ÜNLÜ YAZARLARDAN FUTBOL ÜZERİNE KISA YAZILAR

İspanyol yazar Manuel Vazquez Montalban, futbol için ‘‘çağımızın laik dini’’ diyor. Futbol yüzyıl başında şair ve yazarlara uzak değildi. Daha sonra kimi aydınlar ise onu küçümsediler. Ama sonradan futbolun kalıcı büyüsü bu durumu değiştirdi. Fransa'da yayınlanan ‘‘Futbol ve Edebiyat’’ adlı kitapta, futbol  üzerine dünyanın en büyük yazarları tarafından kaleme alınmış en güzel metinleri bir araya getirilmiş. Bu kitap iki Fransız spor muhabiri ve yazarı olan Patrice Delbourg ile Benoit Heimermann tarafından bir antoloji olarak yayınlanmış ve kitapta dünya edebiyatının en güçlü yazarlarından, futbol üzerine kaleme alınmış en güzel metinler bir araya getirilmiş. Burada  Delbourg ve Heimermann'ın Fransa'da piyasaya çıkan ‘‘Futbol ve Edebiyat’’ (Football et Litterature, Stock Yayınları) başlıklı kitapta topladıkları büyük yazarların futbol yazılarından birkaç örnek sunuyoruz. 
 
Albert Camus - TAKIMIN KAPTANI 
 
 
Avlu iki kamp arasında bölünmüştü, kaleciler her iki uçta sütunların arasında yerlerini aldılar, köpüklü kauçuktan kocaman bir top ortaya kondu. Hakem filan yoktu; ilk tekmede çığlıklar ve koşuşturmaca başladı. Sınıftaki en iyi öğrencilerle onların eşitiymiş gibi konuşan Jacques, bu alanda da Tanrı'dan sağlam bir kafa yerine güçlü bacaklar ve uzun bir soluk almış olan en kötü öğrencilerle iyi anlaşıyor ve onlardan saygı görüyordu. Bu noktada ilk kez doğuştan yetenekli olduğu halde futbol oynamayan Pierre'den ayrılıyordu: Pierre Jacques'dan daha çabuk büyüyor, daha narin, daha sarışın bir hale geliyordu. Jacques'ın büyümesi ise gecikmişti; bu yüzden ‘‘cüce’’, ‘‘yerden bacaklı’’ gibi lakaplar kazanmıştı, ama aldırmıyordu ve top ayağında, art arda bir ağaçtan, bir rakipten korunarak kendini kaybetmişçesine koşarken, avlunun ve hayatın hükümdarı gibi hissediyordu kendini. 
 
 
Vladimir Nabokov - KALECİ: YALNIZ KARTAL 
 
 
Cambridge'de yaptığım bütün sporlar arasında futbol benim için hep karışık bir dönemin ortasında rüzgârla süpürülmüş bir açık alan gibiydi. En büyük tutkum kalecilikti. Rusya'da ve Latin ülkelerinde bu soylu sanat her zaman özel bir itibar sağlar. Kaleci, rolü nedeniyle kenarda, tek başına, geçit vermez olduğu için, coşkulu çocuklar sokakta peşinden ayrılmaz. Tapınma nesnesi olarak boğa güreşçisi ve usta pilotla yarışır. Bluzu, kasketi, dizlikleri, şortunun cebinden gözüken eldivenleri onu takımın diğer oyuncularından ayırır. O yalnız kartal, esrarengiz adam, son kurtarıcıdır. Kalenin önünde, parmaklarının ucuyla bir saldırıyı yıldırım gibi defetmek için gösterişli bir dalış yaptığında, bu anı yakalamak isteyen fotoğrafçılar saygıyla diz çöker... 
 
Pier Paolo Pasolini - ENTELEKTÜELLERE CEVAP
 
 
Futbol hakkında şu ana kadar bildiğinden fazlasını öğrenmene gerek yok. Çocukken oynamadın mı? Lisede ya da üniversitede bir futbol takımı yok muydu? Son zamanlarda da bekârlar ve evli erkekler arasında, ya da bir akşam gazetesinin muhabirleriyle hükümet yanlısı bir derginin muhabirleri arasında düzenlenen o küçük maçlardan birine katılmadın mı? Sonra, her pazar sabahı Alberto da Guissano Sokağı'ndaki berberde hemen hemen yalnızca futboldan, alınacak tedbirlerden, formdaki ya da formdan düşmüş oyunculardan, transferlerden söz edilmiyor mu? Her pazar barmenle Roma maçı üzerine bahse tutuşmuyor musun? 
 
