz.

 

Teşekkürler Can, teşekkürler Yağmur…




Sayı 8 (Mayıs - Haziran 2012)

Bu yazı 5418 defa okundu.