Kristal Karlar Åžehri; Kars

Yazının baÅŸlığını biraz soÄŸuk bulmuÅŸ olabilirsiniz, fotoÄŸrafları da. Biliyorum artık bahar geldi, soÄŸuk günleri unutup doÄŸanın uyanmasını izliyorsunuz. Ancak henüz geçen hafta bir çok il ve ilçemiz yoÄŸun kar yağışına maruz kaldı. Åžaşırtıcı bir ÅŸekilde Nisan ayında kar manzaraları izledik. Neyse, Åžubat ayında Altınoran DoÄŸa Grubu ile yaptığımız Kars gezisini yazmak için çok da geç kalmamışım. Aslında amacım bu nefis geziyi ÅŸimdiden sizlere aktarıp, gelecek kıştan önce gezi planlarınız arasına almanızı saÄŸlamaktır.

St.Petersburg yakınlarında bir küçük ÅŸehri andıracak kadar mimari güzelliÄŸe sahip bir ÅŸehri görmek, Ä°sviçre daÄŸlarının arasında kalmış göllere benzer bir gölde doÄŸayla içiçe yaÅŸamak istiyorsanız DoÄŸu Anadolu demeyip Kars’a gitmenizi tavsiye ediyorum.

Åžimdi gözlerimizi kapayalım ve kendimizi Ankara-Kars seferini yapan DoÄŸu Ekspresi’nde hissedelim.


DoÄŸu Ekspresi Anadolu’yu kat ederken köylerin, akarsuların kenarından geçiyor, daÄŸları tünellerle katedip köprüleri geride bırakıyor. Yol boyunca ovaları, tepelerdeki karları görünce Anadolu’nun güzelliÄŸine tanık oluyorsunuz. Yolculuk hiç bitmesin istiyorum.

Kars’a tam da biletin üzerinde yazan varış saatinde karlı daÄŸların arasından geçerek ulaşıyoruz. Ayaz karşılıyor bizi istasyonda. DoÄŸu Ekspresi’nin romantik görüntüsü bize Anadolu’nun en doÄŸusunda olduÄŸumuzu fark ettiriyor.

Ver elini Kars…DoÄŸu Beyazıt…Sarıkamış…Ani ve Van…


DoÄŸu'daki Ä°sviçre; Çıldır Gölü...

Ä°lk durağımız buzla kaplı Çıldır Gölü.


Ardahan ve Kars il sınırları içerisinde kalan Çıldır Gölü, DoÄŸu Anadolu Bölgesi'nin en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölü. Deniz seviyesinden neredeyse iki bin metre yüksekteyiz.

Dizi dizi sıralanan köyleri geçip, yaklaşık bir saat içinde Çıldır Gölü’ne varıyoruz. Kar ve daÄŸ manzaralı yollardan geçerken yolun her iki tarafından tilkiler ve yabanıl hayvanlar bize el sallıyor. Kars’ın doÄŸası artık bizi içine almıştır.

Gözlerinizin görebildiÄŸi yere kadar uzanan beyaz bir düzlük ve bu düzlüÄŸün gökyüzü ile öpüÅŸtüÄŸü mavilik. Beyaz uçsuz bucaksız mavi sonsuza kadar derin. Arasında biz.

Çıldır en eski Türk yerleÅŸim yerlerinden biri. OÄŸuz Han’ın Çavuldur boyunun adı. M.Ö. 650-700 yılları arasında Saka Türkleri bölgeye gelip yerleÅŸmiÅŸler. Ä°lçe merkezi, ortalama 1.950 metre yükseklikte düz bir alana kurulmuÅŸ, köyleri ise kısmen düz ve kalanları da engebeli. Burada Terekeme (Karapapak) ve Ahıska Türkleri çoÄŸunlukta. Çıldır gölü üzerinde düzenlenen deÄŸiÅŸik aktivitelerle ziyaretçilerin keyifli zaman geçirmelerini saÄŸlayıp para kazanıyorlar. Bunun dışında gölü çevreleyen otlaklarda hayvancılık yapıyorlar.

Gölde yetiÅŸen aynalı sazan nedeni ile bölgede balıkçılık geliÅŸmiÅŸ ve halkın yan geçim kaynağı olmuÅŸ. Göl yılın 4-5 ayı donmuÅŸ olsa bile, kış mevsiminde gölün üzerindeki buz tabakası kırılarak balık avlanmakta Bu görüntüler amatör ve profesyonel fotoÄŸrafçılar tarafından önemli bulunup fotoÄŸraflanıyor. Bize de Akçakaya köyünden Tahsin ve Erhan yardımcı oldu, bol bol fotoÄŸraf çektik.