Anthony Burgess - İNGİLİZ HOLİGANLARI 
 
 
Niçin? Benden çok daha zeki insanlar eskiden nezaketiyle, mizah duygusuyla, sağduyusu ve hoşgörüsüyle ünlü bir ülkede halk kesimlerinin nasıl bu hale geldiğini açıklamaya çalıştılar. Dar görüşlü bazı İngilizlerin Avrupa'nın bir parçası olmaktan nefret ettikleri söylendi. Bıçaklarını çekip savunmasız Avrupalıların üzerine saldırmalarının nedeni bu hoşnutsuzlukmuş güya. Biraz basit bir açıklama bu; özellikle saldırganlığın İngiltere'deki maçlarda da seyirci davranışının kopmaz bir parçası haline geldiği düşünülürse. Oyunun kendisi, nerede oynanırsa oynansın, saldırı için bir bahane haline geldi. Sol eğilimli sosyologlar statlarda ki şiddeti Thatcher hükümetine ve işsizliğin artışına karşı bir düşmanlık gösterisi olarak yorumluyor. Onlara göre gençler hayal kırıklıklarını şu ya da bu biçimde dışa vurmak zorundalar. Halbuki bana kalırsa, bu durumda sosyolojiden söz etmek abes. Halkın şiddeti dünyadaki tüm kültürel olayların parçasıdır her zaman. İngilizler gelenekleri gereği bugüne kadar bu hayvani içgüdülerini sporda centilmenlik adına bastırmak zorunda kalmışlardı. Eskiden kabileler arasında çatışmalar vardı. Sonra futbol geldi. Şimdi futbol, klanlar arasındaki kavgaları düzenliyor. 
 
Homeros - OYUNUN DOĞUŞU 
 
 
Usta Polibus'un eseri olan güzel parlak topu iki elleriyle birden kavradılar; biri geriye doğru devrilerek topu karanlık bulutlara fırlatıyor; diğeri havaya sıçrayarak onu uçarken yakalıyordu... 
 
Umberto Eco - BECERİKSİZ OYUNCU 
 
 
Küçüklüğümden beri topa dokunur dokunmaz (tabii bunu başarabilirlerse) onu kendi kalelerine ya da en iyi ihtimalle karşı tarafa fırlatan, diğer zamanlarda da büyük bir inatla sahanın dışına, çalıların ve parmaklıkların ötesine yollayan, mahzenlerde, derelerde veya dondurmacının tezgahında yok etmeyi başaran çocuklardan biriydim. 
 
Peter Handke - TOPUN RUHU 
 
 
Handke’nin hangi takımı tuttuğunu ya da futbolla nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyoruz ama şu cümleleri onun da ‘futbol ateşi’ni içinde duyan yazarlardan biri olduğunun kanıtı; “Futbol topunun bir ruhu vardır. Havayla dolmadığı zaman yumuşak ve ölüdür. Hava üfleyin; futbol topunun ruhu şişer; hâlâ ölü gibi gözükmesine bakmayın, kımıldamaya hazırdır.” 
 
George Orwell - FUTBOL DÜŞMANI 
 
 
Dünyada zaten yeterince gerçek çatışma nedeni var: Genç insanları çılgına dönmüş seyircilerin ulumaları arasında birbirlerinin dizlerine tekme atmaya teşvik ederek bunları daha da arttırmaya hiç ihtiyacımız yok. 
 
Gabriel Garcia Marquez - STADYUMDA EDEBİYAT DERGİSİ 
 
 
1982’de Latin Amerika’nın bütün şairleri, dilencileri, müzisyenleri ve başıbozuk takımı adına Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Marquez, her Latin Amerikalı gibi ‘futbol ateşi’nden nasibini almış. Gabo, gençliğinde birkaç arkadaşıyla birlikte Cronica adlı bir dergi çıkarmıştı. Stadyumda, Marquez’in de taraftarı olduğu Deportivo Junior ile Sporting arasındaki maçta dağıtılan derginin bir edebiyat dergisi değil spor dergisi olduğu izlenimi uyanmış ister istemez. Marquez, bunu anılarında şöyle anlatıyor: “İlk sayımız son dakika telaşıyla çıkmasına ve hiç reklamı yapılmamasına karşın, her ikisi de Branquilla takımları olan Deportivo Junior ve Sporting maçının oynanacağı ertesi gün -30 Nisan- daha biz belediye stadyumuna varmadan çok önce tükendi.(…) Ancak bir yanlış anlaşılma oldu. Heleno’nun adı ve German Vargas’ın yaptığı müthiş söyleşi, Kolombiyalılarda Cronica’nın sonunda uzun süredir yolunu gözledikleri büyük spor dergisi olduğu izlenimini uyandırdı. Stat hıncahınç doluydu. İlk yarının altıncı dakikasında, Heleno Freitas Kolombiya’daki ilk golünü, neredeyse orta sahadan çektiği bir sol şutla kaydetti. Sporting maçı 3-2 kazanmış olsa da, o öğle sonrası zafer Heleno’ya ve bunu tahmin etmiş gibi onu kapağa koyduğumuz için bize aitti.” (Anlatmak İçin Yaşamak) 
 
William Shakespeare - “SEN! AŞAĞILIK FUTBOL OYUNCUSU!” 
 
