Brezilyalılar Sadece Son Dünya Kupasında Ağlamamıştı

Futbolun büyülü kaynaştırıcılığı, gelinen yeri, memleket-köken farkını, gelir, meslek, inanç sistemini, deri rengini ve benzeri tüm ayırım unsurlarını silip atar, yalnızlık, dışlanmışlık, yoksulluk, ezilmişlik gibi duyguların geçici bir süre için de olsa unutulmasını sağlar. Dünya kupaları bu ortamı sağlamaları açısından çok önemlidir. Tüm bunları sağlayan ortam ise stadyumlardır. Stadyumda ki yerel taraftar-hemşeri buluşması veya bütünleşmesi yerini sınırlar ötesi beğenilere ve evrensel bir dilin bütünleştirdiği izleyici  topluluğuna katılmaya da bırakır. Hayata dair bazı duyguları biz o sahada öğreniriz. Takım olmanın verdiği aidiyet hissini, kazanmanın yaşattığı özgüveni, kaybetmeyi taşımayı, hayali olarak orta sahadan şut çekmemize sebep olan gazı, o golü atamamanın verdiği  hayal kırıklığını, kurtardığımız penaltıyı, içeriye girememenin  yarattığı hırsı ve daha nicelerini… 

 

Kutsal Tapınak: Stadyum
 

Taraftar için stadyum bir tapınak, maç günü ise kutsal bir gündür. Bu günde rutin olan her şey unutulur. Gerçek olan tek şey kutsal olan bu mekanda tapınmaktır.  Taraftar burada özgürdür. İstediği gibi bağırır çağırır, yumruklarını sıkar, küfreder, yanında “gol” diye bağıran hiç tanımadığı birine sarılır, bağırmaktan sesi kesilir, bazen ağlar. Bu ibadet şekli tüm dünyada tüm taraftarların ortak olarak yaptıkları bir ritüeldir.  
Maç bittiğinde taraftarlar tribünden ayrılmazlar. Ya “Canlarına okuduk, mahvettik onları”, “Süper oynadık” diyerek zaferlerini kutlarlar. Veya “Perişan ettiler bizi”, “Bu kez de yenemedik”, “Çok kötü oynadık”  gibi ifadelerle üzüntülerini ifade ederler. Artık güneş batmıştır, eve dönme zamanı gelmiştir. Taraftarlar gibi sesler ve ışıklar da yavaş yavaş kaybolur. Taraftarlar gibi stadyumda kendi sessizliğine bürünmüştür.  “Biz” olan taraftarlar artık “Ben” olmuştur. 
Boş bir stadyumdan daha hüzünlü, kimsesiz tribünlerden daha dilsiz bir şey yoktur. Bir stadyumda kazanılan bir maçın veya kupanın sevinç bağırışlarını duyabildiğiniz gibi  bir kaybedişin iniltilerini, acılarını veya gözyaşlarını da duyabilirsiniz. Brezilyalılar da son dünya kupasında Almanya karşısında aldıkları farklı mağlubiyet sonrası acı ve gözyaşları içinde daha maç bitmeden kupaya ve stadyuma veda etmişlerdi. Oysa ki Brezilyalılar bu acı ve gözyaşlarını daha öncede yaşamışlardı.   

 

Dünya Kupası ve Brezilyalılar
 

1950 Dünya kupası Brezilya’da oynanacaktı. Final maçı için Brezilyalılar  o güne kadar dünyanın en büyük stadyumu olan Maracana’yı  yapmışlardı.  Stat, 200 bin kişi kapasiteliydi.  Finalde Brezilya ve Uruguay karşı karşıya gelecekti.  Kupayı Brezilyanın alacağına kesin gözüyle  bakılıyordu. Finalde Uruguay’lı Ghiggia’nın golü 1-1 devam eden maçın sonucunu 2-1 olarak belirliyordu.  Maracana stadı dünyanın en büyük suskunluğunu ve şaşkınlığını yaşıyordu.  Maçı anlatan spiker naklen yayında maç yorumculuğunu bıraktığını söylemişti.  Kupanın yaratıcısı Jules Rimet, kendi adını taşıyan kupayı maçtan sonra  Uruguay kaptanına kupayı neredeyse gizlice verdiğini söyleyecekti. Uruguay kaptanı Obdulio ise sadece “Bu bir rastlantıydı.” diyecekti.  Brezilya’nın kalecisi Barbosa ise hiçbir zaman affedilmedi. Barbosa: “Brezilya’da en büyük suç için bile verilen ceza otuz yıldır. Ben ise tam 43 yıldır, işlememiş olduğum bir suçun cezasını çekiyorum.” diyecekti.



Sayı 22 (Eylül - Ekim 2014)

Bu yazı 3799 defa okundu.