YemeÄŸimizi Atalay’ın Yeri’nde yedik. Burası gerek otantik düzenlenmesi, gerekse yemek kalitesi yönüyle Çıldır Gölü’nü ziyaret ettiÄŸinizde görülmesi gereken yerlerden biri.

Bu güzellikleri ile Çıldır Gölü Åžubat ayının ilk haftasında insanları bir festivalle de kucaklayarak turizme katkıda bulunmakta.


Issızlığın Ortasındaki İhtişam; İshak Paşa Sarayı

Kars turunun ikinci gününde ilk durağımız Ä°shak PaÅŸa Sarayı. AÄŸrı Dağı’nın eteklerinden geçerek Anadolu’da güneÅŸin ilk doÄŸduÄŸu yere DoÄŸubayazıt’a geliyoruz. Saray ovaya hâkim yüksek bir tepenin üzerine kurulmuÅŸ. Uzaklardan seçilen heybeti ile bir güç gösterisi gibi DoÄŸubayazıt ovasını seyrediyor. Yüzyıllardır daÄŸdan bir parçaymış gibi orada duruyor ve gören herkes için çok ÅŸaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı bir etkisi var.


1685 yılında ÇıldıroÄŸulları Hanedanı’ndan Çolak Abdi PaÅŸa tarafından yaptırılmaya baÅŸlanan saray, 1784 yılında oÄŸlu II.Ä°shak PaÅŸa tarafından tamamlanmış. Osmanlı mimarinin tersine Selçuklu ve Ä°ran izlerini taşıyor. Özellikle taÅŸ iÅŸlemeleri nadir örnekleri içeriyor ve felsefi derinliÄŸi hemen hissedebiliyorsunuz. Bir Selçuklu eseri olan DivriÄŸi Ulu Camii duvarlarındaki kabartmalar ayarında olduÄŸunu düÅŸündürüyor.

Saraya Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan görkemli bir taç kapıdan giriliyor. Bu anıtsal taç kapı som altın ile kaplıymış ancak 1917 Rus ihtilalinde Moskova’ya taşınmış ve halen Moskova Müzesi’nde bulunduÄŸu söylenmekte.

116 odası, türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, kütüphanesi, misafirhaneleri ile külliye özelliÄŸi taşır ve aslında bir bey kalesidir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Bayazıt Sancağı bu saraydan yönetilmiÅŸ.

Batı tarihinde bin yıldır güzel bir binanın oranları ve simetrisiyle aritmetik kusursuzluk belirgindir. Ä°shak PaÅŸa Sarayı’nda ise asimetri dikkat çekmekte. Sarayda yinelenen geometrik seriler Tanrının kusursuzluÄŸunu anlatmak içindir. 11.yüzyılda yaÅŸamış Ä°bni Sina’ya göre bir süslemenin düzenine ve süslemesine hayran kalmak Allah’ın zaferini teslim etmek demekti. Sanatçı bunu saÄŸlayan bir aracı kiÅŸiydi. Sarayda Ä°slam mimarisinin karakteristik unsurları olan bitki motifleri, mukarnas, geometrik örgüler ve yazıların tüm örneklerini görmekteyiz. Ä°ÅŸlenmiÅŸ yerler, boÅŸluklar, kabartmalar, oymalar, girintiler çıkıntılar, ışıklar ve gölgelerle taÅŸ, dantel gibi iÅŸlenmiÅŸ.


Bu taÅŸ yapının önemli bir özelliÄŸi de o yıllarda bile kalorifer tesisatıyla ısıtılıyor olması. Her odada taÅŸtan yapılmış ocaklar var. TaÅŸ duvarlardaki boÅŸluklar bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip bulunduÄŸunu göstermekte.

Sarayın ikinci avlusunda bulunan kesme taÅŸtan iki katlı sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneÄŸine uygun olarak kümbet ÅŸeklinde yapılmış. Çolak Abdi PaÅŸa ve Ä°shak PaÅŸa ile yakınlarının yattığı türbenin duvarlarındaki hayat aÄŸacı deseni barok üslupla etkileÅŸimin örneklerindendir. Evrenle dünya arasında baÄŸ kurduÄŸuna inanılan hayat aÄŸacı, bütün dinlerde ve kültürlerde bereketi, cenneti ve ölümsüzlüÄŸü simgeler.

