Mektepli mi? Alaylı mı?

Üniversiteden mezun olduktan iki ay sonraydı... Önce genel kültür tarzı bir test uygulamışlar sonra da bazılarımızı mülakata çağırmışlardı. Satış, pazarlama, halkla ilişkiler veya ticaret hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Üstelik alakasız bir bölümden mezun olmuş olmama rağmen, dünya devi bir otomobil markasının satış-pazarlama departmanın personel alımı için görüşme yapıyordum. Tek sahip olduğum İngilizce Öğretmenliği yapabileceğimi söyleyen bir diploma ile bilgisayardan anladığımı ispatlayan birkaç sertifikaydı ki; sanırım yapacağım işte ne İngilizce kullanacaktım ne de bilgisayar. Yine de beni beğenmiş gibiydiler. Ne kadar maaş beklediğimi sorduklarını hatırlıyorum. Benim telaffuz ettiğim rakam ise muhtemelen o pozisyon için ayırdıkları bütçenin 3 katı kadardı :)


Eğer tüccar bir ailede büyümemişseniz ve üniversiteden mezun olana kadar hiç kendi paranızı kazanmamışsanız; yapacağınız iş görüşmelerinde biraz daha mütevazı olun derim. Beni kimse uyarmamıştı. Üniversitede sadece mezuniyeti amaçlamıştık ve bu amacı, gözümüzde o kadar büyütmüştük ki, mezun olunca, doğal olarak bir öz güven gelmişti. Oysaki üniversite; aslında biraz genel kültür biraz da temel bilgi vermişti. Temel bilgi de sadece kendi mesleğini yapan azınlık içindeyseniz gerçekten işinize yarayacaktı. Yani yeni mezunsanız, bir işyeri için sadece yatırım yapılması gereken masraflı bir potansiyelsinizdir, fazlası değil...

 

Bir işveren; biri 4 yıllık üniversite mezunu, diğeri 4 senedir piyasada çalışan iki aday arasında kaldığında, muhtemelen tercihini yeni mezundan ziyade, eğitimi daha az olmasına rağmen,  piyasada yeterli tecrübe edinmiş olandan yana tercihini kullanacaktır. Olaya işveren gözünden baktığınızda, tecrübeli olandan çok daha çabuk bir fayda elde edeceğini görebilirsiniz. Bu ticaretin bir gereğidir. Aksi halde yeni mezuna sıkı bir oryantasyon dönemi gerekecek ve işi tam anlamıyla öğrenene kadar verilen maaşın da dönüşü pek mümkün olmayacaktır.

 

Oysaki yeni mezun için; mezun olana kadar geçen tüm hayatında, eğitimin her türlüsüne harcanan paranın artık 'maaş' olarak geri gelme dönemidir. Harçlar, kurslar, özel dersler derken, yapılan yatırım, sonunda geri gelmeye başlayacaktır. Peki şimdi işi öğreneceği esas yer olan ''işyeri'' için hiç kimse bir ödeme yapmayı düşünür mü? Aksine... Asıl mektep olan ''saha'' birden gelir kaynağı olarak görülmeye başlanır.

 

Ülkemizde, üniversitelerimizde; staj ve saha tecrübesi öneminin yeterince gelişmediği aşikardır. Oysaki tüm bölümlerde, stajyer mantığına ve saha deneyimine, en az Tıp Fakülteleri kadar önem verilmiş olsaydı hem işveren, hem çalışan, hem de dolaylı olarak ülke ekonomisi için çok daha faydalı sonuçlar elde edebilirdik. Böylelikle öğrenciler işin teorik kısmını okullarda öğrenirken, pratik kısmını da staj yerlerinde öğrenmiş olurlardı.

 

Ne acıdır ki günümüzde bir çok üniversite bölümünde, hocaların da saha tecrübeleri pek olmamaktadır. Son sınıftaki başarılı öğrenciler, yeterli kriterleri tamamlarlarsa bölümlerinde araştırma görevlisi olarak kalmakta ve yıllar içinde hiçbir zorunlu saha deneyimi edinmeden sinsileyi tamamlayarak, bu kısır döngü içinde yeni öğrenciler yetiştirmektedir. Saha tecrübesi hiç olmamış bir bölüm başkanının, saha tecrübesi olmayan asistanının, staj zorunluluğu olmayan öğrencileri ve karşı tarafta kalifiye elemana muhtaç ticarethaneler...

 

Adana Motor Meslek Lisesi'nin önünden geçerken üzerinde üç büyük otomotiv markasının logolarının bulunduğu prefabrik yapıları görebilirsiniz. Mümkün olan son teknoloji ekipman ve hatta bir de test aracı bulunur içlerinde. Öğrenciler henüz lisede okurken sanki bu otomotiv fabrikasında çalışır gibi staj yaparlar okulun bahçesinde. Marka yetkilileri, ileride bünyesinde çalıştıracağı personeli daha lise ikinci sınıfta mülakat yaparak seçmektedir.  Üçüncü ve dördüncü sınıflarda da markaların kendi fabrikalarında staj yapan çocuklar, mezun olduktan sonra bu otomotiv devi olan markalarda hem direk iş imkanı buluyor; hem de işveren, yeni işe girmiş bir çalışanından tam performans alıyor.

 

Olması gereken sizce de bu değil mi?
Şimdi hem işçi, hem işveren hem de ülke kazanmıyor mu?

 

Bu yazı aynı zamanda 31 Ağustos 2013 tarihli Milliyet Gazetesi Güney Ekinde de yayınlanmıştır.




Sayı 17 (Kasım - Aralık) 2013

Bu yazı 4144 defa okundu.