Şişmanlara Moda Yok Mu?

Havva Anamız döneminde moda kavramı olsaydı, acaba şişman modasına mı, yoksa sıfır beden modasına mı uyardı ?

 

sayfa1

 

 

Dünyanın ilk kadını Havva Anamız şişman mıydı ? Adem Babamız göbekli miydi? Adem Baba, Havva Anaya “Biraz zayıfla!” ya da “Kadın dediğin etli-butlu-kalçalı olur, biraz kilo al.” diyor muydu? Adem Baba göbeğini eritmek için mekik çekiyor muydu? Dış görüntülerini kendilerine dert ediyorlar mıydı? Diyet yapmak için mi tatlı yerine elma yediler? Yoksa sadece yaşamak için mi vardılar?Havva Anaya-Adem Babaya  kadar henüz geriye gidemesek de bir zamanlar “Bir dirhem et bin ayıp örterken” şimdilerde  *90-60-90 ölçüde bir bedene sahip olmak,  hatta “sıfır beden olmak”  moda.Bununla birlikte,  dünyada  ve Türkiye’de  obez nüfusun arttığı göz önüne alındığında, şişman insanların ihtiyaçları ve gereksinimleri  artmakta;  doğal olarak  şişman modası da enine ve boyuna  hızla genişlemektedir.

Peter-Paul-Rubens-Venus-at-a-mirror-1615

Bu sebeple “Şişmanlara moda var.” diyebiliriz. Peki  nasıl bir moda ?Bu modaya giren ana sektörler hangileri kısaca sayacak olursak:Tekstil-konfeksiyon, sağlık, spor, ilaç (bitkisel + kimyasal), gıda, medya, kozmetik, parantez açıp detaya girecek olursak da kılık-kıyafet, diyet ve zayıflama merkezleri, aktif-pasif spor merkezleri, kimyevi ve bitkisel ilaçlar, restoranlar (diyet menüler), eczaneler, doktorlar, hastaneler, tıp merkezleri, akupunktur merkezleri, psikolog-psikiyatristler,  jimnastik aletleri, koşu bantları, zayıflama kemerleri, diyet yiyecek-içecekler, kilo verdirdiği söylenen meyveler-sebzeler (meşhur olan altın çilek gibi),  estetik-plastik cerrahlar, köşe yazarları, sağlık uzmanları, detoks merkezleri, light ürünler, diyetisyenler, diyet reçeteleri, kremler, ozon terapi - kavitasyon merkezleri, masaj salonları…

 

karikatur2

 

 

Yüz milyon dolarlık obezite pazarı varken… Moda sektörünün, şişmanların şişman olma durumlarına göre değil daha çok onları bu durumdan çıkarma üzerine geliştiği söylenebilir.

 

Peki bu hale nasıl geldik? Teknolojinin gelişmesiyle, bunun ana çıkış sebebi genimizdeki tembellik bana göre, hareketimiz azaldı, hayatsal aktivitelerimizin çoğunu oturarak yerine getiriyoruz, yediklerimizi yakamaz olduk, yediklerimizi de hazır alır olduk ki bunun için bile emek de kalori de sarf etmiyoruz. Hayat teknolojiyle birlikte hızlandıkça, insanoğlu da  ruhsal olarak hızlanıp , bedensel olarak yavaşladı, bu da sanırım doğal senkronizasyonun bozulmasına yol açtı.Evlerimizde, sadece midemizi değil ruhumuzu da doyuran,  tüm aile bireylerinin bir araya gelerek yavaş yavaş yediği, keyifli sofralardaki öğünler yerini;  tek başına, çabucak yenen öğün bozuntularına; annelerimizin lezzetli elleriyle bin bir emekle yaptıkları nefis ve sağlıklı yemekler de yerlerini fastfood denen bol kalorili ve çok da sağlıklı olmayan yemeklere bıraktı.
Buna ek olarak Rönesans Dönemi tablolarındaki pembe tenli balık etli hatunlar yerini  90-60-90 ölçülü (bence bu ölçü de değişti 100-60-90 oldu) medyatik prototiplere bırakınca, kilolu olmak suçmuş gibi ayıpmış gibi lanse edilince, göz zevki değişince, değiştirilince, aşklar et pazarına, gönül gözü beden gözüne dönüşünce, ruhsal güzellik matematiksel güzelliğe endekslenince, “Şişman olmak ya da olmamak.”  işte bütün meselemiz bu oldu!
Şimdi ve sonrası ise…Teknolojik,  biyolojik, sosyolojik evrimleşme bizi kaç cm ölçülere getirecek ve modayı nasıl etkileyecek doğrusu çok merak ediyorum. Bir sihirli değnek olsa da geleceği görebilsek…

 

Geçmiş bitmiş, gelecek var mı? Bilemesek de aslolan; şu an ve şu anda şişman ya da  zayıf,  bunun kendi  istediğimiz doğrultuda  olması ve daha da önemli olan  ruhsal ve bedensel sağlıklı olmamız. Mutlak sağlık içerisinde huzurlu olduğumuz sürece, modayı  biz yönlendirebiliriz  moda sektörü  bizi değil. Şişman, zayıf, fakir, zengin, çirkin, güzel,  gibi sıfatları sıfırlayarak, hayatı önümüze geldiği gibi dibine kadar, doya doya  yaşayalım. Aldığımız bir nefes dünyadaki her şeyden çok daha değerli. Bunun bilincinde olarak, her an geriye sayan hayatımızı en güzel şekilde geçirelim.Bedenimizi ve ruhumuzu; neşeli, sağlıklı, lezzetli sofralarla, sıcacık dostluklarla, doğayla iç içe yapılan spor-oyun aktiviteleriyle ve rengarenk sanat dünyasıyla doyurabilmek dileğimle… Bu güzel sarı-kırmızı-turuncu mevsimde hüzünler değil, güzellikler olsun. Dökülen gözyaşları değil sadece yapraklar olsun…

 

Karikatür: Bayram Top




Sayı 5 ( Kasım - Aralık 2011 )

Bu yazı 5811 defa okundu.