Bir motifte kökeni Ä°slam sanatında olmayan bir melek figürü var. Bu da sarayın Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Batı Ä°ran’ın oluÅŸturduÄŸu coÄŸrafi bölgenin bir ürünü olduÄŸunun belirtecidir. Ustaları, kalfaları ahenkle bir araya getiren meçhul mimara ise hiçbir kayıtta rastlanmamış.

Saray eski Bayazıd ÅŸehrinin içinde inÅŸa edildiÄŸinden çevresinde baÅŸka eserlerde var.  Bayazıd Kalesi klasik orta çaÄŸ kalelerinden, yüksekçe bir tepeye inÅŸa edilmiÅŸ. Eteklerinde Bayazıd Camii  ve onun hemen yanında büyük Kürt alimi Ahmed-i Hani'nin  türbesi var. Ahmed-i Hani, müderrislik ve Ä°shak PaÅŸa Sarayı’nda kâtiplik yapmıştır. Ünlü “Mem-u Zin” adlı eserin yazarıdır. Bu eserde, Emir Zeyneddin’in güzellikleriyle dillere destan olan Zin ve Sili adlı iki kız kardeÅŸin Memo ve Taceddin adındaki iki gençle olan aÅŸklarını ÅŸiir ÅŸeklinde anlatır.

Sarayın terkedilme süreci 19. yüzyıl olmuÅŸ, hüzünlü bir saraya dönüÅŸmüÅŸ. Osmanlının son dönemlerinde yaÅŸanan Rus istilalarında büyük hasar almış. Bu yüzden son dönemlere kadar harap vaziyetteyken büyük bir restorasyon yapılmış. Yapının tavan kısmı büyük oranda yıkıldığından koruma amaçlı cam bölmeler yapılmış. Acaba baÅŸka ellerde olsaydı durumu böyle mi olurdu? Aslına uygun bakar, korur kollarlardı. Ne yapsın o da herkesten uzakta “siz beni bir de gençliÄŸimde görecektiniz” der gibi kendini dinlenmeye çekmiÅŸ.

Görüntüsü sınırı aÅŸan yüce AÄŸrı Dağı, Ä°shak PaÅŸa Sarayı’ndan görünmüyor. Saraydan AÄŸrı’nın görünmeyiÅŸinin öyküsü de ÅŸöyle anlatılıyor:

“PaÅŸanın kızı bir çobana aşık olmuÅŸ. Sabahtan akÅŸama kadar yemeden içmeden, AÄŸrı’nın eteklerinde koyunlarını otlatan çobana bakar dururmuÅŸ. Duruma sinirlenen PaÅŸa, ‘bana öyle bir saray yapın ki, hiçbir yerinden daÄŸ görünmesin’ demiÅŸ. Ustalar bu emir üzerine dağın görünmediÄŸi tek yeri bulup, sarayı inÅŸa etmiÅŸler…”

Sarayın detayları ve süsleme sanatı anlatılacak gibi deÄŸil, tarih ve sanat tarihi yönünden eÅŸsiz bir deÄŸere sahip. Mutlaka gidip görülmesi gereken bir deÄŸer olduÄŸunu düÅŸünüyorum


Bir Dünya Åžehri; Ani

Gezimizin üçüncü günü Kars’dan 45 km uzakta bulunan Ani Harabeleri'ni ziyaret etmek için hareket ediyoruz. Ani'yi üç taraftan çevreleyen Arpa Çay, aynı zamanda Türkiye- Ermenistan sınırını da oluÅŸturuyor. Dolayısıyla karşıda Ermeni köylerini görebiliyorsunuz. Sanki elinizi uzatsanız yakalayacakmışınız gibi.


Harabelerin bulunduÄŸu köye geldiÄŸinizde sizi iç içe iki sur karşılıyor. Anlaşılan kent bir zamanlar o kadar önem kazanmış ki, kenti korumaya biri yetmemiÅŸ, ikinci suru yapmışlar. Kente surlarda bulunan Arslanlı Kapı'dan giriliyor. Bu ad arslan motifinin iç sur duvarına yontulmuÅŸ olmasından verilmiÅŸ olmalı. Bundan baÅŸka ÅŸehre girmek için kullanılan sur boyunca yapılmış 6 kapı daha var.