 
Madem İngiltere futbolun beşiği, Shakespeare’in oyunlarında futbolun yer almasına çok şaşırmamalı. Kral Lear’da örneğin, Kent Kontu; “Sen! Aşağılık futbol oyuncusu!” diye hakaret eder karşısındakine. Shakespeare, 1592’de Yanlışlıklar Komedisi’nde de bir karakterin şikâyetini dile getirmek için futbola başvuru; “Sizin için bu şekilde dönüp duruyorum… Beni futbol topu mu sandınız? Beni bir o tarafa bir bu tarafa tekmeleyip duruyorsunuz. Bu görevim sürecekse, beni deriyle kaplamanız gerekecek.” 
 
Rafael Alberti - KALECİYE ADANMIŞ DİZELER 
 
 
Pek çok şair futbola tutkundur da hiçbiri bu tutkusunu şiirlerinde İspanyol şair Rafael Alberti gibi dile getirmemiştir. Alberti, 20. yüzyılın en büyük şairlerinden biriydi. İç savaşlar, sürgünler, sıla özlemi kadar Barcelona kalecisi Franz Platko’nun yaptığı kurtarışlar da ona şiir yazmak için ilham veriyordu. Alberti, Macar kaleci için “Oda a Platko” (Platko’ya Övgü) adlı bir şiir yazmıştı. 
 
Machiavelli - FUTBOLDA DA HER YOL CAİZ Mİ? 
 
 
Ünlü Prens’in yazarı Machiavelli bir futbol oyuncusuydu. Eduardo Galeano, 27 kişilik ekiplerin üç sıra halinde oyuna katıldıkları biçimiyle oynanan oyunda Machiavelli’nin bizzat yer aldığını aktarıyor. Bu oyunda oyuncular ellerini ve ayaklarını topa vurmak ve rakiplerinin karnını deşmek için kullanabiliyorlarmış. Prens yazarının başarıya/iktidara ulaşmak için her yolu mubah sayan felsefi yaklaşımı düşünülürse, döneminde başarılı bir oyuncu olduğunu tahmin edilebilir! 
 
Borges ve Kipling - ANCAK KÜÇÜK RUHLAR SEVER BU OYUNU 
 
                                                                   
Edebiyatçıların futbolla ilişkisi her zaman bir aşk ilişkisi olamazdı elbette. Örneğin, Rudyard Kipling 1880’de şöyle demişt; “Ancak küçük ruhlar bu oyunu oynayan, çamura bulaşmış aptallar sayesinde tatmin olabilirler.” Jorge Luis Boges’in futbol karşıtı tavrı ise çok daha zariftir: Buenos Aires’te, 1978 yılında Dünya Kupası Finali’nde Arjantin Milli Takımı’nın sahaya çıktığı dakikalarda Borges, ölümsüzlükle ilgili bir konferans vermeyi tercih etmiştir. 
 
Dante - MARADONA’NIN FORMASIYLA 
 
 
Dante’nin topla oynanan bir sporla ilgisi olup olmadığını bilemiyoruz. Onun Cennet’e, Cehennem’e ve Araf’a kafa yormasından yüzyıllar sonra Dante’yi bir futbol ve edebiyat dosyasında anmamızı sağlayacak sıra dışı bir futbolcu ortaya çıktı: Maradona. Bir öykücüye ya da romancıya malzeme olacak, futbolun en çarpıcı serüvenlerinden birini yaşayan Diego Armando Maradona efsaneleştiği takımı Napoli’de öyle seviliyordu ki, Dante heykellerinin ayaklarının altına top yerleştiriliyor, Dante’ye mavi Napoli forması giydiriliyordu. 
 
Henry de Montherlant - ARİSTOKRATLARIN İTİRAFI 
 
 
Sadece kaleciler için şiir yazması değildi tuhaf olan. Montherlant, 1924’te Uruguay’ın Yugoslavya’yı 7-0 yenmesinin ardından söylediği şu sözlerle de aslında pek çok Avrupalı aristokratın Güney Amerika futbolu karşısındaki itirafını dile getiriyordu: “Bu bir devrimdir! İşte gerçek futbol burada. Bizim bildiğimiz, bizim oynadığımız, bununla kıyaslanınca futbol değilmiş meğer, bizim gördüklerimiz bir okul eğlencesinden öteye gitmiyormuş.” 
 
Nick Hornby - FUTBOL ATEŞİ YAKAR 
 
 
Hornby, futbol tutkusunun bir yazarı, edebiyatçıdan futbol yazarına dönüştürmesinin en iyi örneğidir. Bir yazarın bir futbol takımına (Arsenal) ‘abayı yakmasını’ en iyi o anlatmıştır. Futbol Ateşi, bir başyapıttır. 
 
 

 




Sayı 33 (Temmuz - Ağustos 2016)

Bu yazı 3701 defa okundu.