Antik kenti gezerken buradaki eski yaÅŸantının ve kültürün ne kadar büyük olduÄŸunun farkına varıyorsunuz. Kars'a gelen turistlerin ziyaret ettiÄŸi en önemli bölge olarak dikkati çeken Ani Harabelerinin 4.500 metrelik surları içerisinde bir çok farklı kültüre ait eserle karşılaşıyorsunuz. Cami, kilise, katedral, manastır, hamam, külliye, ÅŸapel ve çeÅŸitli yerleÅŸim kalıntıları, yüzyıllar boyunca deÄŸiÅŸik ulus ve dinleri bünyesinde topladığının göstergesi... Bu kültürel buluÅŸma adeta günümüze ders veriyor.

Kent öyle bir konuma kurulmuÅŸ ki; GüneÅŸ erken saatlerde kentin üzerinde doÄŸuyor ve günün en son saatlerinde yine kentin üzerinde batıyor. Kışın ise güneÅŸ ışıklarının kar ile yaptığı ışıltılı oyun görülmeye deÄŸer. Zaten bölgenin karı için “Kristalize kar” tabiri kullanılmasının nedeni bu.


6000 Yıllık GeçmiÅŸ

Ani Harabeleri’nin geçmiÅŸi milattan önce dört binli yıllara kadar uzanıyor. 4.yüzyılda Kars’a adını veren Karsaklılar tarafından inÅŸa edilen Ani ÅŸehri, en ihtiÅŸamlı dönemini 10.yüzyılda Ermeni krallığı döneminde kazanmış. Ermeni Kral 3.AÅŸut’un 961 yılında Ani’de taç giymesi ve baÅŸkenti Kars’dan Ani’ye taşımasıyla birlikte bölgenin en önemli merkezi haline gelen Ani, yine aynı dönemde etrafı surlarla çevrilerek 700 yüzyıl boyunca güven içinde yaÅŸamış. Ä°pekyolu üzerinden giriÅŸte ilk konaklama ÅŸehri olduÄŸu için burası aynı zamanda büyük bir ticaret merkeziymiÅŸ. Ancak uzak diyarlardan sadece ticaret amacıyla gelip geçmemiÅŸler; sanatlarını ve kültürlerini de getirmiÅŸler bu topraklara.

Öyle güzel öyle zengin bir ÅŸehirmiÅŸ ki her uygarlık ona sahip olmak istemiÅŸ. Bu nedenle geçmiÅŸinde bir çok savaÅŸa sahne olmuÅŸ. Ermenilerden sonra Selçuklular, Gürcüler, MoÄŸollar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Osmanlılar, Çarlık Rusyası gibi pek çok medeniyet gelmiÅŸ,geçmiÅŸ.

Uzun yıllar savaÅŸlara, istilalara maruz kalan bölgede 1319 yılında bir de büyük bir deprem olunca Ani yaÅŸanmaz olmuÅŸ. Terkedilmesinin bir diÄŸer önemli neden ise; ticaret yolunun güneye kayması sonucu kara ulaşımlı ipek yolunun önemini kaybetmiÅŸ olmasıdır.


Neler Var


4000 metrekarelik Ani ÅŸehrinde; Büyük Katedral (Fethiye Cami), Aziz Prkich Kilisesi, Abukhamrents (PolatoÄŸlu) Kilisesi, Tigran Honents (Resimli) Kilise, Genç Kızlar Kilisesi, Aziz Krikor Åžapeli ve sınırın en ucunda bulunan Bakireler (Rahibeler) Manastırı ayakta kalabilmiÅŸtir. Ulaşımı mümkün olan eserlerin tümünü gezdik, inceledik. Ayrıca Selçuklu Sarayı ve Kalesi, hamamları ve Türklerin Anadolu’da yaptıkları ilk cami olan Menucehr Camii’ de hayran kaldığımız yapılar arasında yerini aldı.


Bir Ayağı Türkiye'de... Öbür Ayağı Ermenistan'da...

Ani’nin içinden geçen tarihî Ä°pek Yolu’nun, Arpaçay üzerinden iki yakasını birleÅŸtiren ancak ÅŸu an yıkılmış olan köprünün bir ayağı Türkiye diÄŸer ayağı Ermenistan’da olup görülmeye deÄŸer bir manzaradır.


Ani ÅŸehrinin en büyük yapısı katedraldir (Meryem Ana Kilisesi). Yapımına 977-989’lu yıllarda baÅŸlanmış. Ermeni kral Gagik’in eÅŸi kraliçe Katrenide’nin isteÄŸi üzerine yapılmış. 1064 yılında bölgenin Alparslan yönetimine geçmesiyle 200 yüzyıl boyunca cami olarak, Gürcü krallığı döneminde de kilise olarak kullanılmış. Büyüleyici bir iç mekana sahip katedralin inÅŸasında Ä°stanbul’da ki Ayasofyayı onaran ünlü mimar Tridad’ın da görev aldığı söylenir. Oyarak yaptıkları her motif, hatta resimler binanın yapısıyla inanılmaz bir uyum içerisindedir. 1000 yıl önce yapılan kilisenin hala ayakta duruyor olduÄŸunu görmek çok etkileyici.

Ani’ye gelen turistlerin büyük ilgi gösterdikleri Tigran Honents diÄŸer ismiyle Resimli Kilise içindeki freskleriyle ünlü bir yapı. Kilisenin en önemli özelliÄŸi duvarlarında Tevrat ve Ä°ncil’den konuları anlatan resimleridir.

GüneÅŸ saatiyle dikkati çeken Abughamrent Gregor Kilisesi ile Aziz Pirkitch Kilisesi de Ani harabelerinin güzellikleri arasında bulunuyor.


Ani’de bin yıllık abidelerin her biri bir ÅŸey anlatır.. Özellikle birliÄŸi, dostluÄŸu, kaynaÅŸmayı. Bunu en iyi anlatan da Selçuklu Kervansarayıdır . Taç kapısıyla bir kervansaray, içindeki haç süslemeleriyle de bir kilisedir burası. Mukarnas süslemeli kubbesi Selçukludan, haç kitabesi Ermeni Krallığından kalma.

Ani’de etrafa saçılmış her taÅŸ çok deÄŸerli, her taÅŸ binlerce yıl ötesinden gelen bir parça. Dünya ÅŸehri Ani yeniden canlanmaz belki ama taÅŸlar yerine gelebilir Ani adı artık Ani harabeleri olmaktan kurtulabilir.

Ani Ören Yeri üzerinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve geçmiÅŸleri 2 bin yıla dayanan eserler Kars Müzesi’nde sergilenmektedir.

Açıkhava müzesi olarak ziyaretçilerini bekleyen Ani Harabeleri muhakkak görülmesi gereken bir dünya mirası bizce... Üstelik gezerken bir miktar yürüyecek olmanız nedeniyle de hem kültürü tanımış, hem de spor yapmış oluyorsunuz.

Kar altındaki antik kenti biz her bir eserin önünde konuÅŸarak, tartışarak beÅŸ saate gezebildik. Sizin de tüm ÅŸehri yıkılmadan önce doyasıya gezmenizi öneririz.


KARS Kristal Karlar Åžehri; Kars

Kars gezimiz boyunca yanımızdan ayrılmayan, bize arkadaÅŸlık ve rehberlik yapan Karslı fotoÄŸraf sanatçısı sevgili Murat Kaya, otele yerleÅŸtikten sonra yürüyerek ÅŸehir turu yapmamızı önerdi.

Issız bir gece vakti, sarı sokak lambalarının ışığıyla yarı aydınlanmış karlı sokaklarda yürüyüÅŸ yapmaya baÅŸladık. Kentin sessizliÄŸinden karda yürürken ayak seslerimizin ritmi bize bir asker ÅŸehrinde olduÄŸumuzu anımsatıyordu sanki. Bu hissin sebebini cadde isimlerinden de anlayacağınızı düÅŸünüyorum. Birbirini dik kesen Atatürk, Gazi Ahmet Muhtar PaÅŸa ve Ordu caddeleri ile Faik Bey ve Halit PaÅŸa caddeleri arasındaki bölge, tarihi kent dokusunu içeren görsel zenginliklerle dolu bir alan.


Kars kent merkezini keÅŸfetmek için yaptığımız yürüyüÅŸü termal giysi ve kalın pantolonlarınızı unutmadan yapmalısınız mutlaka. Çünkü Kars, daÄŸ ve yaylalarıyla yurdumuzun en yüksek ÅŸehirlerinden biri.

Ä°lk durak: Kars Kalesi. Ne yazık ki uzaktan görmekle yetindik. Yalçın bir kayanın üstüne kurulmuÅŸ ÅŸehre hakim bir konumda. 1153 yılında Selçuklular tarafından yaptırılmış.

Kalenin etrafındaki TaÅŸ Köprü, hamamlar, Evliya Camii ve Fethiye Camii görülmeye deÄŸer eserler. Yine bu bölgedeki Havariler Kilisesi gerçekten güzel bir yapıt, adını duvarlarında yer alan 12 havari figüründen almış. Kilise dediÄŸime bakmayın, ÅŸu an adı Kümbet Camii. Dinlerin etkileÅŸimini en güzel biçimde yansıtan kilise çatısı ile cami minaresi yan yana yükseliyor. Bizim bu etkileyici manzarayı gece fotoÄŸraflama imkanımız oldu.


Sokaklar kentin geçmiÅŸini gözler önüne seren ayrıntılarla dolu. Biraz üÅŸüdük ve yorulduk. Murat Bey’e uzun kış gecelerinde vakit nasıl geçer diye sorduÄŸumuzda bizi, “KarStore” isimli canlı müzik de yapılan bir ÅŸarap evine götürdü. Soba başında ısınıp, sıcak ÅŸaraplarımızı yudumlarken muhabbetimizin konusu tabi ki Anadolu’da eÅŸi benzeri olmayan özellikler taşıyan ÅŸehrin muhteÅŸem mimarisiydi.

Kars Kalesi’nin güney etekleri eski Osmanlı Mahallesi yerleÅŸim yerleridir. 1877-78 Osmanlı Rus savaşından sonra 40 yıl Rus iÅŸgalinde kalan ÅŸehir önemli bir deÄŸiÅŸim yaÅŸar. Askeri Vilayet olarak ilan edilen Kars’a eski yerleÅŸim yerlerine dokunmadan soylu Rus kumandanları ve aileleri için yeni bir kent inÅŸa edilir. Åžimdilerde adı “Hekim Evi” olan opera / konservatuar binası bile yapılmıştır. 1890’ın baÅŸlarında Hollanda’dan gelen mimarların tasarladığı ÅŸehir kısa sürede tamamlanır. Bu nedenle kendinizi Lahey veya Petersburg’da gezerken hissedebilirsiniz.


Rusların Kars’ı iÅŸgali ÅŸimdi bize olumsuz duygular hissettirse de, bugün kentte olumlu bazı izler de bırakmış. ÖrneÄŸin Kars’ı Kafkasya’ya baÄŸlayan demiryolu yapılmış. Ayrıca Karslılar sütçülüÄŸü Rus iÅŸgali sırasında buraya yerleÅŸtirilmiÅŸ bir dini azınlık grubu olan Malakanlardan öÄŸrenmiÅŸler. Ülkemizin her tarafında bilinip tercih edilen meÅŸhur Kars kaÅŸarının yapımının ilk baÅŸlangıcı da bu döneme rastlıyor.

Ve tabii bir de evler… Baltık mimari ve barok tarzını yansıtan, düzgün kesme taÅŸ iÅŸçiliÄŸi ile de bezenmiÅŸ , estetiÄŸe önem verilmiÅŸ; tek,iki ve üç katlı binalar yapılmış. Bu tarihi binaların giriÅŸ cephelerinde sütunlar, bordür kabartma taÅŸlarla süslenmiÅŸtir. Ä°çlerinde uzun koridorlar, etrafında iç içe açılan oda ve salonlar bulunmaktadır. Bu evlerden pek çoÄŸu günümüzde hala ayakta ve Ä°l SaÄŸlık MüdürlüÄŸü, Defterdarlık. Sanayi Odası gibi devlet kurumları olarak pek çok farklı amaçla kullanılmaya devam ediyorlar. BaşıboÅŸ binalar ise turizmciler tarafından alınıp restore ediliyor, butik otele çevrilip Kars turizmine kazandırılıyor.


DüÅŸünüyorum da aklıma Ä°stanbul, biraz Ä°zmir dışında kendine has mimari tarzı olan baÅŸka ÅŸehrimiz gelmiyor. Ä°ÅŸte Kars, bu üç ÅŸehrimizden birisidir.

Kars'ın toplumsal yapısı çeÅŸitli etnik grupların kültürleriyle harmanlanmış. Ruslar’ın Kars’ı ele geçirmesiyle birlikte 19. yüzyılda yoÄŸun bir göç yaÅŸanır. Ermeni, Rum, Yezidi, Asurî ve Süryani gibi gayrimüslim gruplar ile Malakan, Dukhobor ve Estonlar, Çarlık yönetimince Kars ve yakın çevresine bu dönemde yerleÅŸtirilirler.

Etnik yapı bakımından günümüz Kars’ı Rus hâkimiyeti dönemindeki kadar çeÅŸitlilik göstermez. Cumhuriyet sonrası kent, Türkiye’deki büyük göç hareketinin bir parçası olarak ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerle önemli bir nüfus kaybına uÄŸrar ve etnik çeÅŸitlilik azalır. Kars’ta bugünkü etnik yapılaÅŸma, Yerli, Terekeme (Karapapak), Kürt, Azeri ve Türkmenlerden oluÅŸur.

Bu nedenle Kars’da bir kültürel birikim olduÄŸunu görüyorsunuz. ArkadaÅŸlarımızla birlikte akÅŸamları rahatlıkla dolaÅŸabildik. Åžehirde bir sakinlik, ama sosyal yaÅŸantıda bir canlılık var. Birbirinden ilginç isimler taşıyan türkü barlarda, bir yandan sıcak bir ÅŸeyler içip bir yandan gençlerin çalıp söylediÄŸi türküleri dinleyebiliyorsunuz. Ancak meÅŸhur aşıklar geleneÄŸini sürdüren ustaların sazına kulak vermenizi tavsiye ederim. Herkesin adını, iÅŸini ve memleketini öÄŸrenip baÅŸladılar söylemeye: Sizlere ısındı canım/ Ä°liÄŸimde damarımda kanım / Adana’dan Pelin Hanım/ Serhat Kars’a hoÅŸgeldiniz… Tabi bu sıcak hoÅŸgeldinin karşılığını da aldılar.


Kars'ta Ne Yenir, Ne Alınır, Ne Yapılır?

Biz “Ocakbaşı Restaurant”da fırında bulgurlu kaz eti yedik. Nuran Hanım’ın iÅŸlettiÄŸi “Kars Kaz Evi Restaurant”da hengel, piti aşı, evelik çorbası gibi yöresel yemekler yedik. Kars mutfağı çok zengin bir mutfak, geniÅŸ bir yelpazede yemek çeÅŸitlerini bulabilirsiniz.

KaÅŸar tekerleri arasında kendimizi kaybettik. Evlerimize kargo ile gönderilmek üzere çeÅŸit çeÅŸit peynir, bal ve kaz sipariÅŸlerimizi verdik. Kargoyu tercih etmeyen arkadaÅŸlarımız ise havayoluna ilave ücretler ödemek durumunda kaldılar, uyarılır.

Sarıkamışı unutmadık.

1914 yılında Sarıkamış’ta donarak ÅŸehit olan askerlerimiz anısına yapılan ÅŸehitlikte uçuÅŸan kar tanelerine gözyaÅŸlarımız karıştı, yüreklerimiz üÅŸüdü.

Çevresi ünlü sarıçam ormanlarıyla kaplı kayak merkezini çok beÄŸendik. Birden çocuklaşıp hepberaber telesiyejle eÅŸsiz manzara eÅŸliÄŸinde tepeye çıkıp sıcacık yanan bir sobanın başında bir yandan sucuk ekmek yiyerek sıcak ÅŸarap içerken, uzun ve geniÅŸ pistlerde kayan insanları izledik. Bu bölgeye yaÄŸan kar, kristal ÅŸeklinde topaklanmayan yumuÅŸacık bir kar türü ve kayak açısından çok deÄŸerli.

Sonuç olarak Kars, Türkiye’nin en güzel ÅŸehirlerinden birisi; hele kar altında olduÄŸu zamanlar. Herkesi Kars’a gitmeye davet ediyorum, çünkü burası kristal karlar ÅŸehri.

Yeni bir gezide buluÅŸmak dileÄŸiyle...


 

Kars yazı dizisi Åžubat ayında Posta Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Yazının hazırlanmasındaki yardımlarından dolayı hocam Sn.Haluk Uygur’a, fotoÄŸraf destekleri için Kadir EmrahoÄŸlu, Hilal Onaç ve Semiran Bahçivan’a teÅŸekkür ederim.




Sayı 26 (Mayıs - Haziran 2015)

Bu yazı 5515 defa okundu.